Cereyanda olan İran protestolarının ortaya çıkmasında rol oynayan tek etken akaryakıta yapılan zam olmayıp son yıllarda şiddet kazanan ekonomik kriz ile birlikle orta sınıfın büyük bir kısmının proleterleşmesi, neoliberal politikaların vahşileşmesi ile işsizliğin tavan yapması ve İran İslam Devleti’nin Yolsuzluk-İslam Cumhuriyeti’ne dönüşmesi bugün yaşananların ortak bir paydası olarak gösterilebilir.

Bir sınıf mücadelesinin tezahürü: İran’daki yeni protestolar

SaeId Mozafari

İran’da akaryakıta yapılan zamdan sonra patlak veren protestoların içsel dinamiklerine bakıldığında, bu protestoların 1979 İran Devrimi’nden bugüne süregelen ve son birkaç yılda tavan yapan baskı, adaletsizlik, yolsuzluk ve yoksulluğa karşı bir sınıf mücadelesi olduğu bariz bir biçimde görülmektedir.

Proleterleşen halk yelpazesinin giderek genişlemesi, ekonomik krizin derinleşmesi ve kontrolden çıkan yolsuzlukların sürekli gündeme gelmesi bir taraftan, toplumsal ve siyasal baskıların giderek şiddet kazanması diğer taraftan, tüm korku, vahşet ortamı ve güçlü bir propaganda sürecine rağmen halk kitlelerinin aktifleşmesine neden olmuştur. Bu iddianın ispatı ise, son üç sene içerisinde Ocak İsyanı1 başta olmak üzere farklı seviyelerde vuku bulan protestoların bizzat sınıfsal talepler doğrultusunda olması ve dolayısıyla yoksulluk hareketi mahiyeti taşımalarıdır. Nitekim bugün gerçekleşen protestoların aslında Ocak İsyanı’nın bir devamı olduğu aşikârdır. Böyle bir durumda, emperyal güçlerin bayrağı altında yaşayan, Pehlevi Hanedanı’nın oğlu Reza Pahlavi başta olmak üzere İran’ın dışındaki karnı tok, sözde siyasal cereyanlar, yoksullaşan halkın haklı isyanını gasp etme çabaları içinde oldukları ve kendilerine pay çıkarmak istedikleri de her zaman olduğu gibi yine gözler önündedir (Mogaddam, 2019).

Ocak İsyanı’nın devamı olan yeni protestoların mahiyeti

İran halkının büyük bir kısmının yoksulluk ile boğuştuğu bu dönem içerisinde akaryakıta yüzde 300’lük bir zammın yapılması sonucunda, ilk olarak hem taşıdıkları Arap etnik kimliklerinden hem de Sünni olduklarından dolayı sistematik bir biçimde ekonomik, toplumsal ve siyasal ayrımcılığa maruz kalan Khuzestanlılar tarafından protestolar başlatılmış ve sadece 1 gün içerisinde Tahran, Tebriz, Şiraz, Karaj ardından neredeyse tüm ülkeye yayılmıştır. Fakat bu ayaklanmanın kimi nevi şahsına münhasır özellikleri bulunmaktadır. Kuşkusuz bunlardan birincisi, protestoların şiddet ile başlaması ve Devrim Muhafızları başta olmak üzere diğer baskı aygıtlarının halk kitlelerine ilk günden itibaren kolaylıkla ateş açacak kadar sert baskı yapmasıdır. Devlet organlarının yaptığı açıklamalarda, bu baskıdan memnun oldukları ve hatta protestoların devam etmesi durumunda baskının daha da sertleşeceği yaklaşımı görülmektedir. Olaylara bu ölümcül tavır ile yaklaşan İran rejiminin tüm bileşenlerinin halka karşı bu şekilde müttefik oldukları ve ölümle tehdit ettikleri neredeyse ilk kez görülmektedir. Bu doğrultuda, İran rejiminin yarattığı baskı ve korku ortamı içerisinde, resmi olmayan bilgilere göre protestoların daha dördüncü gününde 100’den fazla ölüm sayısının olduğu öğrenilmiştir. Buna ek olarak, ölümlerin büyük bir kısmının polis ve Devrim Muhafızları’nın kurşunları ile gerçekleşmesi vurgulanmak istenen şiddetin boyutunu göstermektedir.

Önemli bir diğer husus ise, halk sloganlarının ilk günden itibaren rejimi hedef alarak protestocuların bankalara, Besij binalarına2, karakollara, polis arabalarına, vb. devlet kurumlarına ait mekânlara saldırmalarıdır. Dolayısıyla, açık bir şekilde şu söylenebilir; cereyanda olan bu protestoların ortaya çıkmasında rol oynayan tek etken akaryakıta yapılan zam olmayıp son yıllarda şiddet kazanan ekonomik kriz ile birlikle orta sınıfın büyük bir kısmının proleterleşmesi, yoksulluğun tüm toplumsal faylara sirayet etmesi, neoliberal politikaların vahşileşmesi ile işsizlik oranlarının tavan yapması, işçilerin aylarca maaşlarının ödenmemesi ve İran İslam Devleti’nin Yolsuzluk-İslam Cumhuriyeti’ne dönüşmesi bugün yaşananların bir bütün olarak arka planını oluşturmaktadır.

Bu protestoların taşıdığı üçüncü özellik ise İran rejiminin baskı mekanizmasının hazırlıklı olmasıdır. Bu hazırlığın en belirgin göstergesi, devletin baskı aygıtlarının yaptığı sistematik ve sert müdahalelerdir, bunu ölümler ve tutuklanmaların yanı sıra günlerdir tüm ülkenin internet bağlantısının kesilerek dünya ile bağlantısının koparılmasıyla da görebiliriz. Kaos dönemlerinde İran rejiminin internete sınır koyduğu defalarca görülmüştür, fakat ülkenin internet bağlantısının bu şekilde, 3 gün tamamen kesilmesi bir ilk olmuştur. Hâl böyle olunca, İran’da neler olmaktadır sorusu korkutucu bir nitelik kazanmaktadır. Diğer bir ifade ile internet bağlantısının bu şekilde kesilmesi ve devam etmesi İran’da ilk kez gerçekleşmekte olduğundan bu kesinti, müphemlik ve korku ortamının oluşmasında etkin rol oynamaktadır.

Toparlayacak olursak, gerçekleşmekte olan bu yeni protestolar, ambargolar ve yolsuzlukların bedelini yoksul halka ödetmeye çalışan ve neoliberal politikalar doğrultusunda halkın büyük bir kısmını mutlak bir yoksullukta yaşamaya mecbur bırakan patronlar devletine bir başkaldırı niteliğinde olduğu söylenebilir. Başka bir deyişle, yoksul halkın isyanı olarak bilinen Ocak İsyanı’nın devamı olan bu yeni protestolar, ekonomik, toplumsal ve siyasal olarak dışlanan, ayrımcılığa uğrayan ve yok sayılmış halk kitlelerinin başkaldırısıdır.

Kaynakça
Mogaddam, M. J. (2019).
Retrieved from Manjanigh:
http://manjanigh.com/?p=3593

1 Detaylı bilgi için: https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-
forum/2018/11/28/araliktan-agustosa-
iran-ayaklanmasi-1/

2 İran Devrim Muhafızlarının gençlik ordusu şeklinde tanımlanabilir: https://en.wikipedia.org/wiki/Basij

cukurda-defineci-avi-540867-1.