Şair şiirini çoğaltmak üzere yazar. Bu sav tehlikeli bir genelleme gibi görünse de altını doğrulayan verilerle doldurabiliriz...

Şair şiirini çoğaltmak üzere yazar. Bu sav tehlikeli bir genelleme gibi görünse de altını doğrulayan verilerle doldurabiliriz. En kapalısı, en “ bencil ve bireyci” olan şair için bile belli bir geçerliliği vardır bu hüküm cümlesinin.

Dil, azalma boyutunda bir olgu değildir şiir söz konusu olduğunda. Başka bir deyişle, dilin azalması, daralması varsa; orada, o toplamda, o dönemde, o kişide, hangi kapsam ve boyutta ele alırsak alalım, işte “orada” şiir yoktur. Ya da hafifinden diyelim; şiir azdır.
Şairlerimiz ölüyor arka arkaya. Her şair ölümünde çok azalıyoruz. Dilimiz azalıyor. Dilimiz, aşkımız, emeğimiz, hayatımız…

Çoğalmak yerine azalıyoruz.
Benden genç olanlar öldüğünde, bir borçlu olma duygusuna kapılıyorum. Yaşıtlarım ölünce bir telaş; geç kalma, yetişememe, yeterince yazamama… Benden yaşlılarda derin bir hüzün.

Seyhan Erözçelik de öldü.  Şairin ölümüne, değinmiş olduğum üç yaş grubu ölümünü birden yaşadım. Benden gençti, şiirinde, dilinde, tüm yapıtlarıyla. Yaşıtımdı, doğum tarihi itibariyle. Benden yaşlıydı; şiirsel birikimi ve deneyimi ile.

Bir de borcum vardı kendisine: Acemi bir seçkiye aldığım şiiri uçmuştu son anda! Nasıl oldu, hala anlamış değilim.

Seçki elime geçtiğinde, daha keyfini yaşayamadan bir şair “Şiirimi alarak bana cenneti yaşattınız, bir kelime yanlış basılmış, cenneti cehennem ettiniz dedi” dedi. Haklıydı Dilim tutuldu.

Sonra başka bir şair “Anamı belledin şiirimi bozarak. Şiir ki benim anamdır, anamı belledin” dedi. Oysa kendi seçtiği kitaptaki şiiri kullanmıştım. Yanlışlık için haklı gerekçe, şiir söz konusu olduğu zaman haklı olmaz. Bu yüzden bu mazereti ileri süremedim. Şair her koşulda haklıydı.

Seçkide ortaya çıkanların en inanılmazı ise katlanılır gibi değildi; Seyhan Erözçelik’in şiiri hiç yer almamıştı.  Yüzüncü şiir, kitaba girmemişti.

Şiirinin seçkide yer alması için izin istediğimde, “Düzelti yanlışı olmasın lütfen” demişti sadece. Seçkide şiir yoktu. Diğer iki çok haklı tepkinin yılgınlığı ve korkusu ile, korka korka aradım; “Üzülmeyin Sabri Bey, kısmet değilmiş olur böyle şeyler yayıncılıkta, sonraki seçkiye inşallah, borcunuz olsun!” dedi.  İçten gelen bir duyguyla, dervişçe! Aynı dervişlikle şiirinin seçimini de bana bırakmıştı!
Ölü  şair yaşayan şair, yaşayan şair ölü şair ikileminde canlı olarak karşımda şimdi şair.

Ölümler bizi hep borçlandırıyor hayata karşı!

Haftanı Şiiri: “bıraktıkları  iz, aşk ile zikir.”(Orhan Kahyaoğlu, Rahimdeki Ot, Metis)