Moskova Önlerinde, hamasi bir asker güzellemesi ya da kahramanlık destanı değil, yaşamak için savaşmayı öğrenmek zorunda kalan insanların, ‘General Korku’ ile yüzleşme ve onu alt etme hikâyesidir

Bir savaş, korku ve korkusuzluk hikâyesi

ALİ C. TOPRAK

1805 ve 1812 yıllarında Napolyon komutasındaki Fransız ordusu Rusya’yı işgal etmek üzere sefere çıkmıştı. Rus ordusu büyük bir direniş gösterdi ve saldırı püskürtüldü. 1941 yılında Rusya’ya bu kez Almanlar saldırdı ama sonuç değişmedi, Kızıl Ordu, Nazi saldırısına boyun eğmedi. Bu ülkelerin Rusya’ya yaptığı seferler kendi adlarına ‘başarı’ ile sonuçlanmadı iyi ki ve daha iyisi, bundan dünya edebiyatı kazançlı çıktı. Tolstoy Savaş ve Barış’ı, Aleksandr Alfredoviç Bek Moskova Önlerinde’yi yazdı.

Moskova Önlerinde (diğer adıyla Volokolamsk Şosesi), savaş romanı türünün en iyi örneklerinden biri olmakla beraber en özgünüdür diyebiliriz. Edebiyatseverlerin bir çırpıda hatırlayacağı Aslan Asker Şvayk, Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Madde 22, Mezbaha No.5, Çanlar Kimin İçin Çalıyor ve -hangisini saysak bir diğerinin eksik kalacağı- benzeri savaş romanlarından, önce yarı belgesel oluşuyla ayrılır. Roman, savaş muhabiri Aleksandr A. Bek’in Kazak komutan Momiş-Uli ile yaptığı bir röportaj niteliğindedir ve anlatıda tamamen gerçek kişi ve olaylara yer verilmiştir. Türünün diğer örneklerinden bir başka önemli farkı ise romanda sermayenin çıkarları için, emperyalist amaçlarla girişilmiş haksız bir savaşa zorla sürüklenen askerlerden, savaşın insanda yol açtığı tahribattan değil; sosyalist vatanı işgal edilmiş askerlerin cansiperane direnişinden söz etmesidir. Bu yüzden romanda savaş ‘yakınılan’ bir durum olarak değil, kelimenin gerçek anlamıyla ‘ölüm kalım meselesi’ olarak ele alınır.

İnsandan askere

1941 yılının ekim ve kasım aylarında, 316. Piyade Alayı’nın Moskova’dan önceki son alan olan Volokolamsk Şosesindeki direnişi, romanda günbegün, nefes nefese bir tempoyla anlatılır. Alman ordusu için Barbarossa Harekâtı, Sovyetler için Büyük Vatan Savunması olan savaşın bu tarihî günlerinde Naziler, arkalarında bıraktıkları Polonya, Danimarka, Norveç ve Fransa galibiyetlerinden aldıkları güven ve cesaretle Moskova’ya doğru ilerlemekte, Kızıl Ordu’da ise aynı galibiyetler bir korku bulutu olarak yayılmaktadır. Tamamı profesyonel askerlerden oluşmayan, aralarında, Almanların teçhizat ve teknik bakımından üstün olduğunu, hatta derilerine kurşun bile işlemediğini, dolayısıyla yenilmez olduğunu düşünen askerlerin de bulunduğu Kızıl Ordu’da, hiçbir savaş deneyimi olmayan askerler de vardır. Bu açıdan roman hamasi bir asker güzellemesi ya da kahramanlık destanı değil, yaşamak için savaşmayı öğrenmek zorunda kalan insanların, ‘General Korku’ ile yüzleşme ve onu alt etme hikâyesidir.

Anlatının en çarpıcı kişisi, kuşkusuz Kazak komutan Momiş-Uli’dir. Savaş muhabiri kimliği ile kendisiyle görüşme yapmak isteyen yazara gerçekleri olduğu gibi anlatmazsa ellerini bir bir keseceğini söyleyerek hikâyesine başlar. Bu çarpıcı giriş, okur olarak anlatıcının samimiyetini sorgulamamamız için bize de verilmiş bir gözdağı gibidir ve Momiş-Uli’nin tavizsiz, sert mizacına dair ilk bilgiyi edinmiş oluruz. Kazakistan steplerinde büyüyen, Kazak kimliğini gururla taşıyan bu komutan, kendi topraklarında bile geçmeyen bu savaşa nasıl ve neden canını koyduğunu anlatırken, Sovyetler’in birleştirici yapısından, devrimin kazanımlarından da söz eder. Kızıl Ordu’nun Rus ordusu değil, çok uluslu Sovyet toplumu ordusu olduğu vurgusunu yapar. Diğer yandan vicdan, şeref, görev bilinci, komuta, itaat, inisiyatif gibi kavramlar, kendine romanda yer bulan önemli motifleri oluşturur. Ancak en önemlisi, bunun bir korku ve korkusuzluk hikâyesi oluşudur. Savaş psikolojisi, gerçekliğin tüm boyutlarıyla anlatılır.

Eğitim kitabı

Moskova Önlerinde, dünyada oldukça yankı uyandırmış eserlerden biridir. İçerdiği savaş taktikleri, asker psikolojine dair söyledikleri ile birçok ordu mensubunun ilham aldığı bir eserdir. Örnekse 1944 yılında Sovyetler’de yayımlanışının ardından 1946’da İbranice olarak yayımlanır ve İsrail ordusunda standart taktik el kitabı olarak okutulur. Küba’da da oldukça popüler olan romana dair Fidel Castro, anavatan sevgisinin işlenişinden aldığı ilhamdan söz edecektir. Çin’de Çin Komünist Partisi ve Halk Kurtuluş Ordusu’nda okunması zorunlu tutulan eserlerden biri olur. Hakeza Doğu Almanya’da siyasi eğitimin bir parçası olacaktır.

Çok güçlü de olsa romanı sadece askerî yönüyle düşünmek, elbette esere haksızlık olur. Yazarın anlatıdaki üslubundan, yarattığı ve okuyucuyu saran dinamizmden, hareketli bir kamera ile savaş meydanında bulunma duygusu uyandırışından etkilenmemek mümkün değil.

Moskova Önlerinde sadece edebiyatseverlerin değil, tarihî belgesel roman türünün meraklıları için; savaş, strateji, asker psikolojisi, komutanlık gibi kavramlara ilgi duyanlar için, keyifli ve gerekli bir okuma önerisidir. Okuyanı, seveni bol olsun.