“Batı’da ağaç kendisini bedenlerimizin içine dikmiştir” diyordu Deleuze, dikine gelişen hiyerarşik merkezi  kurumların nasıl da her yere sızdığını vurgularken. Yatay bağlantıları kopararak kendini merkeze ve zirveye yerleştiren, erki kendi ellerinde yoğunlaştırarak kendinden başka her şeyi erksizleştiren merkezi iktidar yapısını sanattan politikaya, cinsellikten toplumsal ilişkilere dek yaşamın her alanında görmek mümkün. İşin tuhafı bu yapıları dışarıda arama kolaycılığına düşmeden, doğrudan kendi bedenlerimize bakmamızı öneriyor Deleuze. İktidarın tohumlarını içimize özenle yerleştiren ve sulayıp büyüten bir toplumsal örgütlenmede en büyük kırılma, içimizdeki ağacı köküyle, gövdesiyle birlikte söküp atmaktan geçiyor galiba. Modern öznenin bir ağaç gibi tek ve hür yaşama söylencesine karşı, her yöne yatay uçlar vererek birbirine bağlanan ve birbirine bağlandıkça hep birlikte erklenen rizomu, ağsal yapıyı bir yaşama modeli olarak koyuyor önümüze.

Batı düşüncesinde tohumla ve ağacımsı bitkilerle ilgili metaforlar çok sık çıkıyor karşımıza. Sokrates bile ister yazılı ister sözlü olsun söylemi yani logosu, alıcının zihnine ekilmiş bir tohuma benzetiyordu.  Sokrates’e göre bir bilginin büyümesi, dışsal uyaran olan tohum yani logosla (yani dinleyicinin ya da okurun zihnine ekilen kavram ya da fikirle) bağlantılı. Bir tohum gibi zihnimize ekilen kavramlardan iktidar yapısının modeli olan ağaçlar büyüyor içimizde. Birbirine bulaşmadan, dokunmadan dikilen ağaçlardan oluşan bir ormanın ne kadar kardeşçe olabileceğini de sorgulamamız gerekiyor.
 

Ama öte yandan Sokrates’in hakkını da yememek lazım. Yazılı metni değil de sözlü iletişimi yeğliyordu filozof. Sokrates’e göre sözlü söylem dayanıklı, sağlıklı filizler üretir, oysa yazılı metinlerin filizleri kısa ömürlü ve kırılgandır. Yazılı metnin suskunluğundan, cansızlığından dem vururken, sözü ise canlılık anlamına gelen enargeia terimiyle tanımlıyordu. Canlı anlamına gelen enargés’e Homeros’un metinlerinde rastlanıyor; tanrıların göze görünmesini tanımlamak için kullanıyor bu terimi Homeros. Sözlü diyalektiğin düşünceleri ve argümanları mükemmel bir berraklıkla, tıpkı Homeros’un tanrıları gibi adeta bedenleriyle gözlerimizin önünde beliriveriyor.  “Sokrates’in, sözlü söylemin yazılı metne üstün olduğuna dair argümanı, insanın hayal gücünü bir bahçıvanın arazisine dönüştüren öğretmeye ve öğrenmeye dair bir anlayışa dayanır. Burada şeyler hatırlanmaz; yaşam bulur ve büyürler. (bkz Danielle Allen, Platon Neden Yazdı, çev. Ayşe Batur, İletişim Yayınları).

