Ahmet Efe, önce Yalçın Küçük'ü mars etti. Ardından Çerkez Ethem'in ve şimdi de güya MİT'in kurucusu olan Kuşçubaşı Eşrefin foyasını meydana çıkardı

Eğer sadece medyanın kitap dergilerine bakarak yayın dünyasını takip ediyorsanız ve hayata, memlekete dair yorumlarınızı sadece bu birikimle yapıyorsanız kelek kavun gibi kokarsınız, hiç tadınız olmaz. Çünkü medya sadece ilan veren yayınevlerinin kitaplarını tanıtıyor. Bu yüzden küçük yayınevlerinin çıkardığı ve taşrada basılan kitaplardan hiç ama hiç haberiniz olmuyor. Hâlbuki bazen bunların arasından öyle güzel öyle önemli kitaplar çıkabiliyor ki, şaşarsınız. Kıssadan diyeceğim şudur ki, medyadan beslenen bulanık, karanlık ve karmakarışık âlemden bambaşka bir yayın âlemi daha var Türkiye'de.

İşte size bir örnek; İstanbul Beyoğlu'nda Galatasaraylıların Hasnun Galip sokağında, Si-murg'un komşusu Bengi adında genç bir kitapçı var. Bir yılda başkalarının basmaya cesaret edemeyeceği dört kitap çıkardı. Dördüncü kitap, Teşkilat-ı Mahsusa'nın düne kadar kurucularından olduğunu sandığımız Kuşçubaşı Eşref hakkında. Yazarı Ahmet Efe, hiç duydunuz mu? Onu ilk kez palavralardan örülmüş Çerkez Ethem efsanesini tuzla-buz eden devasa araştırma kitabıyla tanıdık.

795 sayfalık bu çalışmada Efe, 80 yıldır bize "ulusal kahraman" diye yutturulan Çerkez Ethem'in aslında soyguncu bir katilken, zaman içinde nasıl Çerkez milliyetçisi olduğunu, nihayet Kurtuluş Savaşı'nın en hassas aşamasında Ankara'yı sırtından bıçaklayarak Yunanistan'a kaçtığını, 1935'te Atatürk'e suikast düzenlediğini belgeleriyle anlatıyordu.

"Efsaneden Gerçeğe / Kuşçubaşı Eşref" adlı yeni kitabında ise bu defa Teşkilat-ı Mahsusa'ya el atıyor. Ethem gibi Eşrefin de gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor. Onun aslında Harp Okulu mezunu olmadığını, Arap Yarımadası'nda İngilizlerin ve Arap milliyetçilerinin, Trablugarp'da İtalyanların casusu olduğunu, İttihatçı bile sayılamayacağını, aslında onun da tıpkı Çerkez Ethem gibi Yunanistan'a kaçmış soyguncu bir katil olduğunu (tabiî ki belgeleriyle) ortaya koyuyor.

Ahmet Efe'nin bu iki kitabına kadar Çerkez Ethem, İstiklâl mücadelesine binlerce adamıyla destek vermiş, batı Anadolu'da Yunan ordusunun ilerlemesini durdurmuş, bu arada doğuda çıkan isyanlara (Çorum, Konya) yetişip onları da bastırmış "kahraman" biri olarak bilirdik. Sonra "ne olmuşsa olmuş" Atatürk'le "komuta" konusunda anlaşamayıp bozuşmuş ve mücadeleden kenara çekilmiş sanırdık. Efe'nin kitabını okumayanlar öyle sanmaya devam edecek.

Keza Kuşçubaşı Eşref için de bu böyle. Bir efsaneydi o. Hindistan'dan Kafkasya'ya, Trablusgarp'tan Selanik'e, Kürdistan'dan Malta'ya kadar her yerde "bu memleket, bu Türklük davası" için neler yapmamıştı, neler!

Pekiyi, bu palavraları sıkanlar kim? Ve bu palavralar nasıl bu kadar uzun zaman gerçekmiş gibi muamele gördü? Yakın geçmişimizi desteksiz atışlarıyla karman-çorman hale getirenlerin

başını şüphesiz Cemal Kutay çekiyor! Hani, dandik bir televizyon kanalında tarih muhabbetleri yapıyordu. Hani, elinde (uzayıp kısalan) radyo anteniyle haritalar, resimler gösterirdi. Hani, "yazdığı kitapları üst üste koyup ölçmüş de boyunu aşmış" diye bununla böbürlenirdi. Şu Türkiye'de ona madalya takmamış tek Kemalist dernek ve tek rotary kulüp kalmamıştı. Rahmetli giderayak Atatürk'ün "şaman" olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu. Çerkez Ethem ve Kuşçubaşı Eşref hakkında Efe'ye gelinceye kadar en çok kitap yazmış kişi işte bu müzelik tarihçi Cemal Kutay'dı.

Kutay hem Eşref hem Ethem hakkında yaz-dıklarıyla öyle bir bataklık oluşturmuştu ki içine giren çıkamaz. Veya milyonlarca parçadan oluşan bir puzzle düşünün ki, bunu Kutay dağıtmış. Zavallı Efe, aslında bu ve bunun gibi omurgasız tarihçilerin yanlışlıklarını düzeltmekle gençliğini heba ediyor. (1963 doğumlu Efe, tüm bu çalışmaları geçimini temin ettiği öğretmenlik maaşıyla ve bu işten kalan zamanda yapıyor.)

Efe, Çerkez Ethem'i vesile edip Yalçın Küçük'ü de iki 80 nakavt etmişti. Kitap âlemini pespaye basından izliyorsanız bundan da haberiniz olmamıştır. Hani Küçük'ün nihayetinde Yahudi düşmanlığına varan Türkiye tezleri var ya; hani "Türkiye Cumhuriyeti'ni Yahudilerin kurduğunu", Anadolu'nun "Yahudiler için rezerv ülke" olduğunu ileri sürmüştü de herkesin nutku tutulmuştu. Hatta herkes kendinden bile Yahudi diye şüphelenmeye başlamıştı. "Aman bulaşma sana da Yahudi" der diye bir terör estirmişti.

İşte o zaman Efe çıktı, bu "Yahudi Cumhuri-yet'Mnde Varlık Vergisi'yle Yahudilerin paralarının nasıl hiç edildiğini, bu yetmeyince 6/7 Eylül olaylarıyla (diğer azınlıkların yanı sıra) Yahudilerin ikinci defa nasıl soyulduğunu, Trakya olaylarıyla nasıl yine soyulup-soğana çevrildiğini ve hatta yerlerinden (Çanakkale-Edirne-Kırklareli) yurtlarından edildiklerini sormayı akıl edinceye kadar. O gün bu gündür Küçük büyük iddiasından çark etmekle meşgul.

Son olarak "aslında" kimdir bu Ahmet Efe sorusu akla gelebilir. Şimdi bir şey söyleyeceğim çok uçuk bulacaksınız ama dilime geldi söylemeden edemem: Eğer Atatürk bugün yaşıyor olsaydı, yemin ediyorum Efe'yi sağ-kolu yapardı...