Perşembe gecesi TSK İdlib’e girdi haberleriyle aynı saatte, 14 Mart’ta, Hatay’a düşen ve “Türkmenleri bombalıyor” diye tutup “sınır ihlali ve casusluk” suçlamasıyla yargıladığımız Suriyeli MIG 21 pilotu Albay Mehmet Sufhan’ın serbest bırakıldığı haberi de medyaya düştü. Sanırım sessiz sedasız Şam’a uğurlandı Albay Sufhan!

Son yıllarda dış politikayı, o çok öğündüğümüz 2 bin yıllık devlet geleneğiyle değil “ergen” refleksiyle yapıyoruz. Bazen alabildiğine bağırıyor, milliyetçi bir sarhoşluk içinde naralar atıyor, nara attıran şeyin tam tersini yaparken de suspus oluyoruz!

Bir Rus uçağını düşürürken söylenenleri hatırlayın, bir de Rusya ile arayı düzeltmeye çabalarken yapılanları. Bir “one minute” deyişimizi, bir de aynı anda İsrail’le imzalanan anlaşmaları düşünün. AlbaySufhan da öyle; gürültüyle tutuldu, sessizce bırakıldı! Örnek çok.

AKP iktidarı, genel başkanı Erdoğan diliyle yürüttüğü dış politikada, içeride ve dışarıda dozunu iyice yükselttiği milliyetçilikle şimdi ABD ile krizi de “anti-emperyalizm” olarak pazarlıyor. İktidarın bu “anti-emperyalizm”inin sağdan soldan alıcısı da çıkıyor!

Anti-emperyalizm Türkiye sosyalist ve devrimcilerinin mücadelelerinin belkemiğidir. Bunun için bedeller ödediler; 6. Filo’yu protesto ederken can verdiler!

Türkiye sağı, İslamcıları$ bugün anti-emperyalist bir çizgiye gelmiş olsa, neden geldiniz diye sorulmaz ancak memnun olunur.

Ne yazık ki, şimdi anti-emperyalizm diye pazarlanan, dış politikada içine düşülen açmazda günü kurtarmaya dönük olarak bir kullanılıp bir bırakılan bir tür “sos” sadece.

Son yıllarda Rusya ve Çin küresel olarak öne çıkarken, ABD’nin gerilediği gözleniyor. ABD’nin çökme hali, “tek kutuplu” dediğimiz dünyayı temellerinden sarsarken, bugün bölgede yaşanan kaos ve çatışmaların nedenlerinden de biri.

ABD hegemonyasındaki gerileme, Suriye krizinin patlamasından bu yana yaşanan gelişmelerde de görülebilir. Suriye’de Esad yönetimi gitgide kontrol alanını genişletir ve buna paralel olarak Rusya ve İran etkisi de artarken, Türkiye de Rusya, İran ve (sessizce de) Esad’a yakın durmaya başladı.

Bu, Türkiye açısından yaşadığı sıkışmışlığın kaçınılmaz bir sonucu. Rusya ve İran içinse Türkiye’yi ABD’ye karşı bir koz olarak kullanma şansı demek. Cumhuriyet’te Ceyda Karan’ın yazdığı gibi Rusya; Türkiye’ye “yıllar önce ektiği cihatçı grupları (İdlib’de) biçtirip, yaktırma” peşinde de olabilir.

Askerlerimizin girdiği İdlib, Suriye’deki bütün silahlı güçlerin toplandığı son derece karmaşık, herkesin her an hedefi olabileceğiniz bir alan. ABD de hâlâ çok şey yapabilecek bir süper güç! Alınan risk büyük yani!

İçeride hemen her alanda sıkışan iktidar, dış politikada son yılların en önemli sorunlarından biri olan ABD ile kriz çerçevesinde anti-emperyalizmi yoğun bir sos olarak kullanıyor. Bu soslu söylemde bütünlüğün sağlanamaması, dışarıda son derece riskli alanlarda askeri operasyonlar yaparken ABD gibi bir güçle dalaşmayı çok daha tehlikeli kılıyor.

Geçen gün, Cumhurbaşkanı sözcüsünden Başbakan Yardımcısı M. Şimşek’e ve Dışişleri’ne kadar herkesin “Krizi büyütmemek gerek, kısa sürede çözülür, ABD’den heyet gelecek” demekte olduğu saatlerde, Erdoğan bütün bunlara ters en sert söylemi geliştirdi.

F. Koru gibi komplo teorisi uzmanlarının, “Aslında Erdoğan da biliyor krizin Washington kaynaklı olduğunu ama onlara, suçu elçiye yükleyip sorunu çözün” diye yol gösteriyor şeklindeki analizlerine, Erdoğan’ın anti-emperyalizmi kadar rağbet yok!

Anti-emperyalizm “Trump iyi de, eski yönetim artığı çevresi kötü”ye indirgenecek bir şey değil. Bugün “güneyden bizi kuşatmaya çalışan ABD” emperyalist de, 1 Mart’ta içimize girip oradan Irak’a yürüme izni isteyen ABD enternasyonalist miydi ki bu hükümet ve Erdoğan tezkereyi destekledi?

Anti-emperyalizm samimi bir politika olduğunda onurludur da, ara sıra bir sos olarak kullanıldığında yalnızca ağızda acı tat bırakır!