Yeni Türkiye’nin en derin selfiesi de tamamdı.

Yasaları ihlal etmenin övünülesi bir muktedir güç gösterisine dönüştüğü yurdumuzun insana karşı işlenen suçu ‘yücelten’ katil sevici örfü, bir cinayet büro amiri ve komiserin hayranlık duyguları içinde bir katille çektirdiği özçekimle abideleşmişti.

Milli katilleri cezaevi kapısında davul zurnayla karşılayıp, beş yıldızlı otelde ağırlayan, katile katilliğini yaşatmadan celebrity muamelesi yapan ‘düşünsel iklim’ yine adi suçlulara bağrını açıyordu.

Bir muhalif tweet atan öğrenciyi okulunda, barış bildirisine imza atan akademisyeni sabaha karşı evinde gözaltına alıp tecride koyan Fiili Rejim’in kolluk güçlerinin üç kişinin katil zanlısına gösterdiği teveccüh tabii ki tesadüf değildi.

Suçlu ile yasaları temsil eden kamu yetkilisi arasındaki aşılamaz hukuki sınırlar rejim tarafından silinince ‘can alan fiziksel şiddete’ karşı duyulan taşkın gıpta gizlenemiyordu.

Herhalde güvenlik güçlerini üç yıl boyunca atlatmayı başardığı için takdir gören katil dehasının tek eksiği şimdilik sığınmadığı ‘milliyetçi-maneviyatçı’ söylem olmalıydı.

Öyle değil mi? Metro Turizm’in araçta uyuyan yolcu kız öğrenciye cinsel saldırıda bulunan muavini, kendini feribotta ‘mini etekli’ kadın görünce tahrik olduğunu söyleyerek savunmuştu.

Cinayet, tecavüz ve taciz dört duvar arasından çıkıp Yeni Türkiye’de kamusal alanda kirli dalgalar halinde yükselirken, adi ‘sapkın’ suçlular bile egemen söylemin yanına hizalanmasını biliyorlardı.

Ve işlenen bu çirkin suça kazandırılacak meşruiyet Yeni Türkiye’nin üretmek istediği ‘millet projesine’ uygun olmadığı her fırsatta siyasi iktidar tarafından kaygıyla işaret edilen ‘mini etekli kadın’ imgesinden sağlanmaya çalışılmıştı.

İslamcı-milliyetçi rejimin özellikle alt taban kitleye doğru seslendirdiği ‘milli toplumu’ biyolojik olarak yeniden üretmekle görevlendirdiği ‘tam kadın’ tarifine uymayan kadının kıyafeti rahatlıkla suçlu saldırganın ana savunmasına girmişti.

Yani ‘milli projemize’ aykırı giyinmiş kadın tarafından ağır tahrik edilen muavin, otobüse binince kız öğrenciye saldırısını gerçekleştirmişti.

Ahlaki ve hukuki sorumluluktan kendini muaf hisseden, böylesi dürtüsel, seçtiği nefret ya da haz objesine doğrudan hamle yapan ‘erkek yığınlar’ sokakta, otobüste, okulda, camide Yeni Türkiye etrafında gövdelenirken...

‘Vatan-millet-bayrak’ söylemi ve milli hassasiyet atıfları en vahşi cinsel suçlardan linç teşebbüslerine, sivil vatandaş katlinden ırkçı nefret suçlarına kadar geniş bir fail grubunu aklamaya yaramakla kalmıyor.

Yeni Türkiye’nin işsiz, güvencesiz, canı sıkılan, tüketime katılamayan, burnundan soluyan, eziklik duygularına gark olmuş milyonlarca yoksul genci azgın ‘lümpen kültürün’ sokak temsilleri olarak İslamcı-milliyetçi rejime uzay mekiği gibi eklemliyordu...

Hayret duygusu yitmiş, ölüm kültünü her gün boğazını patlatarak çağıran, hukuksuzluğun tek norm kabul eden, PKK ile karşılıklı şiddet işbirliği yaparak Başkanlık projesine koşan Yeni Türkiye’nin bu ‘aktif sivil’ kuvvetleri talimatla yönlendirildikleri güncel ‘milli tehdide’ doğru hızla mobilize ediliyorlardı.

“Milletin iradesine teslim, millet gerekeni yapar, millet bedelini ödetir” ifadeleri tabii ki açıktan ‘lümpen güruh/rejim muhafızlarına’ verilen “harekete geçiniz” talimatıydı.

Böylece aralarına adi suçlular, cinsel saldırı, adam yaralama, uyuşturucu suç sabıkalı olanların karıştığı ‘lümpen tetikçi güruh’ gün oluyor şehit cenazesinde Kılıçdaroğlu’nu mermiyle tehdit ediyor, gün oluyor bol tekbirli linç gösteri timi olarak stat, üniversite, iş yeri basıyor, siyasetçi, gazeteci, hakem dövüyor ve kitlelerin nezdinde gereken itibar kıyımı ve aşağılama operasyonu gerçekleşiyordu.

Kolay değildi ‘bir millet kurgulanıyordu’; bu tahayyülde kadın üzerine kurulan İslamcı tahakkümün artırılması, siyasi muhaliflere yönelmiş saldırganlıkla ‘gayri-milli’ unsurların pekiştirilmesi ve ‘ezik lümpen kitlenin’ korkularının depreştirilmesi rejimin eşgüdümlü propaganda-şiddet mekanizmaları tarafından sağlanıyordu.

Sonuçta adi suçlu bir katille çekilmiş bu özçekim “neredeyiz biz, burası neresi” sorusunu birilerine sorduruyorsa ne ala idi.

Eğer sordurmuyorsa biz de o özçekimde arka plana yığılmış ‘millet’ olmuştuk demekti zaten...