AKP dönemi enflasyonu olmayan kaynaklarla yeni bir rejim yaratmak amaçlı iç ve dış operasyonların sonucudur. “Bir mermi kaç para siz biliyor musunuz?” sorusu basit bir soru değildi; bu “inşa”ya itiraz ederseniz paraya acımayız tehdididir aynı zamanda.

Bir siyasi rejim sorunu: Türkiye’nin enflasyonu

Cüneyt Akman

Bir poker oyunu düşünün; bir oyuncu hile ile çaktırmadan karşılığı para olarak ödenmemiş fiş sürse oyuna… Ne olur?

Belki de git gide oyuncular kendileri de farkına varmadan daha fazla pot sürerler masaya…

Bu mantığı parasalcılık doktrini ve neoliberal düzenin peygamberi Milton Friedman şöyle anlatmıştı: “Enflasyon her yerde ve her zaman parasal bir olgudur.”

Bir anlamıyla yanlış diğer anlamıyla totolojik, hiçbir şey söylemeyen bir ifade. Friedman’ın asıl kast ettiği, para miktarını devletin (merkez bankasının) kontrol ettiği ve isterse para arzını kısarak enflasyonu düşürebileceği iddiası ise açıkça yanlıştı. Zira kapitalist düzende “para”yı devlet değil büyük ölçüde iş âlemi ve finansal sistem yaratır. Devlet ise o “sistem”in bir parçasıdır.

Friedman’ın para arzını doğrudan kontrol etme politikası 1980’lerde sadece birkaç yıl uygulanıp terk edildi ama peygamberin asıl mesajı hâlâ iktidarda: “Halka yönelik refah devleti uygulamalarından vazgeçin, onlar yüzündendir aşırı para basmanız ve enflasyon.”

Şimdilerde bu mesajın gereği, para arzının doğrudan kontrolü ile yapılmıyor. Merkez bankalarının finansal sisteme çok kısa vadeli borç verdiği paranın faizi (politika faizi) artırılıp azaltılarak yapılıyor. İşte şimdilerde “ortodoks politika” bu.

Yeniçeriler, İspanyol maliyeci ve Bodin

Yeniçeriler niçin boyuna “kazan kaldırırlar”dı bilir misiniz? İsyan, içinde karavanalarının pişirildiği kazanları devirip sırtlamakla başlar çünkü isyanları genellikle ekmek isyanıdır. Çünkü padişah bütün despotlar gibi sahtekârın teki olduğundan yine “akçeyi tağşiş etmiş”tir. Ücretleri “kızıl akçe” ile ödenmiş, yapılan sahtekârlıktan padişahın yüzü kızaracağına akçenin yüzü kızarmıştı.

Yeniçeriler 2. Mahmud tarafından yok edilince parasal sahtekârlığa itiraz edecek kimse kalmadı ve kurulan istibdat rejiminde paranın değeri öyle düşürüldü ki tarihe “Büyük Tağşiş” adıyla geçti.

Mahmud dönemi halkın enflasyonla gerçekten ezildiği bir dönem oldu. Çıkarılacak ders: İstibdat pahalılık getirir.

Enflasyon: Miktar mı mikyas mı?

Fakat daha önceki bazı istisnai örnekleri saymazsak bu enflasyonun paranın içeriğindeki ölçünün düşmesiyle değil sadece para miktarının artmasıyla gerçekleştiğini hiç kimse iddia etmemişti; ta ki şimdiki iktisadi ortodoksinin temelinde yer alan “Paranın Miktar Kuralı”nı dört başı mamur öne süren Jean Bodin’e dek.

Elbette paranın gümüş veya altın içeriğinin düşürülmesinin (tağşiş) asıl amacı aynı miktar gümüşten daha fazla sikke basmaktı ama aynı gümüş içerikli daha fazla sikke basılsa bu niye fiyatları artırsındı ki?

Amerika kıtası ve orada Potosi gümüş madenlerinde bol miktarda gümüş elde edilince, İspanyol kalyonlarınla Avrupa’ya taşınıp, aşağı yukarı aynı zamanda başta İspanya sonra tüm Avrupa’da bir enflasyon dalgasına sebep olunca bu soru soruldu. Birçok sikkede yeterince gümüş vardı ve ama yine de fiyatlar çok fazla artıyordu. İspanya kralının baş danışmanı ve mali hesapların başındaki kişi De Malestroict bunu eski usulle açıkladı: Enflasyon vardı çünkü İspanyol “livre”sinin gümüş içeriği 100 yıl öncesine göre düşmüştü. Buna itiraz, ünlü Fransız hukukçu ve siyasi düşünür Bodin’den geldi. Evet, tağşiş vardı ama fiyatlardaki uçuşu açıklayacak kadar değil. Öyleyse sebep paranın içeriği değil miktarıydı.

O tartışma bugüne kadar değişik kılıklarda sürüp gidiyor.

