Öncelikle eyyam-ı bahur kavramını “Türkiye şahlanıyor” diye duyurulan 100 günlük icraat programının ve hakikatte faiz, dolar, cari açık, enflasyon şahlanıyor şeklindeki programın siyasi analizinde kullanabiliriz. İlaveten eğitim sistemindeki çöküş bakımından da. Ama ABD ile karşılıklı yaptırım filan gibi konulara girmeye hiç lüzum yok. Karşılıklı mal varlığını ‘dondurma’ iyidir (!) ve son günlerde gazetelerin eyyam-ı bahur haberlerindeki yaz sıcağında ‘dondurma’ iyi gelir!

Siyasi analizden önce merakları gidermek için önce eyyam-ı bahur kavramını da analiz etmeli değil mi?

Efendim, eyyam-ı bahur, yaz mevsiminin şu sıralar cebelleştiğimiz en sıcak ve boğucu günleri için söylenen Arapça kökenli Osmanlıca bir tabir. Yani zamana ve zemine uygun! Ayrıca Batı ülkelerinde Büyük Köpek Takımyıldızı’nda bulunan Sirius çift yıldızıyla bir bağlantısı olduğuna inanıldığından bu sıcak günler Latince diēs caniculārēs olarak anılmaktaymış. Yani? Köpek Günleri! Demek ki şu sıralar iktidara destek demeçleriyle köpekleşenlerin günleri de denilebilir. Ama gündelik dilde buna cehennem sıcakları diyoruz ki bu da yaşanılanlara denk düşüyor. Eyyam-ı bahur günlerinde kişilerde aşırı stres ve asabiyet görülebilirmiş ki bu da zaten halimizden belli. Ve beklenmedik yağışlar ve seller ile aynı zamanda felaket günleri olabiliyor. Daha ne olsun? Kısacası, köpekleşme günleri, cehennem halleri, asabiyetin şahlanması, beklenmedik felaketler siyasi hayatımızın da bir parçası değil mi? Öyleyse analiz için isabetli bir kavram.

100 günlük icraat programıyla alakasına eyyam kelimesiyle başlanabilir: Eyyām: 1) Gün, zaman; 2) Nüfuz, iktidar; 3) Gemiye müsait rüzgâr. Anlam böyle olunca belki analize bile gerek kalmıyor. Peki, eyyamcı ne demek? Gününü dilediğince geçiren, gününü gün eden kimse, günün koşullarına göre davranan kimse! Analiz öznesi için başka kavrama ne hacet. Bahur ise sıcak bastırdığında topraktan çıkan buhar demek. Buhar gibi buhur (tütsü) kelimesiyle de akraba. Kötü kokuları bastırmak için buhur kullanılır değil mi? Ve memleket de her haliyle leş gibi kokuyorken buhur da şart.

Evet, eyyam ‘gün’ demek olunca el-Reis’in 100 gün programı da 100 eyyam programı diye anlaşılabilir. Bu anlamıyla da, “eyyamcının nüfuzunu ve iktidarını (eyyamını), gemisine müsait rüzgâr (eyyam) estirerek sürdürme günüdür (eyyamıdır)”, eyyam-ı bahur. Mesela? 24 Haziran seçiminden önce “İnce gelirse sosyal yardımları kesecek” propagandası yapmışlardı ya… Şimdi 100 eyyamlık icraat planında eyyamcının “Sosyal yardımdan ziyade istihdama yönlendirecek yeni bir anlayış öne çıkartılacak” ifadesi yer alıyor. Böylece çeşitli biçimlerde sosyal yardım alan ve eyyamcıya inanıp oy veren eyyamcı seçmenleri de eyyam-ı bahur günleri bekliyor. “Düş sattı aldanmışlara!”

(Parantez içinde söylemeliyim ki analizimizde CHP yöneticilerine denk düşen de, elbette yine eyyamcı kelimesidir; eyyamcı sol jargonda oportünist demektir!)

Eyyam-ı bahur ile cehennem sıcakları da kastedildiğinden, aklıma geldi, yıllarca tutulduğumuz Mamak Askeri Cezaevine de 1980’li yıllarda ‘Cehennem’ adını vermişlerdi. Cehennemdi. Temerküz kampıydı. Ve nitekim Türkiye de şimdi bir nevi Mamak Askeri Cezaevi gibi olmadı mı?

Oysa Mamak Askeri Cezaevi cehennemi içinde ‘cennet’i yaratmayı ve kendi cennetimizde yaşamayı başarmıştık. Ömrümüzün önemli bir kesitini, bu cehennem içindeki cennette ürettik; vallahi de tüketmedik, ürettik. Elbette ‘mazoşist’ değildik ama mutluyduk. Sürekli isyan halindeydik. Zebanilerle sürekli dalga geçmekteydik. Hiç alta düşmedik. Onlar bizi cehennemde yaşattıklarını sanır, sevinirken, biz kendi cennetimizde yaşamayı sürdürdük yıllar boyunca...

Şimdiki Türkiye’de de böyle yaşayacağız işte. Mesela Mamak cehenneminde gülmek konuşmak sağa sola bakmak idare emriyle yasaktı. Ama biz asıl ağlamayı yasaklamıştık kendimize. Cehennemi kahkahalarımızla cennet yapardık. Mamak cehenneminde tatlı yasaktı, kimi zaman, oturur tatlımızı da kendimiz yapardık; bisküvi ile yapılan Mamak tatlısını biz icat ettik ve biz meşhur ettik. Şiir kitabı yasaktı son yıllara dek, oturur şiirimizi kendimiz yazardık. Özgürlük? Özgürlük de yasaktı! Oturur kendimizi özgür kılardık; düşlerimizde ve düşüncelerimizde sınırsız özgürlüğü yaşardık.

Şimdi de onların cehenneminin ortasında kendi cennetimizi, fiili demokrasimizi yaratacağız ve onları kendi cehennemleriyle baş başa bırakacağız. Başka çare var mı?

Eyyam-ı bahur onların olsun ve bizler de eyyam-ı bahar için yaşamaktan vazgeçmeyelim.