Bu arada tüm bahçıvanların, bir tür rizom olan ve toprağın altında yanlamasına gelişerek bahçeyi istila eden ayrık otlarından nefret ettiklerini biliyoruz.  Tohumdan başlayarak geliştirdiği ağacımsı türleri istediği biçime sokabilir bahçıvan, oysa ayrık otları her türlü biçimlendirmeden kaçarak toprağın altında bambaşka bir örgütlenme yaratırken ağacımsı formları da içten içe çökertirler. İçselleştirilmiş bir yazı yasanına göre biçimlendirilmiş bir bahçede, sözün bir tür ayrık otu gibi sağlam ve dayanıklı filizlerle herkese bulaşabileceğini ima ediyor Sokrates. Bağlantıyı koparan ağacımsı formun aksine her yöne doğru başka bedenlerle bağlantı kurmak için hala sözün canlılığına ihtiyacımız var. İktidarın tohumlarını içlerinde büyüten bahçıvanlar olmaktan kurtulmak, sözün bulaşıcı, dönüştürücü özelliğinden geçiyor. Söz içimizde değil, bir rizom gibi hep arada büyüyor, başka bedenlerin arasında yaşam bulup çoğalıyor.
Bedenleri katı konturlardan değil de tıpkı söz gibi titreşen, tınlayan kümelere dönüştürmüş Çağrı Saray. Yankılanan bir ses gibi yayılıyor resim düzleminde bedenler. 4/12: Bir Ev’in Topoğrafyası başlıklı sergisinde sanatçı her ne kadar evin geometrik mekânında beden-ev makinesinin topografyasını çıkarmaya çalışsa da söz gibi titreşen bedenler katı sınırları ihlal ederek kendilerini durmadan çoğaltıyorlar. Kabına sığmayan, her yöne titreşerek mekânın geometrisini bozan bedenler bahçıvanın ya da mimarın cetveline boyun eğmiyorlar. Tınlayan ses kümeleri olarak birbirine karışan, bulaşan bedenlerin kasırgası, içimizdeki ağaçları kökünden sökecektir, hiç kuşkum yok.

Not: Çağrı Saray’ın “4/12: Bir Ev’in Topografyası” başlıklı sergisi, Tophane’deki Daire Sanat’ta 7 Ocak tarihine kadar izlenebilir. 



Pera Film'de Pennebaker ve Hegedus filmleri

Pera Müzesi Film Etkinlikleri kapsamında Pera Film’in 6-29 Ocak 2012 tarihleri arasında Pera Müzesi Oditoryumu’nda gösterime sunduğu Cinéma Vérité Öncüler: Pennebaker ve Hegedus programı, belgesel film dünyasına muhteşem bir yolculuğa çıkarıyor. D.A. Pennebaker ve Chris Hegedus günümüzde yaşayan en saygıdeğer ve eşsiz belgesel film takımı. Müdahaleci olmayan, cinéma vérité tarzı film yapımcılıkları ile ünlü ikili, öznelerini aktüel kamera ile yeterli ışık ve olabildiğince az kesinti ile kaydediyorlar. Sonuçta ortaya çıkan da, karakterlerin karar verdiği, samimi bir gerçek yaşam dramasının portresi.
Pera Film, Pennebaker ve Hegedus'dan uzun ve kısa metraj 11 adet filmi beş ana başlık altında sunuyor: “Yeni Belgesel”, “Amerika Seçime Gidiyor”, “Doğrudan Müzik,” “Jean-Luc Godard “ve “Bir Portre.” “Yeni Belgesel” bölümünde Pastanın Kralları, “Jean-Luc Godard” başlığı altında Öğlen Bir, “Amerika Seçime Gidiyor” altında Savaş Odası ve Savaş Odasının Dönüş fimleri yer alıyor. “Doğrudan Müzik” bölümünde ise 1960’ların Amerikan müziği mercek altına alınıyor: Geriye Bakma, Monterey Pop,  Jimi Monteray’de Çalıyor Shake - Otis Monteray’de, Alice Cooper ve Little Richard. Son başlık “Bir Portre” altında ise sinemacı Richard Leacock’a saygı niteliğinde Bir Stravinsky Portresi filmi gösterilecek.


Yeni yılı Mesele etmek

Mesele Dergisi, 61. Sayısıyla 2012'ye merhaba diyor. “Esnek çalışma rejimi: Cehennem veya isyan” başlığı altında işçi sınıfının durumunu Yasin Durak'ın Konya'daki işçi sınıfına dair çalışması ve Yunus Öztürk'ün emek politikalarıyla iktidar üzerine analizleri eşliğiyle kapak dosyası olarak işleyen dergide bu ay Ali Murat Hamarat, Ali Deniz Uslu, Müslüm Yücel, Volkan Aran, Hasan Turgut, Sarphan Uzunoğlu, Şöhret Baltaş gibi isimlerin yazıları yer alırken, Berat Günçıkan'ın Hüsnü Arkan'la yaptığı hem siyasete hem de bir başkaldırma eylemi olarak sanata dair söyleşi de yazılara eşlik ediyor. Yeni sayıda Eric Hobsbawm'ın Arap Baharı ve Occupy hareketlerine dair röportajı var.


