Almanya’nın en önemli terör davalarından biri, önceki gün sonuçlandı. Frankfurt’ta yaklaşık yedi aydır yargılanan aşırı sağcı terörist Stephan Ernst, taammüden adam öldürmek suçundan ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı, bıçakla yaralama suçlamasından ise delil yetersizliği gerekçesiyle beraat etti. Kendisine cinayet silahını temin eden, atış eğitimi veren, cinayeti birlikte planlamak ve yardım etmekle suçlanan diğer terör zanlısı ise delil yetersizliğinden beraat etti. Söz konusu zanlı, sadece ateşli silahlar yasağıyla ilgili suçlamadan 1,5 yıl hapis cezası aldı. Böylece Federal Almanya Cumhuriyeti tarihinin son dönemdeki en önemli iki sağ terör davası birer ay arayla sonuçlanmış oldu.

***

İlki Almanya‘nın doğusundaki Halle’de 9 Ekim 2019’da yaşanan terör saldırısıyla ilgiliydi. Orada ağır silah ve bombalarla yüklü bir “bireysel terörist”, önce dini bayramlarını kutlamak üzere sinagogda toplanan Yahudileri katletmeye çalışmış, bunu başaramayınca “O halde hedef Türkler” diyerek, bir döner büfesine saldırmıştı. Yaptıklarını başındaki miğfere taktığı kamera aracılığıyla kayda alıp, internetten naklen yayınlayan terörist, sonuçta iki kişiyi öldürüp, iki kişiyi de ağır yaraladıktan sonra yakalanmıştı. Norveç ve Yeni Zelanda’daki benzer saldırıları kendisine örnek alan 28 yaşındaki faşist terörist, geçtiğimiz ay sonuçlanan mahkemede öldürme, yaralama, öldürmeye teşebbüs, halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçlarından ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. Bu dava önemliydi çünkü Yahudiler, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da bu kapsamda bir terör saldırısıyla karşı karşıya kalmışlardı.

***

Frankfurt’taki davanın önemi ise ilk kez bir devlet adamı ve politikacının sağ terörizme hedef olmasından kaynaklanıyor. Öldürülen Kassel Bölge Valisi Walter Lübcke, bölgesinde sevilen bir politikacıydı. Uzun yıllar merkez sağ parti CDU içinde çeşitli görevler üstlenmiş, 10 yıl boyunca da Hessen Eyalet Meclisi’nde milletvekili olarak yer almıştı. Almanya’ya sığınan insanlara yönelik insancıl yaklaşımı ve bölge valisi olarak bu doğrultudaki çalışmaları nedeniyle hedef alınmıştı. ‘En büyük suç’u da Ekim 2015’te gerçekleştirilen halka açık bir toplantıda Almanya’nın sınırlarına yığılmış olan yüzbinlerce sığınmacıya kapıların açmasını savunması, buna karşı çıkanlara da “Beğenmeyen, ülkeyi terk edebilir” diye seslenmesiydi. Kendisine yönelik nefret dalgası, bu sözlerinin yer aldığı videolarla sosyal medyada yayılmış, çok sayıda ölüm tehdidi almıştı. Sanıkların da o toplantıda bulunduğu, cinayetin gerçekleştiği 1 Haziran 2019’a kadar bu suikastın hazırlığını yaptıkları tetikçinin itirafıyla ortaya çıkmıştı.

***

Bu davadaki sanıkların ikisi de hem istihbarat hem de polis tarafından bilinen neo-naziler. Örneğin mahkemede nedamet getirip itiraflarda bulunan ve ‘aşırı sağcılıktan kurtulmak’ için bu amaçla düzenlenen programlara katılmak istediğini açıklayan 47 yaşındaki baş sanık, ‘terör kariyeri’ne 15 yaşında başlamış. İlk eylemi, Türkiye kökenli göçmen ailelerin yaşadığı bir binanın kundaklanması. Can kaybı olmadan atlatılan bu olaydan sonraki bilinen ikinci terör eylemini 19 yaşındayken, yine Türkiye kökenli bir imama bıçakla saldırarak gerçekleştirmiş. Sonraki yıllarda aşırı sağcı illegal grupların ya da AfD (Almanya için Alternatif) gibi yasal aşırı sağcı parti ve örgütlerin içindeyken de polis ve istihbaratın radarına takılmış. Bir dönem takip altına alınmış, sonra da ‘bu işlerden vazgeçtiği’ değerlendirmesiyle takip sonlandırılmış. Ama o kariyerini sürdürmeye devam etmiş. Sağcı basının ‘sığınmacı krizi’ olarak adlandırdığı 2015’teki göçmen akınının ardından silahlanmaya başlamış. 2016’da Irak kökenli bir göçmeni arkadan bıçaklayarak ağır yaralayanın da aynı kişi olduğu belirtiliyor. Ancak mahkeme, evde bulunan bıçağın üzerindeki kan ile kurbanın kanı arasındaki büyük benzerliği yeterli delil olarak değerlendirmedi ve sanık bu suçtan beraat etti.

***

Davanın bir diğer ilginç figürü de maceralı bir süreç sonucu sanığın savunmasını üstlenen avukat. Köln Barosu avukatlarından Mustafa Kaplan, NSU davasında (Almanya’da 2013-2018 yılları arasında 8'i Türk 10 kişinin öldürüldüğü seri cinayetler) örgütün Türkiye kökenli kurbanlarının müdahil avukatı olarak görev almış, yine aynı örgütün Köln’de gerçekleştirdiği çivili bombalı saldırısında ağır yaralanan Türkiye kökenli göçmenleri temsil etmişti. Ardından da Alman televizyon programcısı Jan Böhmermann’a karşı açılan hakaret davasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı olarak yer almıştı (2016).
Kendisine ‘NSU.02’ imzalı ölüm tehditleri gönderildiği de belirtilen Kaplan, sağcı teröristin savunması üstlendi ve sonuna kadar götürdü. Amacının müvekkilinin hakkaniyet içinde yargılanmasını sağlamak olduğunu belirten Kaplan savunmasında, duruşmalarda pişmanlık gösterip itiraflarda bulunan müvekkilinin, davanın aydınlanması için ‘yapılacak her şeyi yaptığı’nı vurgulamış ve sanığın tasarlayarak adam öldürmek yani ‘cinayet’ değil, ‘kasıtsız öldürme’ suçundan cezalandırılmasını talep etmişti.

***

Cinayete yardımdan beraat eden diğer sanık da tetikçi terörist gibi yıllardır polis ve istihbarat tarafından bilinen neo-nazilerden.
Yani bu cinayete giden süreçte, başta NSU Cinayetleri olmak üzere daha önceki ve sonraki sağ terör eylemlerinde olduğu gibi güvenlik güçlerine yani devlete ‘ağır görev ihmali’ suçlamaları var. Tabii bu mahkemenin asli görevi değil, ancak yargıçların kararlarında bu duruma işaret etmemeleri de büyük eksiklik.

Vali’ye yönelik suikastla ilgili bu ağır ihmal suçlamasını soruşturma sorumluluğu şimdi politikacılarda. Hessen Eyalet Meclisi’nde kurulan komisyon bu konuyu araştıracak. Kassel’da 2006’da gerçekleştirilen NSU cinayetine bir istihbarat örgütü görevlisinin adının karışmasının ardından yine bu mecliste bir soruşturma komisyonu kurulmuş, CDU’ ile birlikte koalisyonda bulunan Yeşiller partisinin engellemeleri yüzünden o komisyondan bir sonuç çıkmamıştı. Bakalım şimdi ne olacak?