Boğaziçi Kadın+ Dayanışması gönüllüsü Gözde Yıldırım, Başak Karasu ve Berna Mert, "Cinsel tacizle mücadelede en önemli kısımlardan birinin mağdurun psikolojisini olduğunu da biliyor ve kişinin en az zarar görebileceği şekilde savaşmaya çalışıyoruz. Başka mağdurların olmaması için de sesimizi duyurabileceğimiz duruma uygun her mecradan çıkarmaya çalışıyoruz" diyor.

Bir mücadele deneyimi: Boğaziçi Üniversitesi Kadın+ Dayanışması

SEDA BALMUMCU - @nenaseola

Cesaretlerini ve güçlerini birleştiren kadınlar, erkekliğe karşı seslerini yükseltmeye devam ediyor. Edebiyat dünyasından sinemaya, akademiden eve kadar her alanda patriyarkal düzen tarafından her zaman bastırılmaya ve itibarsızlaştırılmaya çalışılan kadınlar artık susmuyor. Artan kadın cinayetleri ve cinsel şiddet karşısında yalnız hissetmemek ve dayanışmayı büyütmek için kurulan Boğaziçi Kadın+ Dayanışması gönüllüsü Gözde Yıldırım, Başak Karasu ve Berna Mert ile kadın öğrencileri taciz etmekle suçlanan akademisyen M.Z.'nin ifşa sürecini, dayanışma deneyimlerini ve cinsel şiddetle mücadele yöntemlerini konuştuk.

>>Boğaziçi Kadın+ Dayanışması ne zaman ve nasıl kuruldu? Neden böyle bir dayanışma ağı kurma ihtiyacı duydunuz?bir-mucadele-deneyimi-bogazici-universitesi-kadin-dayanismasi-821312-1.

Gözde Yıldırım: Tüm Türkiye'de artan kadın ve trans cinayetleri, erkek şiddeti Boğaziçi Üniversitesinde de kendini daha rahat şekilde göstermeye başlamıştı. Geçtiğimiz yaz Pınar Gültekin cinayetinden sonra ben kendimi çok yalnız hissettim. Birlikte haykırıp isyan edip ağlayacağım, kadınlar ve LGBTİ+'lar olarak neler yaşadığımızı birebir anlayan insanlara ihtiyaç duydum. Boğaziçi’nde de o sıralar birkaç ifşa yapılmıştı ve fakat ifşa yapan kadınlara uygulanan psikolojik şiddet had safhadaydı. İfşa yapan kadınlar ve LGBTİ+'lar da yalnızlaştırılmaya ve ifşaları değersizleştirilmeye çalışılıyordu. Öte yandan İstanbul Sözleşmesi tartışmaları patlak vermişti. Türkiye’nin en eğitimli bireylerinin olduğu iddiasındaki Boğaziçi Üniversitesinde bile İstanbul Sözleşmesine karşı çıkan, maddelerini anlamayan, kadın beyanı esastır ilkesine, ne demek olduğunu bilmediği için karşı çıkan çok sayıda insan vardı. Erkeklerin seslerinin böyle gür çıktığı bir ortamda yalnız benim değil, birçok kadının ve LGBTİ+’ların da benzer şekilde güçsüz ve yalnız hissetmiş olabileceğini düşündüm. Bunun üzerine Boğaziçi Kadın+ Dayanışması diye bir grup kurarak birbirimize destek olabileceğimiz bir alan yaratmaya karar verdim. Geçtiğimiz Temmuz ayında basit bir şekilde WhatsApp grubu kurdum ve bunu Boğaziçi okul grubunda paylaştım. Gerçekten de birçoğumuz yalnız hissediyormuşuz ve bir anda birçok kadın ve non-binary gruba katıldı. Grubumuzun kuruluşu non-binaryler ve kadınlar üzerine olsa da grup dışında cinsiyetten bağımsız olarak feminist olan/feminist hareketi destekleyen herkesle dayanışıyoruz. Ülkemizde kadın haklarına önem veren, kadın cinayetlerine ses çıkaran insanlar bile konu mesela trans ya da non-binarylere geldiği zaman sessiz kalabiliyorlar. Bizim için kadın+ dayanışması cis normatif algıdan değil, kuir feminizmden ve transfeminizmden de besleniyor. Grup başta kadın dayanışması olarak kurulmuştu ama uzun tartışmalar ve fikir alışverişlerinden sonra kadın+ dayanışması olarak evrildi, birlikte dönüştürdük dayanışmamızı da. Hem ismimiz hem de tutumlarımızla kapsayıcı olmanın önemli olduğunu düşünüyoruz.