İş Sanat'ta Gergiev ve Mariinsky rüzgârı esti

DünyanIn en iyi yirmi orkestrası arasında gösterilen Mariinsky Tiyatrosu Senfoni Orkestrası, 3 Ocak Salı günü karizmatik şef Valery Gergiev yönetiminde İş Sanat’ta muhteşem bir konser verdi. İki yüz yıllık tarihi ile Rusya’nın en köklü orkestraları arasında gösterilen ve 1996 yılında Valery Gergiev’in orkestranın başına getirilmesiyle dünyanın en önemli senfonik toplulukları arasında yerini alan Mariinsky Tiyatrosu kusursuz yorumu ve muhteşem repertuvarıyla sanatseverleri büyüledi. Gergiev yönetimindeki orkestra, Wagner’in 1848 yılında bestelenen Lohengrin Operası’ndan Prelüd, Çaykovski’nin 1875 yılında bestelediği 1 no.lu Piyano Konçertosu ve Berlioz’un 1830 yılında bestelediği Fantastik Senfoni’sini seslendirdiği muhteşem konserin sonunda büyük alkış aldı. 


Uzamsal bellek

Canan Dağdelen’in “Uzamsal bellek / Spatial memory” adlı sergisi Amerikan Hastanesi “Operation Room”da Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi “Operation Room”, 8 Şubat 2012 – 25 Mart 2012 tarihleri arasında, Canan Dağdelen’in “Uzamsal bellek / Spatial memory“ adlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Sanatçının, uzamsal belleğinin izini, mimari üzerinden sürerek yerleşik düzen kavramına yeni açılımlar getirdiği sergisi, pazar günleri hariç 10.00-19.00 saatleri arasında gezilebilecek. Canan Dağdelen, sergisinde aidiyet, yerleşik düzen, yer edinme kavramlarını mimari üstünden tanımlayarak sorguluyor. Kültürel bir geleneğe aidiyet, küreselleşen bir dünyada kendi kökleriyle ilgili sorular, üzerinde durduğu konulardır. Geleneksel biçimle yakından ilişki kurarak, tarihi kültürün izlerini aktararak, hareket halindeki yaşam koşullarımızda yerleşikliğin olası bir tanımını da ele alıyor.




9 sezon sonra 7 maçlık seri

Süper Lig'de ikinci yarıya İstanbul Büyükşehir Belediyespor'u 4-1 yenerek başlayan Galatasaray, 9 sezon sonra üst üste 7 maç kazanmış oldu. Bu sezonun 12. haftasında Sivasspor'u 2-1 yenerek başladığı galibiyet serisine Gençlerbirliği, Fenerbahçe, Trabzonspor, Orduspor ve Manisaspor maçlarının ardından İstanbul Büyükşehir Belediyespor'u safdışı bırakmayı başaran sarı-kırmızılı ekip, 18. haftayı da kayıpsız geçti.
En son 7 maçlık galibiyet serisini 2002-2003 sezonunda yaşayan sarı-kırmızılılar, İstanbul Büyükşehir Belediyespor galibiyetiyle 9 sezon sonra aynı başarıyı tekrarladı. 2002-2003 sezonunun 17. haftasında Gaziantepspor'u 2-1 yenerek başladığı 7 maçlık galibiyet serisinde Samsunspor, Bursaspor, Malatyaspor, Kocaelispor, Fenerbahçe ve İstanbulspor'u mağlup eden Galatasaray'ı, Denizlispor, Ali Sami Yen Stadı'ndaki 24. hafta maçında 1-0 yenerek durdurmuştu.