Aynı mal miktarında daha fazla para=enflasyon fikrini daha sonra İngiliz filozofları Locke ve Hume savundu ve genel kabul görmüş bir teori haline geldi. Ne var ki bir başka “iktisatçı” Cantillon paranın miktarı kadar o paranın hangi vasıtalarla ve hangi sınıflara verildiğinin de önemli olduğuna işaret etti. Sonraki “parasalcı”ların pek görmek istemediği ayrıntı.

O zaman tekrar dönelim 16. yüzyıl kıtasal enflasyonuna. Aynı enflasyon niçin o paraya ilk sahip olan İspanya’yı iflasa sürüklemiş ama Fransa, bilhassa İngiltere’de modern kapitalizmin doğmasına ebelik yapmıştı?

İşte bu da bizi bir başka sırra götürür.

Enflasyonun sebebi ister devlet, ister finans sistemi ister bunların işbirliği, gerçekleştirmek istedikleri siyasi ya da ekonomik hırslar için kaynak bulmak, yoksa da yoktan yaratmak çabasıdır.

16. yüzyıl enflasyonunun sebebi bugün bildiğimiz anlamda bürokratik modern devletin o zaman yaratılmakta oluşuydu. Sosyal düzen olarak da kapitalist ekonominin… Her ikisinin inşası da çok pahalıydı ve o zamanın toplumlarında o kaynak mevcut değildi. Olmayan kaynakla finanse edilince enflasyon oldu.

İspanya’da çöküş yaşandı çünkü o para aylak asilzadelere ve onların yönettiği devlete gitti; İngiltere’de ve Fransa’da hiç değilse kısmen, müstakbel kapitalistlere ve çalışan sınıflara…

Bitmeyen enflasyon ülkesi Türkiye

Dünyada 2. Dünya Savaşı sonrası enflasyon düşüktü; Türkiye’de ise 50’lerin ikinci yarısı patladı. 60’larda fena değildi ama son yılları ve 70’ler başı yine patladı. 70’lerin ikinci yarısı tümden çığırından çıktı. Her enflasyon dönemi yüksek devalüasyon ve siyasi istikrarsızlık doğurdu.

1980’de uygulan ve güya baş amacı enflasyonu düşürmek olan 24 Ocak Kararları enflasyonu düşürmedi, yükseltti.

Dünyada 90’larda enflasyon neredeyse bitti. The Economist Enflasyon =Sıfır diye kapak yaptı. Türkiye’de ise enflasyon doludizgindi.

AKP’nin ilk yıllarında da tıpkı Menderes’in ve Demirel’in ilk yılları gibi enflasyonda sükûnet vardı. İkinci yarı aynı şekilde felaketle sonuçlandı.

Dünyada enflasyon ister insin, ister çıksın, ister sıfırlansın Türkiye’de enflasyon hep var ve sonunda daima yükseliyor.

TÜSİAD ve “ortodoks” ekonomistler genelde suçu “aşırı para basan” politikacılara atar. Çareyi de mesela TCMB’nin politikacıların seçim hırslarından korunması için TCMB’nin “bağımsız” olmasında bulur.

İşin aslı şudur: Çoğu kere enflasyonist döngü, kâr hırsları nedeniyle iş âleminin bizzat kendi talebiyle başlar. Devlet sadece buna uyum gösterir. Eh, bir kere para yaratma icazeti aldığından, “bal tutan parmak yalar” misali politikacının bundan kendisinin de yararlanmasına niye şaşırmalı?

Wikileaks Belgeleri’nde AKP Türkiyesi için “Rolls Royce ihtirasları içindeler ama kaynakları ancak Rover kadar” denmişti.

Menderes ve Demirel dönemlerindeki enflasyon, o zamanın demokrasi mukalliti “melez” rejiminde, İlhan Selçuk’un deyimiyle Filipin Demokrasisi ya da Mahir Çayan’ın deyimiyle Sömürge Tipi Faşizminde, olmayan kaynaklarla bir modern kapitalist ülke gibi yaşamaya (Küçük Amerika) çalışmanın sonucuydu.

AKP dönemi enflasyonu da olmayan kaynaklarla yeni bir (İslamcı) rejim yaratmak amaçlı iç ve dış operasyonların sonucudur. “Bir mermi kaç para siz biliyor musunuz?” sorusu basit bir soru değildi; aynı zamanda bu “inşa”ya itiraz ederseniz paraya acımayız tehdididir aynı zamanda.

Ortodoks iktisatçı kardeşlerimizin iktidarın nevzuhur “güya heterodoks” politikasının saçmalığı fikrine katılıyorum ama sorunun, AKP’nin iktidarı kaybetmesi ve eski ekonomiye geri dönülmesiyle çözüleceğine hiç inanmıyorum.

Doğru, meselenin çözümü siyasi bir dönüşümde ama onların kast ettiği dönüşümden çok daha derin bir dönüşümde.