>> Boğaziçi Üniversitesi'nde kadınlar, M.Z. isimli bir hocanın akademik statüsünü kullanarak kadın öğrencileri taciz ettiğini öğrendi ve sözleşmesinin feshedilmesini sağladı. Bu süreci biraz anlatır mısınız? Siz Boğaziçi Kadın+ Dayanışması olarak bu sürece nasıl dahil oldunuz?

Başak Karasu: Kadınların konuşmasının, dayanışmasının en önemli sonuçlarından biri de sistematik tacizi daha net fark etmeleri oluyor. Bir fail hiçbir zaman tek kişiyi taciz edip, tek kişiye şiddet uygulayıp kalmıyor. Grup bir-mucadele-deneyimi-bogazici-universitesi-kadin-dayanismasi-821314-1.kurulduktan sonra içimizden biri “M.Z.’i tanıyan, hakkında bir bilgiye sahip olan var mı?” diye sordu. Birkaç kadın birden bu kişinin mağduru olduğunu açıkladı. Bir kadının konuşması diğerlerini de konuşmaya teşvik etti ve M.Z.’in tacizlerinin mağduru olan tüm kadınlar toplanmış oldu. Sonrasında şikâyet dilekçeleri oluşturduk okulumuzdaki CITOK’e (Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu) başvurduk ve kendilerinden destek aldık. Kadınlar yaşadıklarını anlattı, var olan kanıtlarını sundu. Soruşturmanın ardından bu kişinin sözleşmesi feshedildi.

Yine de kolay olmadı tabii ki. Geçmişte yaptıklarının konuşulduğunu duyan M.Z., avukatlarıyla iletişime geçtiğini söyleyerek gözümüzü korkutmaya çalıştı. Bunun üstüne çekinen, şikâyet dilekçesinden adını geri çekenler de oldu. İşte o yüzden bu grubun varlığı çok önemliydi. Artık hepimizin gerçeğiydi bu ve biri bıraksa başkası peşini bırakmamaya, biri yorulsa başkası taşımaya kararlıydı. Sürecin ısrarlı takipçisi olduk. Sürecin olumlu sonuçlanması hepimize bir umut oldu. Ben ses çıkarmaktan daha az korkmaya başladım mesela. Çünkü biliyorum her zaman ayrıcalıkları gitmesin, rahatı kaçmasın isteyen biri bizim konuşmamızı istemeyecek ama ben hiçbir zaman yalnız olmayacağım.

Berna Mert: M.Z. olayının çok kişiye umut olduğunu düşünüyorum. Olumlu sonuç almamızın yanı sıra; dayanışmanın, birlikte hareket etmenin ve hep birlikte ses çıkarmanın günümüz dünyasında içine itildiğimiz yalnızlık duygusundan kurtulmamızı sağlayacak en önemli destekleyiciler olduğunu anladık. Birimizin cesareti bir başkasına güç oldu, birimizin gücü bir başkasını ayağa kaldırdı, ayağa kalkan harekete geçmek için hazırlandı. Dayanışmanın ortaya çıkardığı sinerji sayesinde asla pes etmedik.

Öte yandan, sürecin olumlu sonuçlanmasının bize en büyük faydalarından biri de faillerin çeşitli tehdit ve göz korkutmalarından dolayı mücadeleden vazgeçmek zorunda kalan insanlara da umut vermesi oldu. Tüm faillerin oynadığı bu tehdit oyununu yenebileceğimizi bir kere daha görmüş olduk bu sayede. Ben bundan sonra kendi adıma faile karşı mücadele etmeye çok daha korkusuz şekilde devam edeceğime eminim, Dayanışma sayesinde eminim.

>> Akademisyenlerin tacizlerine karşı üniversitenin tutumu nasıl? Bir örtbas etme çabası oluyor mu yoksa öğrencilerin yanında mı yer alıyorlar?

Gözde Yıldırım: Örtbas etme çabası ile henüz karşılaşmadık. M.Z. sürecinde yanımızda olan akademisyenler oldu, yazılan dilekçelere yardım eden akademisyenler oldu. Yaşadıklarımıza üzüldüğünü ve bizi desteklediğini belirten mailler aldığımız akademisyenler oldu. Fakat tahmin edebileceğiniz gibi hiçbir ses çıkarmayan akademisyenler çoğunluktaydı. En büyük problemimiz böyle ��eylerin büyük bir bürokrasi çukurunda kaybolabilmesi. Tacizle mücadele yöntemleri akademideki bürokrasiler yüzünden istenilen sonucu birçok durumda veremiyor. Mesela tacizci eğer kadrolu bir akademisyen ise onun işine son verilemiyor.