Doka’yı satmıyoruz

Süper Lİg’de devre arası transfer dönemi bugün başlıyor. Galatasaray'a transferi konusunda haberler çıkan İstanbul BŞB'nin Brezilyalı futbolcusu Doka'nın takımında kalacağı açıklandı. İstanbul BŞB Futbol  Şube Sorumlusu Kamil Dizar, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, "Doka bizim güvendiğimiz oyuncularımızdan biri... Kapasitesi oldukça yüksek ve böyle bir oyuncunun transfer söylentilerine adının karışması oldukça normal. Ancak şu ana kadar Galatasaray'dan bize ulaşan bir teklif yok. Ancak Galatasaray'dan bir teklif gelse de biz bu teklifi kabul etmeyeceğiz. Bunu herkesin bilmesini istiyorum" ifadelerini kullandı.


Trabzon’a 4. gol kralı geliyor

Süper Lig'de attığı gollerle Trabzonspor'u adeta sırtlayan Burak Yılmaz, ligi gol kralı olarak bitirmesi halinde bir ilki gerçekleştirmiş olacak. Trabzonspor'un Manisaspor'u 2-1 mağlup ettiği maçta takımının galibiyet golünü atarak ligdeki gol sayısını 17'ye çıkaran Burak Yılmaz, ligi gol kralı olarak bitirmesi durumunda Necmi Perekli ve Fatih Tekke ile Gürcü oyuncu Şota'dan sonra 4. kez bu unvanı elde eden oyuncu olacak. Necmi Perekli 1976-77 sezonunda 18 gol, Şota Arveladze 1995-96 sezonunda 25 gol, Fatih Tekke ise 2004-2005 sezonunda 31 golle gol kralı olmuştu.
TEK RAKİBİ JARDEL
Trabzonspor'un 26 golünün 17'sini kaydeden Burak, bordo-mavili takımın gollerinin yüzde 65'ini tek başına atarak takımına önemli katkı sağladı. İlk 18 haftada 17 gol atarak gol krallığı yarışında uzak ara lider konumda bulunan Burak Yılmaz, son 11 sezonda ilk 18 haftada en çok gol atan isim oldu. 2000-01 sezonunda Galatasaray forması giyen Brezilyalı golcü Mario Jardel ise ilk 18 haftada 18 gol atmıştı.


Rıza Çalımbay: İstikrar çok önemli

Süper Lig'de 6 haftadır mağlubiyet yüzü görmeyen Sivasspor'un teknik direktörü Rıza Çalımbay, Kardemir Karabükspor maçında iyi bir galibiyet aldıklarını, önemli olanın bu istikrarı devam ettirmek olduğunu söyledi. Ligin ilk maçlarının her zaman zor olduğunu ifade eden Çalımbay, gol yemeden galip geldikleri için mutlu olduklarını belirterek bu performasnlarında istikrar yakalamak istediklerini belirtti.
Deplasmanda karşılaşacakları Eskişehirspor maçının da zor bir maç olacağını ifade eden Çalımbay, ''İyi bir kadroları var. Mükemmel şekilde ilk yarıda süper bir çıkış yaptılar. Tabii ki Eskişehirspor ile kendi sahasında oynamak da çok zor. Ama ben takımıma çok güveniyorum. Benim tek sıkıntım, sakatlıklarımız var, buna rağmen oradan iyi bir şekilde döneceğimize inanıyorum'' dedi.
Öte yandan, 3-0'lık maçta Karabükspor'a 1 gol atan Nijeryalı forvet, kırmızı-beyazlı kulübün lig tarihindeki 300. golüne imza atmış oldu.


