Gençlerin bu süreçte en çok ihtiyacı olan şey, rutine dönmek. Yani okula, derslere, kampüse dönerlerse sosyal temas kuracaklar, arkadaşlarıyla olacaklar ve belki de deprem dolayısıyla yaşanan bu derin acıyı travmayı iyilik hareketine dönüştürmenin yolunu bulacaklar.

"Bir sorunu çözerken başka sorun yaratıyorlar”

Mustafa KÖMÜŞ

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından depremde evini kaybeden veya riskli bölgelerde bulunan milyonlarca yurttaşın barınma ihtiyacı oluştu. AKP iktidarıysa hemen her süreçte olduğu gibi ilk olarak üniversiteleri gözden çıkardı ve öğrencilerin yurtlardaki eşyaları alelacele poşetlenerek kapı önüne konuldu. Biz de çocuk ve genç eğitimi üzerine pek çok araştırma yapmış ve kitap yazmış Prof. Dr. Selçuk Şirin ile üniversitelerin kapatılması, travma ve uzaktan eğitimi konuştuk.

Uzaktan eğitim kararını genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Uzaktan eğitim pandeminin başında olduğu gibi çok acil durumlarda kullanılabilir ama eğitimin tek aracı olarak kullanılamaz. Üniversitelerin amacı sadece ders vermek değildir aynı zamanda gençlere, üniversiteye gelene kimlik, kişilik, gelecek kurgusu sunmaktadır. Üniversiteler bunu sosyal ortamıyla, gençlerin duygusal ihtiyacını karşılamasıyla, üniversitede kurulan network temaslar ve sosyal sermaye diye tarif ettiğimiz yoldan yapar. Türkiye’de maalesef öyle bir sistem yaratıldı ki bir sorunu çözerken mutlaka başka ve daha büyük bir sorun yaratıyoruz. Sorun ne? 13 milyon insanı yerinden, yurdundan eden çok devasa deprem yıkımıyla karşı karşıyayız. İhmaller sonucu orta çıkması önümüzde ki tabloyu değiştirmiyor. 13 milyon insanın yarısı evini, yurdunu kaybetmiş durumda, dolayısıyla orada yaşayan insanların belli bir kısmı için barınma sorunu var, bu ihtiyacın giderilmesi lazım. Bu ihtiyacı nasıl gidereceğiz sorusu muhtemelen yöneticilerin gündemine geldiğinde orada birinin aklına “Aa bizim elimizde yurtlar var, bunları yurtlara yerleştirelim” geliyor ve böyle karar veriliyor. Yani sabah erken kalkanın aklına eseni uyguladığı, hemen onu kurallaştırdığı bir sistemimiz var. O masada kimse de herhalde sormuyor; bizim elimizde ne kadar yurt var? Bu yurtlar orada ki insanların ihtiyaçlarını giderebilir mi? Başka hangi yollardan bu sorunu çözebiliriz? Yani beş altı kişi kahvede otursak akla gelecek sorular, bu karar verenlerin aklına gelmiyor. Gelmeyince ne oluyor? Türkiye’ye de 850 bin yurt kapasitesi var. Yurtlar, çocuklu ailelerin kalacağı ortamlar değil. Mutfak yok, banyolar ve tuvaletler çoğu yerde bütün kata açık, yani kişisel olarak aile mahremiyetine de düşkün Türk aile yapısına da uygun ortamlar değil. Bir de travma yaşamış insanlardan söz ediyoruz. Travma yaşamış insanları yurtlara yığdığınızda, orada ki ailelerin gezip dolaşabileceği, biraz olsun nefes alabilecekleri bir ortam sunmuyorsunuz. Ayrıca bu yurtlar nerede? Alıyorsunuz Hatay’daki bir insanı Ardahan’daki yurda yerleştiriyorsunuz, Ardahan’daki yurt Ardahan’ın bile dışında. Ardahanlılara bile söyleseniz deprem olsa o yurtta kalmazlar. Şimdi Hatay’daki birisi gidip Ardahan’daki yurtta mı kalacak? Böyle bir akıl olabilir mi? Yani Hatay’da depremde yakınını kaybetmiş biri eğer bir akrabasının yanına gitmezse, depremin olduğu yerden 5 km ötedeki çadıra bile gidemez. Deprem psikolojisi böyledir. Dolasıyla bu çözüm yanlış bir çözüm. Nasıl çözülebilir? Türkiye’de 2,2 milyon otel kapasitesi var madem depremzedelere, depremzede de demememiz lazım, depremde mağdur olanlara diyelim. O zaman ilk yapmanız gereken şey daha nezih bu otelleri depremde mağdur olanların hizmetine açmak. Otellerin güzel restoranları, mutfağı, başka olanakları ve etrafında gidilebilecek yerler vardır. Bence oralarda da çok uzun süre kalamazlar, ama akla ilk gelenin okullar olması çok yanlış. Bu meselenin depremden zarar görenleri ilgilendirdiği boyutu. Yurtları açarak ne sorun yaratmış oluyorsun? 4 milyon öğrencinin okullarını kapatıyorsunuz. Öğrencilerin öğrenme, yüz yüze eğitim, kaliteli içeriğe ulaşma hakkını niçin elinden alıyorsunuz? Bir sorunu çözerken niye başka bir sorun yaratıyorsunuz? Türkiye nüfus itibari ile en çok gence ve çocuğa sahip ülkelerden biri. Bizim bu gençleri, çocukları yetiştirmemiz lazım ki Türkiye’nin sorunlarını çözsün. Türkiye’nin birikmiş sorunları var. Bu birikmiş sorunları, biz yetişkinler yarattık: ekonomik kriz var, politik kriz var, mülteci sorunu var, deprem sorunu var. Bütün bu sorunları kim çözecek? Gençlerimiz çözecek. Nasıl çözecekler? İyi eğitim alacaklar, iyi beceriler alacaklar ki bu sorunları çözsünler. Şimdi gençlerin elinden bunları da alıyorsunuz. Bu karar uygulanırsa bu sene mezun olacak genç, toplam 1,5 yıl eğitim almış olacak. Böyle bir şey olabilir mi? 1,5 yıl yüz yüze eğitim alarak diplomasını almış mühendisin, kuracağı bir binada yaşamak ister misiniz? Böyle eğitim almış hemşirenin hastası olmak ister misiniz? Sadece uygulamalı alanlarda değil, her alanda, böyle öğretmenin talebesi olmak ister misiniz? Ya da çocuğunuzu böyle öğretmene göndermek ister misiniz? Bu çok yanlış bir karar, bir an önce bu karardan dönülmesi lazım. Depremden mağdur olanlar için, yaratıcı çözümler bulunabilir, diğer gençlerinde eğitim hakkı ellerinden alınmamış olur.