Berna Mert: Ben de Dayanışma kurulmadan önceki dönemde başıma gelen bir olayla cevap vermek istiyorum bu soruya.bir-mucadele-deneyimi-bogazici-universitesi-kadin-dayanismasi-821313-1.

2019 yılında, final sunumunu yaptığım sırada ilgili dersin hocası tarafından sözlü tacize uğradım. Tüm amfinin önünde, dersi alan herkesin de orada bulunduğu bir vakitte bahsi geçen hoca sunduğum projelere yatırım almam için “kadınlığımı” kullanmam gerektiğini, gülümsememin böyle durumlarda çok işe yarayacağını, “şişman yönetici abilerin” ancak böyle davranırsam projemle ilgileneceğini ve bunların ülkenin gerçeği olduğunu söyledi. Neye uğradığımı şaşırmış vaziyette ağlayarak kendimi savunup hocanın sözlerinin taciz olduğunu anlatmaya çalışırken buldum kendimi. Sözlerime karşılık olarak duyduğum cevaplar aslında hepimizin çok sık duyduğu cümlelerdendi. “Çok hassas davrandığım, böyle şeylerim yurt dışında gayet normal karşılandığı, boşuna abarttığım” gibi ifadelerdi hocanın verdiği cevaplar. Bu cümlelerin tamamı alaycı bir tavır ve gülüşle söylendi, dersin sonraki saatlerinde hocanın alaycı tavrında herhangi bir değişiklik olmadığı gibi, kendisi ve arasının iyi olduğu birkaç öğrencinin kahkaha sesleri sürekli o amfide yankılandı.

Konunun peşini bırakmamak için bölüm başkanlığına şikâyette bulundum, tanıklar dinlendi ve yazılı ifadelerimiz alındı. Burada ve sonraki süreçte okul ve fakülte yönetimi arkamdaydı, desteklerini gerçekten hissettim. Rektörümüzün yaşadığım olay için tanığım olmasa dahi yanımda olacağını söylemesi, böyle bir durumun asla okulumuz sınırları içerisinde kabul edilebilir görülmeyeceğini belirtmesi inanın bana çok güven vermişti.

Tacizle mücadele konusunda maalesef bürokratik süreç ve olaylara karşı suskun kalanların varlığı büyük engeller oluşturuyor. Burada belki de en büyük şans ki şans ne kadar doğru bir kelime bilemiyorum, fail kişinin kadrolu olmaması ve okulun yanımda durmasıydı.

>>Okul yönetimine alternatif olarak siz böyle durumlarda nasıl bir işleyişle hareket ediyorsunuz?

Berna Mert: Bizim önceliğimiz, mağdurun kendini en güvende hissedeceği şekilde ona yardımcı olmak. Kişi ne zaman yardımımıza ihtiyaç duyarsa, harekete geçmek ve mücadele etmek isterse yanında olacağımızı hissettirmek en önemlisi diye düşünüyorum. Mücadelesinde hangi yöntemi seçerse; ifşa, hukuki mücadele gibi tüm süreçlerde yardımcı olmaya çalışıyoruz. Kendi tercihi olmadığı sürece her zaman yanında olacağımızı ve desteğe hazır beklediğimizi hem her fırsatta söylüyor hem de hissettirmeye çalışıyoruz. Kendi tercihi ile sessiz kalarak mücadelesini sürdüren kadın+ arkadaşlarımız için de yine varlığımızı hissettirmeye çalışıyor, hiçbir konuda yalnız kalmak zorunda olmadıklarını hatırlatıyoruz.

Gözde Yıldırım: Okul yönetiminin bir şey yapamadığı durumlarda, eğer mağdur da ister ve buna onay verirse biz kişiyi ifşa ediyoruz. Hukuki süreçler etkisiz ya da yetersiz kalabildiği için ifşaya başvurmak önem teşkil edebiliyor. İfşa feminist bir yöntem olarak çok faydalı, zira diğer insanları uyarmış oluyoruz bu kişiye dair dikkatli olmaları için. Ayrıca ifşa diğer kadın+lara da güç veriyor, yalnız olmadıklarını hissettiriyor. Susmak zorunda kalan, tacizcilerini ifşa etmekten çekinen kadın+lara eğer ifşa yöntemini seçerlerse destek görebileceklerini hatırlatıyor. Eğer ifşa yöntemini tercih etmezlerse de bu yaşadıklarıyla yalnız başlarına mücadele etmek zorunda olmadıklarını.