Alper Potuk’ta
maddi anlaşmazlık

Fenerbahçe’de Alper Potuk transferinin bu hafta sonuna kadar tamamlanması bekleniyor. Genç futbolcunun alacağı yıllık ücrette anlaşma yapılamadığı için imzaların atılmadığı transferin son durumu hakkında bilgi veren menacer Mehmet Ali Çalışkan, "Olumlu veya olumsuz bir gelişme yok. Fenerbahçe'den cevap bekliyoruz. Henüz 2. görüşmeyi yapamadık" dedi. İki taraf arasında süren transfer pazarlığında yapılan ilk görüşmede Alper için Fenerbahçe'nin yıllık 600 bin dolar önermiş, futbolcunun menacerinin ise 1 milyon 300 bin dolar istemişti. Bu rakamı çok bulan Fenerbahçe Yönetimi'nin 600'ü 700 bin dolara çıkarttığı ayrıca maç başına 10 bin dolarlık teklif sunduğu öğrenildi. Görüşmeler bu noktada tıkanırken Fenerbahçe Yönetimi'nin en fazla 750 bin dolar artı maç başına 10 bin dolar prime yükseleceği belirtiliyor.
TEK BAŞINA ANTRENMANDA
Fenerbahçe'den haber bekleyen Alper ise form tutmak için çalışmalarını tek başına yapıyor. Genç futbolcunun Sapanca ve Adapazarı'nda koşular yaptığı ve sahada da günlük antrenmanlarını yaptığı öğrenilirken, menaceri Çalışkan asılsız haberler için de sitemde bulundu.


Liverpool, Suarez’in
arkasında durmayacak

Premİer Lİg ekiplerinden Liverpool, ırkçılık yaptığı gerekçesiyle Luis Suarez'e verilen 8 maçlık cezaya itiraz etmeyeceğini açıkladı. İngiltere Futbol Federasyonu, Manchester United’lı Patrice Evra'ya ırkçı hakarette bulunduğu gerekçesiyle Liverpool’lu Luis Suarez'e 8 maç men cezası vermişti. Liverpool kulübü, cezaya büyük tepki göstermiş, temyize başvuracağını açıklamış, ancak Suarez'in Evra'ya tam 7 kez İspanyolca siyah anlamına gelen 'Negro' diye seslendiği ortaya çıkınca ırkçılık karşıtı kurumlar Liverpool'un temyize başvurma kararına tepki göstermişti. Kulüp yönetimi, tepkiler karşısında ırkçılığa destek verdiği izlenimi yaratmamak için temyize gitmekten vazgeçti. Kulüpten yapılan açıklamada, "Liverpool, ırkçılığa karşı mücadelede İngiltere Futbol Federasyonu’na tam destek vermektedir. Artık bu konuyu geride bırakarak hepimizin ileriye bakma vakti gelmiştir" denildi.
Kulübün temyize gitmekten vazgeçmesi üzerine 8 maçlık cezası yürürlüğe giren Suarez, takımının Manchester City'e 3-0 yenildiği maçta forma giyemedi. Evra'ya 'Negro' diye seslendiğini kabul eden Suarez, bu kelimenin ülkesi Uruguay'da ırkçı hakaret bir yana, dostluk ifade etmek için kullanıldığını savunuyor.

Utah Jazz’lı Enes,
Ersan’a karşı galip

NBA’de normal sezona önceki gece oynanan 6 karşılaşmayla devam edildi. Enes Kanter ile Ersan İlyasova'yı karşı karşıya getiren maçta Utah Jazz kendi salonu Delta Center'da rakibi Milwaukee Bucks'ı 85-73 mağlup etti. Çaylak oyuncu enes Kanter bu karşılaşmada 5 sayı, 5 ribaund ve 1 blok ile oynarken Bucks'ın forveti Ersan İlyasova ise ilk 5 başladığı maçta 8 ribaund, 5 sayı, 1 asist ve 1 blok yaptı. Tyrone Corbin'in Utah Jazz'ı böylece, zayıf kadrosyla kötü başladığı sezonda 6 maçta 3. galibiyetin elde etmiş oldu. Milwaukee Bucks'ın ise 5 maç sonunda yalnızca kendi sahasında elde edebildiği 2 galibiyeti bulunuyor. BirGün


Şakir Şenkalaycı
55. sıraya yükseldi

DünyanIn en zorlu motor sporları organizasyonlarından biri olarak gösterilen 33. Dakar Rallisi'nde heyecan sürerken, Türkiye adına yarışan sporculardan Şakir Şenkalaycı genel klasmanda 55. sıraya yükseldi. Arjantin ve Şili topraklarında gerçekleştirilen zorlu yarışın, 3. gününde And Dağları eteklerinde devam ettiği bildirildi. Şenkalaycı'nın, San Rafael-San Juan arasındaki dağlık, kayalık ve nehir geçişlerinden oluşan özel etabı 4.44.48'lik dereceyle 47. sırada tamamlayarak, genel klasmanda 55. sıraya yükseldiği belirtildi.




