20. yy’ın başından itibaren Orta Amerika’nın tropikal ürünlerine el koyan ABD’li şirket United Fruit, bu ülkelerin ekonomik, politik ve sosyal gelişmelerini de kontrol altında tuttu. Öyle ki bu yıllar yeni-sömürgecilik dönemi olarak anılır.

Bir Orta Amerika hikâyesi
Nikaragua’da Sandista Ulusal Kurtuluş Cephesi lideri Ortega’nın başkanlık törenine Maduro da katılmıştı. (Fotoğraf: İHA)

Hazırlayan: İbrahim VARLI

Yazı Dizisi: Latin Amerika'da esen sol rüzgâr ne anlatıyor?


Doç. Dr. Aylin TOPAL

Amerika kıtasının tam inceldiği yer Orta Amerika. Kuzeyden güneye doğru giderken Meksika’yı geçtikten sonra, Panama boğazına gelmeden hemen önce. Küçük yüzölçümlü, görece az nüfuslu yedi ülke: Belize, El Salvador, Guetemala, Honduras, Kosta Rika, Nikaragua ve Panama. Bu yedi ülkenin nüfusu toplam 52 milyon.

1821’de İspanyol sömürgecilerden bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından kurulan Orta Amerika Federal Devleti 1838’de dağılınca Nikaragua, Honduras, Kosta Rika ve Guetemala bağımsız devletleri kuruldu. Sonraki dönemde El Salvador 1881’de, Panama 1903’te ve Belize 1881’de kurularak bölgenin bugünkü siyasi sınırları çizilmiş oldu. (Kendine özgü karakterleriyle Kosta Rika, Panama ve Belize’yi diğer ülkelerden ayrı değerlendirmek gerekir, o nedenle bu üç ülkeyi aşağıdaki bölgesel analizin dışında tutacağım).

Meksika için sıklıkla söylenir ama Orta Amerika ülkeleri için belki daha da geçerlidir: ABD’ye yakın ama tanrıdan uzak. Coğrafyanın kalkınma üzerine olumsuz etkisini bu bölgede görmek mümkündür. “Muz Cumhuriyeti” tabiri bu bölgeden kaynaklanır. Yirminci yüzyılın başından itibaren Orta Amerika’nın muz başta olmak üzere tropikal meyvelerini ABD tüketicisine pazarlayan ABD’li şirket United Fruit Company (UFC), o ülkelerin yalnızca ekonomik değil, politik ve sosyal gelişmelerini de sıkı sıkı kontrol altında tutmuştur. Öyle ki, yeni-sömürgecilik dönemi olarak anılır o dönem. 1930’lara gelindiğinde bugün Chicita olarak bilinen UFC 14.000 km2 toprağın sahibi haline gelmişti. Kötü çalışma koşullarına karşı direnen işçiler ve topraksız kalan köylüler farklı ülkelerde farklı stratejilerle direndiler UFC’ye karşı. Kosta Rika’da güçlü bir sendikal hareket gelişirken, Nikaragua’da 1928’da Augusto Cesar Sandino’nun liderliğinde Sandinist hareket güçlendi.

Doç. Dr. Aylin TOPALDoç. Dr. Aylin TOPAL

MUZ ŞİRKETİNİN CIA DARBESİ

1954’te Guetamala hükümeti UFC’e ait kullanılmayan topraklara el koyarak köylülere vermeye karar verince şirket CIA yardımıyla ordu darbesi yapılmasını sağladı ve kukla cunta iktidarı ile kontrolünü sağlamlaştırdı. İşte Muz Cumhuriyeti tabirinin böyle bir tarihsel bağlamı vardır.

El Salvador, Nicaragua, Guatemala ve Honduras soğuk savaş yıllarında ABD için boylarından büyük bir tehdit oldular. 1954 ile başlayan CIA destekli darbeler o dönemde ABD’nin “arka bahçe”sini kontol etme yolu oldu. 1963-1969 yılları arasında ABD başkanı olan Lynden B. Johnson açıkça “Orta Amerika’da “bir başka Küba istemeyiz” dedi. 1970’lı yıllar boyunda sonunda Sovyetler Birliği’nin ve Küba’nın etkisinin bölgede güçlenmesinden korkan CIA, görünürde sağ hükümetlere ve masa altından kontra-gerilla çete örgütlerine mali, teknik ve politik destekler verdi.

Nikaragua’da Sandinist hükümete karşı sağa, El Salvador’da sol koalisyon FMLN’ye karşı orduya, Guetemala’da darbeci Jacobo Arnenz cuntasına, Honduras’da Oswaldo Lopez Arellano ve Juan Alberto Melgar cuntalarına verdikleri destekle bu ülkelerde demokratik kurumların tesis edilememesinin sorumluları Beyaz Saray ve CIA olarak gösterilebilir.

1980’li yıllardan itibaren bölgede giderek güçlenen neoliberal bir bölgesel entegrasyon eğilimi mevcut. Bu bölgesel entegrasyon daha çok bölge ekonomisini dünya piyasalarına eklemlendirme amacını güdüyordu. Zira, Orta Amerika’nın ekonomik yatırımlar için çekici kılan ikili bir sarmal var: işçi ücretlerinin düşüklüğü ve ABD’ye olan yakınlık. Orta Amerika’nın Kuzey Amerika’ya entegrasyonunu hedefleyen iki girişim oldu: Panama Puebla Planı ve ardından Mezoamerika Planı. Bu planlar çerçevesinde, bu ülkelerin düşük ücretli, sendikasız çalışma koşullarında ürettirdikleri mallarını hızlı ve düşük maliyetle ABD piyasasına götürebilmek amacıyla yatırımcılar sıraya girdiler. Otoyol ve liman yatırımları dönemin mega-projeleri oldu.

