Koşullar ne kadar kötüyse, umut yaratma gereksinimi de o kadar yüksek oluyor. Hatta Yaşar Kemal’e göre, durum ne kadar umutsuzsa, o kadar güçlü doğuyor umutlar. Çünkü insan, umutsuzluktan umut yaratan bir canlıdır.

Bir nehir gibi

Zafer Köse

Yaşar Kemal Vakfı, yayımladığı yılbaşı mesajı için hazırladığı görselde, ustamızdan bir alıntı söz kullanmış ve altına onun üslubuna uygu biçimde eklemiş:

“Aydınlık bir 2023 düşlüyoruz.”

Başka bir bağlamda karşılaşsak, belki hoş bir sözden ibaret kalırdı bu, ama Yaşar Kemal’in sesiyle birleşince, bize umut veriyor. Gücümüzü, sevdamızı, sorumluluğumuzu hatırlatıyor. Çünkü Yaşar Kemal’de umut, iyimserliğe değil, mücadele çağrısına karşılık gelir.

“Bardağın dolu tarafına bakmak” gibi bir şey değil, Yaşar Kemal penceresinden algılanan umut. İyi dileklerde bulunmak, her şeyin olumlu yönde değişeceğini tahmin etmek, hele acıları, çirkinlikleri, tehlikeli gidişatı görmezden gelmek, hiç değil.

Durum ne kadar kötü olursa olsun, gidişat nasıl olursa olsun, her sorunun çözümünün, o sorunu yaratan gerçekliğin içinde bulunabileceği düşüncesine dayanır umut duygusu. İnsanın böyle bir çözüm için mücadele edeceğine duyulan bir inançtır.

Bunu belki, “Nazım-Yaşar Kemal-Livaneli Sanat Hattı” başlığı altında incelenebilecek bir konu olarak da ele alabiliriz. Anadolu kadim değerlerini, devrimci dönüşüm mücadelesini ve insan gerçekliğini, her dönemin çağdaş olanaklarıyla yeniden yaratan bu hattın sanatçıları, bir ulu ırmağın akışı gibi birbirlerini devam ettiriyorlar. Elbette başka birçok ismin dâhil olduğu, öncesi ve sonrası olan bir ırmak bu. Pir Sultan’dan Aziz Nesin’e, Gülten Akın’dan Rıfat Ilgaz’a, birçok büyük değeri kuşaktan kuşağa taşıyor.

Örneğin, bu çağıltının sürekliliğine katkı sağlamış sanatçılarımızdan Ülkü Tamer, Zülfü Livaneli’nin sesi ve müziği ile “Mesleğimiz umut bizim” diyor, “Kuranlara selam olsun.”

Selam olsun dağa taşa

Yâranlara selam olsun

Ormandaki kurda kuşa

Cerenlere selam olsun

Umut kurmak, en çok “yâran”a karşı bir sorumluluk elbette. Yani ortak amaç için bir araya gelmiş dostlara. Yoksul halka, onurlu insanlara, emekçilere.

Koşullar ne kadar kötüyse, umut yaratma gereksinimi de o kadar yüksek oluyor. Hatta Yaşar Kemal’e göre, durum ne kadar umutsuzsa, o kadar güçlü doğuyor umutlar. Çünkü insan, umutsuzluktan umut yaratan bir canlıdır.

Yer demir gök bakır kesildiğinde, şartların en zor, imkânların en kısıtlı olduğu durumlarda, insanlar aklın ve mantığın sınırlarını da aşarak yakalıyorlar umudu. Gerekirse mitler, efsaneler üreterek onlardan medet umuyorlar.

Yer Demir Gök Bakır romanında olduğu gibi, otuz yıldır tanıdıkları, kendi köylerinde doğmuş büyümüş bir adamdan bir ermiş yaratıyorlar. Gerçekten inanıyorlar onun ermiş bir kişi olduğuna, kendilerini kurtarabileceğine.

Kötü koşullar, böyle “ermiş”lerin olduğu gibi efsaneleşen halk kahramanlarının da ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Güzel müziklerin, hayata dair romanların, görkemli resimlerin üretilmesi, nitelikli sanat yapıtlarının kitleselleşmesi mümkün olabiliyor böyle günlerde.

Hızlı değişim günlerinde, yani “büyük gün”lerde, mesleği umut olmayanlar arasından bile, nitelikli yapıtlar üretenler çıkıyor. Balzac gibi, Dostoyevski gibi.

Yolculardan hancılardan

Soranlara selam olsun

Kaos günlerinde insanların batıl inançların peşine mi, halk kahramanlarının yoluna mı sapacağı konusunda, o güne kadar biriktirilmiş değerler belirleyici oluyor.

Örneğin, büyük bir deprem sonrasındaki can pazarını yaşamış olanlar bu gerçeği açıkça görmüştür. Bazı kişiler enkaz altında kalan kadınların kolundan bilezik çalarken bazıları kendi hayatını tehlikeye atarak hasarlı binalardan yaralı kurtarır. Bazı kişiler karaborsa su satarken, bazıları onların elinden suyu zorla alıp halka dağıtır. Bazıları kendini güvende hissetmek için dağıtılan yardımlardan daha fazla pay almaya ve stok yapmaya uğraşırken, bazıları yardım dağıtım işinde gönüllü çalışır. Hayat sarsılmadan önce hangi değerler ne kadar biriktirilmişse ortaya çıkar: Kalleşlik, bencillik, dayanışma, yiğitlik...

Bu nedenle, mesleği umut olanlar, oturup büyük günleri beklemezler. Koşulların elverişli hale gelmesini de beklemezler. Onlar için her gün, “büyük gün”e hazırlık günüdür. Henüz “imkânsız”ken isterler güzel günleri.

Çünkü imkânsız” diyenlerin aslında bir durumu değil, kendi görüşlerini dile getirdiklerini bilirler. Sadece bu koşullarda yapılabilecekleri gören, koşulların değişmesini kabul etmeyenlerin görüşüdür, “imkânsız”. Veya bunu hayal edemeyenlerin.

Oysa bu koşullarda gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayale giden yolda, hemen yapılabilecek bir iş vardır mutlaka. O yönde atılacak her adım, çıkılacak her basamak, bir sonrakine sıranın gelmesini sağlayacaktır. Böyle ilerledikçe, hayal denen şey, herkesin görebileceği bir hedefe dönüşecektir. İmkânsız günlere ulaşmak mümkün hale gelecektir.

Kar altında deniz düşü

Kuranlara selam olsun

Bu nedenle, mesleği umut olanlar, her zaman “hemen şimdi” derler. İmkânsızı isterler. Her yılbaşında, aydınlık bir yıl düşlerler.

https://www.youtube.com/watch?v=t1TykytXvDQ