>> Cinsel tacizle mücadele yöntemleriniz neler?

Başak Karasu: Öncelikle insanları bilgilendirmeye çalışıyoruz sürekli. Forumlar düzenliyoruz, bazı bilinmeyen ya da yanlış bilinen kavramları açıklayan paylaşımlar yapıyoruz. Birbirimizle ya da ilgilenenlerle beğendiğimiz kaynakları paylaşıyoruz. Başından bir taciz ya da şiddet vakası geçmiş kişiye şikayet sürecinde neler yapması, hangi yolları izlemesi gerektiğini anlatıp kafasındaki soru işaretlerini gidermeye çalışıyoruz. Eğer şikayetinden sonuç alamadıysa da başka kişilerin bu failden zarar görmesini engellemeye, onları uyarmaya çalışıyoruz. Ama cinsel tacizle mücadele bizim tek taraflı yapabileceğimiz bir şey değil. O yüzden daha çok kimse yalnız mücadele etmek, yaşadıklarını yalnız atlatmak zorunda kalmasın diye uğraşıyoruz. Cinsel tacizle olduğu kadar cinsel tacizin etkileriyle de mücadele etmeye çalışıyoruz.

Berna Mert: Hem kendimizin hem de etrafımızdaki insanların cinsel tacize karşı farkındalık oluşturması adına aslında her yolu deniyoruz. Cinsel taciz ve tacize giden yolda ne yazık ki doğru bilinen çok yanlış var, özellikle rıza, mağdur suçlayıcılığı ve eril dil konularında. Bu gibi hem çok tartışma yaratan hem de faillerin kendilerini aklamak için maalesef silah olarak kullanabileceklerini düşündüğümüz konularda bilgilendirmeler yapmaya çalışıyoruz. Bu kimi zaman hazırladığımız bilgilendirici bir Facebook postu, kimi zaman tesadüfen gördüğümüz bir yorum veya düşünceye karşı yaptığımız açıklamalarla oluyor.

Bu gibi durumlarda birbirimizi de mutlaka haberdar ediyor ve yine birlikte hareket etmeye çalışıyoruz, cinsel tacizle mücadele topyekûn hareket gerektirecek bir düzeyde olduğu için hep birlikte hem bir şeyleri anlatmaya hem de faillerin arkasına sığındıkları beyanların yanlışlığına dikkat çekmek için uğraşıyoruz.

Cinsel tacizle mücadelede en önemli kısımlardan birinin mağdurun psikolojisini olduğunu da biliyor ve kişinin en az zarar görebileceği şekilde savaşmaya çalışıyoruz. Başka mağdurların olmaması için de sesimizi duyurabileceğimiz duruma uygun her mecradan çıkarmaya çalışıyoruz.

>> Sizce ifşa sürecinde kadın dayanışmasının rolü nedir?

Gözde Yıldırım: Son zamanlarda yapılan ifşalar Türkiye'de de bir MeToo hareketine yol açtı. İfşa yapan kadınların arkasındayız, hepsini destekliyoruz. İfşa süreci kadın+ dayanışması yokluğunda sürdürülebilecek bir süreç değil. İnsanlar ifşa yapmanın kolay olduğunu, isteyenin bir diğerine çok kolay iftira atabileceğini sanıyorlar. İfşa aslında çok yıpratıcı bir süreç, hem ifşayı yapan insan hem de yakınları için. Sosyal medyada uygulanan psikolojik şiddetin ve hedef göstermelerin sınırı yok neredeyse. Birçok kadın, ifşa yaptığı takdirde öncelikle ailesinin ve yakın çevresinin ve sonrasında toplumun vereceği tepkiden çekindiği için ifşa yapamıyor. Bu noktada kadın+ dayanışması bizlere güç veriyor, yalnız olmadığımızı gösteriyor.