SAYFA 16

Chevron’un biletini
Ekvador kesti

Ekvador Temyiz Mahkemesi petrol devi Chevron'un Amazonlar'ı kirlettiği gerekçesiyle 18.2 milyar dolar tazminat ödemesi kararını onadı. Kararı memnuniyetle karşıladığını söyleyen Ekvador Cumhurbaşkanı Rafael Correa, adaletin tecelli ettiğini söyledi. Chevron ise kararın meşru olmadığını savunuyor ve karara Birleşik Devletler mahkemelerinde itiraz edeceğini belirtiyor.
2001 yılında Chevron ile birleşen Texaco, Ekvador Amazonlar'ına zehirli madde atmakla suçlanıyordu. Şirket geçen yıl şubat ayında alt mahkemede sonuçlanan davada 5.9 milyar dolar cezaya çarptırılmıştı. Bu rakam, son kararda ise neredeyse üç katına çıkarıldı. Amazonlardaki Lago Agrio kentindeki mahkeme, 14 Şubat 2011'de verilen yargı kararını aynen onayladıklarını açıkladı.
Chevron ise, Ekvador'da yargının siyasi kararlar verdiğini ve yolsuzluğa bulaştığını savunuyor. Temyiz mahkemesi kararı, Chevron ise Ekvadorlu müştekiler arasında uzun süredir devam eden yasal mücadelenin son halkasını oluşturuyor.
18 MİLYON GALON ZEHİRLİ MADDE VAR
30 bin Ekvadorlu adına açılan dava yıllardır devam ediyordu. Ekvadorlular, 1972 ila 1992 arasında Amazonlardaki nehir ve çukurlara 18 milyar galon zehirli madde döküldüğünü söylüyor. Kirlenen bölgeyi 40 milyon dolara harcayarak 1990'lı yıllarda temizlediğini belirten Chevron ise, Ekvador'la 1998 yılında varılan anlaşmayla tüm sorumluluklarından arındırıldığını belirtiyor. Birleşik Devletler Temyiz Mahkemesi ise eylül ayında verdiği karar ile şirketten ceza alınmasını durdurmuştu.


Lejyoner hastalığı paniği!

Hong Konglu yetkililer, hükümet binalarından oluşan yeni yerleşkede Lejyoner hastalığına yol açan bakterinin bulunduğunu doğruladı.
Sağlık yetkilileri, geçen ay bir bakanın bu hastalığa yakalanarak hastaneye kaldırılması üzerine binalarda inceleme yaptı. Hong Kong Sağlık Koruma Dairesi yeni hükümet binalarında çeşitli noktalardan su örnekleri topladı. Kimi tuvaletlerde Legionella pneumophila bakterisine rastlandı. Kantin mutfakları ve yemek salonuna da bakteri bulaştığı belirlendi.
Yapılan araştırmalar sonucu yerleşkeye bulaşan bakteri oranı, kabul edilebilir seviyenin 14 katı üzerinde çıktı. Yetkililer, henüz yeni kullanılmaya başlanan binaları dezenfenkte etme çalışmalarını başlattı. 708 milyon dolara mal olan yerleşke, geçen Ağustos ayında hizmete açılmıştı. Açıldığı sırada binada mühendislik çalışmaları halen sürmekteydi. Eski milletvekili ve fizikçilerden Lo Wing-lok, ölümcül virüsün ortaya çıkmasının sebebi olarak binaya alelacele taşınılmasını gösterdi. Hastalığa yol açan bakteri ilk kez 1970'lerde Birleşik Devletler'de Lejyonerlerin bir toplantısı sırasında tespit edilmiş, bu nedenle Lejyoner hastalığı olarak anılmaya başlanmıştı. Akciğerlerde enfeksiyona ya da zatürreye yol açan bakteri, insandan insana bulaşmıyor. Ancak her 10 vakadan 1'i ölümle sonuçlanabiliyor.