Gençlerin bu süreçte en ciddi ihtiyacı nedir?

Şu anda Türkiye’de tüm toplum travma yaşıyor. En büyük travmayı kim yaşıyor? Yakınını kaybedenler, yakınını kaybedenlerin 3’te 1’i post travmatik stres bozukluğu yaşıyor. Uyuyamıyorlar, belki aylarca uyuyamayacaklar ve uyku düzenleri alt üst olacak, kâbuslar görecekler. Yaşa göre herkes önceki döneme dönecek. Yani ortaokul çağındaki çocukların altını ıslatması, ilkokul çağındaki çocukların bir önceki döneme dönüp ellerini emmesi bir ses duyduğunda panikatak olması vs. Deprem bölgesindeki 13 milyon kişi post travmatik stres bozukluğu yaşayacak, onun dışında 85 milyon da travmayı yaşıyor, orada olup biten her şeyi görüyor. Deprem sonrası kayıtsızlığı, deprem sonrası devletin ve yöneticilerin aldığı tutumları da görüyor ve bu da travma sebebi oluyor. Travmayı en zor yaşayan kesim kim? Çocuklar ve gençler. Biz yetişkinlerin kimisi 99 deprem, darbe girişimini, 12 Eylül’ü yaşadı. Hayatımız travmalarla geçtiğinden biraz olsun yüreğimiz duyarsızlaşmış. Ama çocuk ve gençler için bu ilk yaşadıkları büyük travma ve onların bunu kabul etmesi, içselleştirmesi ve başa çıkması çok zaman alacak. İlk başta şok yaşayacaklar, ondan sonra öfkeye dönüşecek, sonra uzunca bir süre pazarlık süresi başlayacak. Bu travmanın dönemleri. Ondan sonra da çok derin depresyon başlayacak: Mutsuzluk ve kaygısızlık. Gençlerin bu süreçte en çok ihtiyacı olan şey, rutine dönmek. İlk günden beri travmanın panzehiri rutindir deyip duruyorum. Çünkü rutinlerine, yani okula, derslere, kampüse dönerlerse sosyal temas kuracaklar, arkadaşlarıyla olacaklar ve belki de deprem dolayısıyla yaşanan bu derin acıyı travmayı iyilik hareketine dönüştürmenin yolunu bulacaklar. Arkadaşlarıyla bir araya gelecekler, depremin bir boyutuyla depremin yarattığı tahribatı gidermek için adım atacaklar. Türkiye’nin buna ihtiyacı var, çocukların da buna ihtiyacı var.

