Hani şu Kurban Bayramı öncesi bir KHK’yle kurban ediliveren Kamu Hastane Birlikleri var ya…
Açık söyleyeyim…
Ben zaten öyle uzun ömürlü olacağına hiç inanmamıştım.
Yani şimdi bir şehirdeki sağlık yönetimini Sağlık Müdürlüğü, Kamu Hastaneleri Kurumu Müdürlüğü, Halk Sağlığı Müdürlüğü, diye üçe böleceksiniz…

Devlet hastanelerini aynı SGK havuzundan para çekebilmek için özel hastanelerle yarışa zorlayacaksınız…
Bu hastanelerin başına özel sektördeki CEO mantığıyla çalışacak yöneticiler atayacaksınız…
Bu yöneticilerin performans kriteri olarak daha, daha, daha çok kâr etmeyi koyacaksınız, filan…
Olacak iş değildi.
Şimdi, bir kere, Türkiye’de devlet yapılanmasına bakıldığında böyle bir model yoktu.
Geçmişte var mıydı, deseniz, olsa olsa KİT’lerle benzerlik kurabilirsiniz, o da zaten başarısız bulunup vazgeçilmişti.
Siz hangi akla hizmet devlet hastanelerini özel hastane mantığıyla yönetmeye kalkarsınız, akıl alacak iş değildi.
Nitekim uygulamanın altıncı yılı bile dolmadan sistem iflas etti.

•••

Yok, öyle “tarihe not düşmek” gibi anlamsız alışkanlıklarım yoktur, zaten tarihin her isteyenin üzerine not düşebileceği beyaz bir sayfa olmadığını da bilirim de…
Şöyle, mütevazı, bir kenarda dursun, diye yazıyorum.
Hani şu Tayyip Erdoğan’ın “On dört yıllık rüyam!” dediği Kamu Özel Ortaklığı modeli ile inşa edilen şehir hastaneleri var ya…
O modelin iflası daha da hızlı olacak.
Siz devletin arazisini, binasını özel şirkete vereceksiniz…
Şirketin yaptığı inşaat karşılığında yirmi beş yıl kira ödemeyi taahhüt edeceksiniz…
Üstüne o devasa sağlık kampüslerinin oteldi, kafeydi, otoparktı, yemekti, temizlikti, bilumum hizmetlerini de yirmi beş yıllığına peşkeş çekeceksiniz…
Üstelik hastanelerde yüzde yetmiş doluluk garantisi vereceksiniz…
Ve fakat o kurumları bi normal devlet hastanesi gibi yönetmeye devam edeceksiniz...
O projelere o katrilyonlarca lirayı yatıran konsorsiyumlar da kuzu kuzu sizin yönetim erkinizi kabullenecekler.
Geçiniz efendim, geçiniz!..
O şirketler üç vakte kalmaz o hastanelerin yönetimlerine fiili olarak el koymazlarsa…
O hastanelere gelecek sigortalıları da edip kaz gibi yolmazlarsa…
Demedi, demeyin!..
Ya o hastaneleri tamamen o şirketlere devredeceksiniz…
Ya da Kamu Özel Ortaklığı modelinden bütünüyle vazgeçeceksiniz.
Üstelik bu sefer meseleyi bir KHK’yle halletmek de mümkün olmayacak…
Geride katrilyonlarca liralık borçlarla devasa bir enkaz kalacak.
•••

Neyse mevzuya geri döneyim.
Kamu Hastane Birlikleri modelinden geri dönülmesi tabii ki AKP’nin yıllardır propagandasını yaptığı Sağlık ”Reformu”ndan tamamen vazgeçtiği anlamına gelmiyor.
Ama öyle basitçe geçiştirilecek bir mesele de değil.
Aslında şöyle bir bakarsanız bu Sağlık ”Reformu” esas olarak üç ayak üzerine oturuyordu.
Sağlığın finansmanı için Genel Sağlık Sigortası modeli…
Birinci basamak sağlık örgütlenmesi için Aile Hekimliği modeli…
İkinci basamak sağlık örgütlenmesi için Kamu Hastane Birlikleri modeli.
Daha hâlâ rüştünü ispatlayamamış Aile Hekimliği modelini bir kenara bırakalım.
Bu yıl içinde, önce, geçtiğimiz nisan ayında Genel Sağlık Sigortası sisteminde kapsamlı bir revizyon yapıldı…
Sistemin en belirgin özelliklerinden olan “sigortalının gelirine göre kademeli prim” uygulaması terkedildi; sonuçları ne olacak, henüz bilmiyoruz ama “bütün sigortalılar için tek prim” uygulamasına geçildi.
Şimdi de ikinci basamaktaki model iflas etti.
Peki bundan sonra ne olacak?..

•••
Hani, şu eski sağlık Bakanımız Recep Akdağ AKP’deki iki dönem kuralına takılıp milletvekilliğine ara verdiğinde Harvard Üniversitesi’nde hoca olmuştu da, Amerikalılara Türk sağlık “reformu”nun nasıl da “dünya aleme emsal” olduğunu anlatmıştı.
E, şimdi çağırsalar ne anlatacak?..
Genel Sağlık Sigortası hesaplamalarının nasıl suya düştüğünü…
Kamu Hastane Birlikleri ham hayallerinin nasıl duvara tosladığını mı?..
Sahi, yıllarca her akşam bir televizyon kanalında zuhûr eden Recep Akdağ bugünlerde nerede?..
Gören, duyan, haberi olan var mı?..
Elleriyle büyüttüğü, solar iken dirilttiği çiçeğini koparıp attılar…
Bir şey demeyecek mi?..