Başak Karasu: Bir kadın+ için yaşadığın şeyi dile getirmek ya da ifşalamak asla kolay bir süreç değil. Çoğumuz maruz kaldığımız tepkiler ve hayatımız boyunca yapabileceklerimiz ya da yapamayacaklarımızla ilgili bize öğretilenler yüzünden yaşadıklarımızın taciz olduğunu hemen anlayamıyoruz. Hissettiğimiz rahatsızlığa rağmen emin olun biz de “Acaba abartıyor muyum?” diye günlerce, aylarca düşünüp kendimizde suç arıyoruz. Çünkü bir kadın konuştuğunda yapılan ilk şey bu. Ona “Peki sen naptın?” demek. Çoğu zaman rahatsızlık duyduğumuz bir anının ne anlama geldiğini yıllar sonra fark edebiliyoruz. Fark ettiğimizde bile şimdi bende suç arayacaklar, şikâyet etsem sonuç çıkmayacak gibi korkularla konuşamayabiliyoruz. Birinin yaşadıklarını anlatmasına verilen her kötü tepki mutlaka bir yerde başka bir kadının susmasına neden oluyor. Söylenen her şey söyleyen kişi için basit bir mesaj, öylesine söylenmiş bir söz olsa bile buna maruz kalan kişi için uzun süreli etkileri oluyor. Kadın+ dayanışmadan failler ve fail destekçileri ile mücadele edilmesi mümkün olamaz.

Berna Mert: Toplumdaki kanının aksine ifşa ve mücadele süreci mağdur taraf için kesinlikle zor, destek & güç gerektirecek bir süreç.Okulun tutumuyla alakalı soruya verdiğim cevapta anlattığım olay sırasında okul arkamda olmasına rağmen kendimi yalnız hissettiğim çok zaman oldu, çünkü hemen her ifşa vakasında da gördüğümüz gibi faillerin sınır bilmeme ve kendilerini mütemadiyen haklı görme halleri mevcut. Ayrıca yine bu ifşalar sırasında da gördüğümüz gibi faillerin destekçileri de maalesef ortaya çıkıyor ve mağdur hepsiyle mücadele etmek zorunda kalıyor. Bunların tamamı benim de tecrübe ettiğim olaylar, Dayanışma’ya dahil olduktan sonraki ilk düşüncem de keşke o kötü zamanlar da birlikte olsaydık şeklindeydi. Fail akademisyenin, destekçileri ile birlikte arkamdan “geri zekâlı, takıntılı, Boğaziçi diploması almayı hak etmeyen biri” şeklindeki söylemleriyle mücadele etmek zorunda kaldım. Bu gibi hakaretler ve hedef göstermeler, destekçileri tarafından fail okuldan ayrıldıktan sonra bile yapılmaya devam etti. Ben bu yıpratıcı süreçte herkesle yalnız başıma mücadele etmeye çalışırken şikâyetimden vazgeçmedim, geri çekilmedim ama bunu devam ettiremeyebilirdim de. Çünkü biliyorum bu süreç çok yorucu ve vazgeçmek zorunda kalanlar, susturulanlar oluyor. O zaman bizim şu an yapmaya çalıştığımız gibi beni yargılamadan yanımda duracak, benimle beraber mücadele edecek bir dayanışma içinde olsaydım, taşımak zorunda kaldığım yükü paylaşacağım birileri olsaydı bu süreç bu kadar zor olmayabilirdi. Bizim de bu dayanışmayla amacımız kimsenin yalnız mücadele etmek zorunda kalmamasını sağlamak.

>>Sosyal medya artık hepimizin adalet aradığı bir mecra haline geldi. Sosyal medyanın kullanımı ve yaptırım gücü sizce ne kadar önemli?

Berna Mert: Sosyal medya kadın+ dayanışmasında çok kritik bir role sahip. Şule Çet cinayetinde adalet sosyal medya sayesinde yerini buldu. Şule’nin davası hepimizin ortak davası ve sembol bir isim olduğundan sadece onun adını verdim aslında, sosyal medya özellikle Twitter sayesinde faillerin hak ettikleri cezayı alması sağlanıyor. Bu ülkede evden çıkma izni dahi olmayan, sesini kimseye duyuramayan birçok mağdur sosyal medya sayesinde bir anda ülkenin hatta dünyanın her yerinden yardım çığlığını duyurabiliyor. Kadın+ Dayanışması olarak biz de sosyal medya üzerinden destek verebileceğimiz her kadın+’a yardım etmeye çalışıyor ve hepsinin yol arkadaşı, desteği, belki sadece ağlamak isteyecekleri omuz olarak hazır bekliyoruz.