Peki, temel olarak aslında burada özellikle öğrenciler için yapılması gereken ne? Özellikle depremden etkilenen gençler açısından yapılması gerekenler nelerdir? O çocuklar için ne yapmak gerekir bundan sonrası için?

İlk başta bir kere öğretmenlerin, çok iyi bir eğitimden geçmesi lazım. Çünkü travma ile başa çıkmanın yollarından biri, travmaya maruz kalan öğretmenlerin de dertlerine derman olmak. Öğretmenlerin travma ile başa çıkan çocuklarla nasıl davranılır şeklinde belli bir eğitimden geçmesi lazım, dersleri ikinci plana bırakmalı, sosyal ve duygusal gelişimi ön plana çıkartmalı. Şu an öğretmenin görevi öğretmek değil, çocuklara nefes alabilecekleri güvenli ortam sunmak. Bazen dersi işlememek olabilir, bazen derste çeşitli oyunlar geliştirmek olabilir. Okul kampüslerini bir anlamda oyun alanına, dertleşme alanına çevirmemiz gerekiyor. Eğer duygusal alt yapıyı kuramazsak, bunun üzerine öğretme işini yapamayız. Direkt matematiği anlatırsanız, o çocuğun zaten onu içselleştirecek, işleyecek mecalleri bulunmaz. Türkiye mülteciler için yararı olan büyük çözümler geliştirmiştir, okulları sağlıklı değilse, geçici, çadır okullar olabilir. Sanatçılara burada çok iş düşüyor, örneğin resim yapmak travma ile başa çıkmak için çok kıymetlidir. Hikâyeler yazmak, hamurla oynamak vs. bildiğimiz birçok şey var. Bütün bunları çocuklarımıza ulaştırmak için öğretmenlerimizin yetersiz kaldığı yerde, sanatçılara, uzmanlara, psikologlara, sosyal hizmet uzmanlarına ihtiyaç var.

Uzaktan eğitim yerine ne yapılabilir?

Kalıcı çözüm çocukların bulunduğu yerlerde onlara geçici okul ve öğrenme mekânları kurulması lazım. Yaparak öğrenme prensiplerini devreye sokarak, bu çocukların başka çocuklarla ve depremden maruz kalmamış yetişkinlerle bir araya geleceği sanatsal, sportif, kültürel faaliyetler yapacağı merkezler geliştirmemiz lazım. Bunu Milli Eğitim Bakanlığı tek başına yapamaz, bakanlığın devlet tiyatroları veya başka tiyatrolarla, sanat kurumlarıyla, bilim insanlarıyla yapılabilir. Bizim o bölgeye steam dediğimiz bilim teknoloji başta olmak üzere, sanatı içinde bulunduran merkezler kurmamız lazım ve bu merkezlerin bir laboratuvar olarak o bölgede ki çocukların ayakta tutulması için sürekli açık olması lazım. Tabii bunların hepsinin içerisine de psikologları, psikolojik danışmanları ve sosyal hizmet uzmanlarını devreye sokan bir sistem kurmamız lazım. Bunun bir kısmı online olabilir. Eğer orada siz bir alt yapı kurarsanız o alt yapıyı kullanarak uzaktan eğitim de kullanılır. Şu an bu çocukların evi yok, interneti yok, özel odası yok, bilgisayarı yok. Dolayısıyla internet üzerinden sunumları hizmete almak için de oraya bilgisayar laboratuvarı kurmamız lazım ki o bölgede ki çocuklar, gençler oradan uzaktan sunulan hizmetleri alabilsin.