Oyuncak gökkuşağı

Bİr sanatevi tarafından düzenlenen 'Açık depo' sanat yarışmasına katılan David T. Waller adındaki sanatçı inanılmaz bir işe imza attı. Aynı türden birbirine yakın boyutta tam 2 bin 500 oyuncak araba toplayan Waller, daha sonra bunları daire şeklinde bir araya getirdi. Farklı renkleri arka arkaya koyarak oluşturduğu dairesinde gökkuşağını ortaya çıkardı.


Fırtına hayatı felç etti

İngiltere’de saatteki hızı 169 km’ye ulaşan fırtına hayatı felç etti. Şiddetli fırtına nedeniyle araçların üzerine ağaçlar devrildi, binaların çatısı uçtu. Fırtınayla birlikte yağışın da etkili olduğu ülkede, çok sayıda trafik kazası meydana geldi. Trafik kazalarında 2 kişi hayatını kaybetti. Şiddetli yağış ve fırtına nedeniyle zincirleme kazaların yaşandığı ülkede, insanlar yollarda saatlerce mahsur kaldı. Uzmanlar yılın bu zamanlarında olumsuz hava şartlarına hazırlıklı olunması gerektiğini fakat son yaşanan fırtınanın tahminlerin üstünde bir şiddette olduğunu açıkladı. Yetkililer hava şartlarının bu şekilde devam edebileceği ve hazırlıklı olunması gerektiği konusunda uyardı.


Benim işim eski solculuk, yani şimdiki solculara solculuk öğretmek, yukarıdan konuşmak... Senin işin de, 'Eski Mustafa Muğlalı olmak' olduğuna göre sen de şimdiki Mustafa Muğlalılar'a, Yeni Mustafa Muğlalılar'a, Mustafa Muğlalı olmayı öğretebilirsin.
Benim işim eski solculuk, yani işçilere, öğrencilere olaylara karışmayın demek, sarı sendikaları savunmak... Senin işin de 'Eski Refik Baydur olmak' olduğuna göre sen şimdiki Refik Baydurlar'a, yeni Refik Baydurlar'a, Refik Baydur olmayı öğretmelisin.
Benim işim eski solculuk, yani Sivas Katliamı'nı Ergenekon'a, Uludere'yi istihbarat hatasına, Dersim'i de CHP'ye bağlarım. Senin işin de 'Eski Cafer Erçakmak olmak' olduğuna göre sen de şimdiki Cafer Erçakmaklar'a, yeni Cafer Erçakmaklar'a, Cafer Erçakmak olmayı öğretiyorsun.
Benim işim eski solculuk, yani Hrant Dink Cinayeti'nin üstünün örtülmesini, sorumlular yakalanmış gibi kutlayabilirim. Senin işin ise, 'Eski Ramazan Akyürek olmak' olduğuna göre, sen de şimdiki Ramazan Akyürekler'i, yeni Ramazan Akyürekler'i terfi ettirebilirsin.
Ernesto bir zamanlar şunu söyleyip beni kırmıştı; "Eski solcu yoktur, bir zamanlar solcu olduğunu sanan ahmaklar vardır". Hatırladıkça üzüldüğüm bu söz aklıma başka bir söz düşürüyor; "Eski Mustafa Muğlalı yoktur, eski Refik Baydur yoktur. Aslında her zaman bunlardan olan asalaklar vardır".
Seni de beni de üzen devrimciler var. Spartaküs'ten Bedrettin'e, Castro'ya, dayanışmayı, eşitliği, özgürlüğü öğretenler... Belki sana da biraz insanlık öğretecekler. Eski insanı değil yeni insanı... Kibirli değil mütevazı, paragöz değil para ile ilişkisi minimum seviyede olan... Seni de beni de, bu üretim ilişkisinin ortaya çıkardığını söyleyecekler yeni nesillere.
O güne kadar, sen de, ben de, işimizi yapmaya devam edeceğiz.