Bazen insan yazacak konu bulmakta zorluk çeker, bazen de konular üst üste biner. Bence bugünün ilk konusu PEN’in Duygu Asena ödülüydü. Yönetim kurulu üyelerinden olduğum PEN Türkiye, her yıl iki ödül verir: Biri Duygu Asena anısına verilen ve bu yıl 25’inci yılını dolduran Uçan Süpürge ile Başkanı Halime Güner’in kazandıkları ödül, biri de Şiir ödülü. Bu yıl bu ödüllerin ilkini Uçan Süpürge’nin kazanması beni çok sevindirmişti. Tam yerini bulmuş bir ödül olduğunu düşünüyorum.

İşte Pazar akşamı Duygu Asena ödüllerini genişletilmiş bir PEN Türkiye toplantısında sahiplerine ZOOM üzerinden teslim ettik. Önce başkanımız Zeynep Oral konuştu, gerekçemizi açıkladı. Sonra da Uçan Süpürge ve kendisi adına Halime Güner söz aldı. Onun ardından Uçan Süpürge’nin genç elemanları sırayla sorumlu oldukları çalışmalardan söz ettiler. Çünkü, başkanımızın da dediği gibi, Uçan Süpürge, o festivali çok sevsek de bir film festivalinden ibaret değil. Festival dışında da çok önemli faaliyetleri var. Sonra Uçan Süpürge’nin senaryo ustası Işıl Özgentürk konuştu. Nihayetinde de ben birkaç cümle ettim. İki cümle olacaktı ama, birazcık uzadı. Ancak umarım bu kutlama da bununla kalmaz ve Uçan Süpürge’nin 25’inci yıl kutlaması olacak festivalde yeniden buluşuruz.

***

İşin ödül kısmı bu. Ne var ki, yılda en az iki kere görmeye alıştığımız dostları üç yıldır göz göze görmüyor olmak, böyle birlikteliklerin değerini arttırıyor. Ankara, benim sinema maceramda çok önemli bir yer tutar. Ankara Film Festivali, Uçan Süpürge ve Gezici Festival benim için izlediğim filmler ve edindiğim dostlar açısından çok kıymetli. Ankara Film Festivali’nin yadigârları Sevna Somuncuoğlu ve Ahmet Boyacıoğlu hâlâ sevdiğim arkadaşlarım, hatta Gezici Film’de de, Ahmet’in ve Başak Emre’nin peşlerinden ayrılmazdım. Birkaç yıldır Antalya’da da onlarla birlikteyim. Uçan Festival bir başka sayfa. Neredeyse başından beri hep yanlarındaydım. Yıllarca Mayıs ayında filmlerde, çabucak yenen yemeklerde, festival bürosu sohbetlerinde hep birlikte olduk. Hayattaki ilk ödülümü, onlardan aldım. Daha doğrusu Jeyan hanımla, Jeyan Mahfi Tözüm’le paylaştım. Yakından tanık olduğum. Ateşi hiç eksilmeyen bir mücadeledir. Ne mutlu!

Ankara’nın bize armağan ettikleri arasında yeni filmler, genç yönetmenler ve herkesin kolayına gelen bir tanımla ‘köylü yönetmen’ler de vardı. Aslında Ahmet, İsmail ve Şerif birer kahramandı bence. Uçan Süpürge örneğinde olduğu gibi, bir “ideal”e yılmadan bağlı kalmak da kahramanlıktır. Onlarla, 1994 ya da 1995’ti sanırım, Ankara Film Festivali’nde tanıştık. Kütahya’dan gelmiş bir grup kısa filmciydiler: Ahmet Uluçay, İsmail Mutlu, Şerif Akarsu. Tavşanlı’nın Tepecik köyündendiler, sinemayı çok seviyorlardı, Tepecik Köyü Arkadaş Sinema Grubu diye bir grup kurmuşlardı. İsmail tavukçuluk yapıyordu, Şerif madende çalışıyordu, Ahmet de kooperatifteydi, sanırım. Filmlerini bitirip Ankara’ya getirdikleri için, Festival’de oldukları için çok heyecanlıydılar. Filmleri de (“Optik Düşler” ya da “Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak” olsa gerek), Festival’ın en olumlu sürprizlerinden biriydi. O sırada Ankara Festivali’nde eski ekip vardı, bir rüzgâr estirdiler, herkes “köylü sinemacılar”ın başına toplandı.

Ahmet Uluçay, bizatihi bir “Cinema Paradiso” durumudur ki, sinemada örneklerine zaman zaman rastlanır. Benzer sinema sevdalarını anlatan, “Tahta Kamera” gibi, “Elveda Sinema” gibi filmler, tıpkı “Cinema Paradiso” gibi, biraz da yönetmenlerinin sinemayla nasıl tanıştığını, bu aşka nasıl kapıldığını anlatır. Bu filmlerdeki sinema tutkunu olmuş küçük çocuklar, genellikle o filmin yönetmenidir. Kısa filmlerinde hep kendi çevresini işleyen Ahmet de uzun metrajı “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak”ta kendi çocukluğunu, daha doğrusu, kendisinin ve İsmail’in çocukluğunu anlatıyordu. Zaten Ahmet Uluçay’ın hayat hikâyesi, her tür zorluğa rağmen “film yapmak” üzerine bir hikâyedir. Bir söyleşisinde, heyecana kapılmış, "Bazı konularda benim yakınmam gerekirken, çıkıp başkalarının hakları olmadığı halde yakınmasına çok kızıyorum” demişti. “’Öküz yükü çeker, kağnı bağırır’ diye bir söz var bizim oralarda. Para yok, imkân yok diyen yönetmenleri anlamıyorum. Bir derdiniz varsa, ölürsünüz de gene çekersiniz. Gider banka soyar; filminizi çekersiniz... Benim söyleyecek bir derdim var.” “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak”ı izlerseniz, derdini anlarsınız. Uluçay’ın filmi, 9 Mart Çarşamba saat 22.00’de TRT 2’de…