ABD’NİN YENİ SÖMÜRGELERİ

Guatemala’nın toprak köy yollarının arasında giderken bir anda bir otoyola çıkarsınız, öyle bir tezattır ki, neredeyse korku hissi yaratır. Otoyolun oraya ait olmadığı çok açıktır. Zaten tüm amacı Orta Amerika’da üretilenleri Kuzey Amerika’ya götürmektir.

Uluslararası sermayenin bölgeye yatırım yapmasının temel sebeplerinden biri ucuz işçilik olunca, Orta Amerika ülkeleri daha ucuza çalışabilmek için birbiriyle yarıştırılır oldu. El Salvador, Guatemala, Nikaragua, Honduras OECD’nin insani kalkınma endeksleri açısından 124, 126,127 ve 132. sıralardalar. En İnsanca İş Olanakları açısından da tüm Latin Amerika ve Karayipler’de son sırada gelen ülkeler.

ORTEGA’NIN DÖNÜŞÜ

Daha sendikasız, daha adaletsiz olmak yatırımcının o bölgeyi tercih sebebi olunca, koşulların böylece muhafaza edilmesi için mazbata almış başkanlar görmek şaşırtıcı olmuyor. Hatta bunu yapabildiği ölçüde iktidarda kalan başkanlar... Bu bakımdan sanırım Nikaragua önemli bir örnek. Sandinist Lider Daniel Ortega’nın siyasi kariyeri Orta Amerika siyasetini iyi özetliyor. Ortega’nın iktidardan düşürüldükten 16 yıl sonra, 2006’da yeniden başkanlığa seçilmesi pembe dalganın uzantısı olarak değerlendirildi. Ancak 2006’daki Sandinist hareket ile 1970’li ve 1980’li yıllardaki Sandinist hareket arasında önemli farklar olduğu vurgulanmalıdır. Tabii ki, halkın yeniden Sandinist harekete destek vermesi neoliberal politikalara olan tepkiyi göstermesi açısından önemli. Ancak Ortega’nın Ulusal Barışma ve Birlik Hükümeti’ne sermaye çevrelerinin de destek verdiğini kabul etmek gerekir. Belki hükümetin adındaki barış aynı zamanda piyasalar ile de barışma niyetini gösteriyordu. Öyle ki, Ortega’nın ilk dönemindeki Başkan Yardımcısı Jaime Morales ABD destekli kontrgerillanın önde gelen isimlerinden biriydi. Ortega bugün için neoliberal politikalar uygulayan başkan konumunda. Özellikle son döneminde toplumsal muhalefete ve gazetecilere karşı giderek artan baskı ve hapis cezalarıyla gündemde. Öyle ki gayet ironik biçimde bugün, ABD başkanı Joe Biden hükümeti Ortega’ya ve kabinesine ülkelerinde uyguladıkları baskılar ve yasaklar nedeniyle ABD’ye girme yasağı koymuş durumda.

Gitmek mi zor, kalmak mı denir ya, öyle bir coğrafya Orta Amerika. Bir yandan katar katar mallar gitmektedir ABD’ye, diğer yandan insanlar. Orta Amerika’da toplumsal dinamiklerin başında iç ve dış göç var. 2006’da El Salvador, Honduras, Guatemala ve Nikaragua arasında bir hareketlilik anlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile kimlik kartlarıyla sınır geçişi mümkün hale getirildi (Ortak bir parlamento, para birimi, pasaport konuları üzerinde halen görüşmeler devam etmekte.)

Eşitsizlikler, mutlak yoksulluk, çeteler derken üstüne bir de pandemi geldi. COVID19 pandemisi sürecinde ortalama yaşam beklentisi en fazla düşen bölge oldu Orta Amerika. 2019’da yaşam beklentisi 75.1 iken, 2021’de 72.1’e düştü. Giderek artan sebeplerle kalmak zorlaştıkça Orta Amerika nüfusu, önce Meksika sınırına, sonra da ABD’ye geçme planıyla Meksika’nın kuzeyi sınırındaki sığınmacı kamplarındalar. ABD göçmen politikasındaki değişikliklerle bu nüfusa sığınmacılık statüsü verilmesi güçleştirilmiş olduğundan geçici koruma statüsünde kötü koşullarda kamplarda tutulmaktalar.

Son olarak, iklim krizinin de kendini en güçlü bir şekilde Orta Amerika’da gösterdiğini vurgulamak lazım. Yaşanmakta olan göç dalgasının önemli nedenlerinden biri her yıl giderek artan şiddette yaşanan fırtına kasırgalardır. Dolayısıyla, Orta Amerika Dünya Tarihinin eşitsizlikleri derinleştiren temel dinamiklerinin kendini gösterdiği, tüm siyasal, ekonomik ve iklimsel krizlerin en çıplak haliyle yaşandığı bir sahnedir.