Cumhurbaşkanı Erdoğan İbn Haldun Üniversitesi Külliyesi’nin açılışında yaptığı konuşmada iktidarının bir “fikri buhran” içinde olduğunu, “fikri iktidar” olamadıklarını, oysa “gerçek iktidarın fikri iktidar olduğunu gayret iyi bildiklerini” özenle vurguladı.

18 yılını tamamladığı bugünlerde söylenen bu sözler, iktidarın bir düşünsel çöküş yaşadığını kanıtlıyor.

Önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, yaz-boz tahtasına çevirdiği eğitim ve öğretimde, kültürde “arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum” sözleri, başarısızlığının itirafıdır.

Hele, “Medyamız en modern altyapıya sahip ama bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor” sözleri ise, yalnız TRT ve Anadolu Ajansını değil, toplumu sabah-akşam yanlı ve yanlış haber ve yorumlarla bombardıman eden tüm “havuz medyasını” ilgilendiren ancak tümüyle gerçeklerden uzak bir yakınmadır.

Asıl üzerinde durulması gereken görüşü ise fikri buhrana dayanak edilen “Fikri iktidarımızı hâlâ tesis edemediğimiz kanaatindeyim” sözleridir.

GERÇEK “FİKRİ BUHRAN”

Bilindiği gibi buhran sözcüğü, “hastalığın en ağır zamanı, nöbet, kriz” mecazen da “bir işin tehlikeli, karışık bir hal alması” anlamına geliyor. İktidarının 18 yılını tamamladığı bugünlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından konulan bu tanı, aslında, büyük fikri buhranın da kaynağıdır.

Cumhurbaşkanı şöyle diyor: “Sonuçta, ülke ve millet olarak kendimizi, kontrolsüz bir Batılılaşma fırtınasının içinde bulduk. ‘Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek’ için çıkılan yolun, en sığından, en bayağısından, en çarpığından bir Batı taklitçiliğine dönüşmüş olması, Cumhuriyetimizin en büyük kaybıdır.” Erdoğan “faşist dayatma” olarak nitelediği bu süreci, yaşadığı “fikri buhranın” temel gerekçesi yapıyor.

CUMHURİYET “FİKRİ” SUÇLANINCA!

İktidarın fikren hasta olmasının ana nedeni Cumhuriyet çağdaşlaşmasının suçlanmasıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Osmanlı’nın son yıllarının büyük özgürlükçü ozanı Tevfik Fikret’in (1867-1915) Mustafa Kemal Atatürk’ün de kendisine esin kaynağı olan, daha Kurtuluş Savaşı yıllarında öğretmenlere seslendiğinde dile getirecek derecede özümsemiş olduğu ve çağdaşlaşmanın temeli aldığı sözlerinden yola çıkıyor. Nasıl oluyorsa, buradan Cumhuriyet çağdaşlaşmasını, “en” belirteciyle güçlendirerek, “sığ”, “bayağı” ve “çarpık” ve dahası bir “faşist dayatma” olarak damgalayabiliyor.

Gerçek fikri buhran budur.

Çünkü Cumhuriyet Çağdaşlaşmadır. Cumhuriyet, çok özetle, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğüne dayalı kurumlaşmasıyla; yasakladığınız Evrim Kuramını da içeren ve Köy Enstitüleriyle yükselen bilimsel eğitimiyle, kadın-erkek eşitliğiyle, yurtta ve dünyada barışıyla; bilimsel bilginin yol göstericiliğiyle; ulusal bağımsızlığı ekonomik bağımsızlıkla taçlandırmasıyla; tüm sermaye kesimlerine eşit uzaklıkta duran yönetim duruşuyla; halktan topladığı vergilerin her kuruşunun hesabını halkına vermesiyle; Alman faşizminden kaçan bilim insanlarının sığındığı bilimsel özgürlüğü olan üniversitesiyle; toplumsal kültürü insanlığın gelişmesini sağlayan tüm kültürlerle buluşturma çabasıyla dört dörtlük bir çağdaşlaşmadır.

Diğer yönden “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” sözlerinin iktidarın düşünce uygulamalarıyla ile hiçbir yakınlığı kurulamaz. Buna karşılık Tevfik Fikret’in, örneğin, “Yiyin efendiler yiyin” dediği Han-ı Yağma şiiri kamu kaynaklarının yandaş iş insanlarına aktarılmasını ya da bir dizesi “Ey mahkemelerden biteviye kovulan hak” olan “Sis” şiiri de günümüzdeki yargıyı çok daha doğru tanımlıyor!

İktidarın fikirsel özgüveni olmaması elbette büyük bir sorun. Ancak, Ek bir acı ama gerçek daha var: CHP’deki fikri buhran. Eğer, Atatürk’ün Cumhuriyetten sonra ikinci eserim diyerek övündüğü CHP, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun elinde gerçek kimliğinden uzaklaştırılmasaydı, Cumhurbaşkanı Erdoğan o dönem için “faşist” diyemezdi.

Son olarak, bu toplumda Cumhuriyetin özgürleştirdikleri, bu iktidar sahipleri dahil, onu gerçek değerleriyle içselleştirebilselerdi, ne ülke, ne de kendileri fikri bir buhrana sürüklenirdi.

Cumhuriyetimizin 97. Yılı, onu anlayanlara da anlamayanlara da kutlu olsun.