Bunların haricinde, sosyal medyanın gücünün yanı sıra hukuki süreçlerin ve cezaların caydırıcılığının artırılması gerekliliği ile faillere sağlanan tüm imtiyazların ortadan kaldırılması konusunda daha alacak çok yolumuz olduğunu da göz ardı etmememiz gerekiyor. Sosyal medyada kendi adaletimizi aramadan önce bir hukuk devleti olarak gerekenlerin adli makamlarca yapılması gerektiği gerçeğini ne yazık ki hiçbir şey değiştirmiyor. Umarım bir gün Türkiye’de erkek adalet değil gerçek adaletin geçerli olduğunu görürüz.

>> Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Başak Karasu: Sosyal medya platformlarında kadın+ hareketi hakkında konuşurken en çok dikkatimi çeken şeylerden biri de bu hareketi desteklediğini iddia eden kişilerden gelen bazı tepkiler oluyor. Çoğunlukla “Feministler de bu kadar agresif konuşmasa daha iyi olacak.” ya da “Eşitliği ben de destekliyorum ama bir yere kadar, şunu da yapmasınlar.” diyenlerle karşılaşıyoruz. Ben “bir yere kadar desteklemek” diye bir şeyin mümkün olduğuna inanmıyorum. Bir konuda ayrımcılığa müsaade ederken başka konuda eşitliği savunamayız. Temel insan haklarının gasp edilmesine ses çıkarmak için hiçbir kadının, hiçbir LGBTİ+’nin kibar olmasına ya da o konuda doktora yapmış olmasına, kısaca herhangi ekstra bir şey yapmasına gerek yok. Eşitlik arayışının desteklenmesi için başkalarına sevimli gelecek hale getirilmesi gerekmiyor. Sesimizi olduğu gibi duyurmamıza olanak sağladığınız için size çok teşekkür ederiz.

Berna Mert: Tek istek ve ihtiyacımızın eşitlik olduğunu tekrar tekrar vurgulamak istiyorum. Bizler eşitlik için mücadele ediyor, eril şiddetin karşısında durmaya çalışıyoruz. Bu süreçte bizleri “aşırı agresif, takıntılı, erkek düşmanı, SJW (sosyal justice warrior)” gibi etiketlendiren topluluklardan da sadece anlayış diliyoruz. İnsan olmanın temel hak ve ihtiyaçlarına sahip olabilmek adına savaşan ve eşitlik için mücadele eden tüm kadın+’lar olarak biz, var olduğumuzu her seferinde haykırmaya ve anlatmaya devam edeceğiz. Toplum dışına itilmemizi isteyen, nefes almamıza dahi tahammülleri bulunmayan kişilere karşı varlığımızı sürdürecek ve kimse için olduğumuzdan, benliğimizden vazgeçmeyeceğiz. Sesimizi duyurmamızı sağladığınız için gönülden teşekkür ederiz.

Gözde Yıldırım: Mizahın iyileştirici ve geliştirici etkisi olduğuna inananlardanım. Boğaziçi’de ve sosyal medyada maalesef birçok insan mizahi yanlış yerden yaparak MeToo hareketi ile vasat bir şekilde dalga geçmeye çalışıyor. Bu noktada son zamanlarda izlediğim en iyi komedyeni önermek istiyorum insanlara. Daniel Sloss, X ismindeki stand-up performansında metoo hareketi ile dalga geçenlere şu minvalde bir soru soruyor: “Ne yaptınız? Beyninizin gerisinde nasıl tehlike çanları çalıyor? Çünkü geçmişinde birilerini taciz etmemiş, bir hata yapmamış herkes metoo hareketini destekliyor.” Biz de hakikaten gözlemliyoruz ki kadın+ların bu mücadelesini küçümsemeye çalışanlarının çoğunun geçmişi temiz değil ve fail oldukları açığa çıkacak diye panikteler ama yavaş yavaş onların da fail olduğu açığa çıkıyor. Buna ek olarak kadin dayanismasini destekledigini belirtenlerin bile fail olduklari ortaya çıkmaya başladı son günlerde. Bu yüzden faillere sesleniyoruz: uykularınız kaçsın ben ne zaman ifşa edileceğim diye!

Yalnız mücadele etmek istemeyen herkesin yanındayız, birlikteliğin gücünü deneyimledik ve bağırarak diyoruz ki 'birlikte güçlüyüz!' Bize ulaşmak isteyenler Twitter ve Facebook üzerinden iletişime geçebilirler.