Son anketlere göre ‘millenial’ kuşağın yüzde 70’i ve Z kuşağının yüzde 64’ü sosyalist bir adaya oy verebileceğini söylüyor. Gelecek (ya da geleceksizlik) kaygısı, iklimi yiyip bitiren kapitalizm gibi olgular Amerikan Demokratik Sosyalistleri gibi oluşumlara olan desteği arttırdı

Bir sosyalist ABD Devlet Başkanı seçilirse ne olur?

Richard Swift

Domuzların uçması daha olası duyuluyor, değil mi? O kadar aceleci olmayalım… Kendini gururlu bir sosyalist olarak tanıtan Berini Sanders, aday adaylığını açıklayarak şansını ikinciye deniyor. Adaylık sistemi, düzenin halen ‘demokratik’ kalan nadir etmenlerinden biri. Sistemin geri kalanı ise zenginler zengin, yoksullar yoksul kalsın diye tasarlanmış. Sanders’in 2016 performansı gayet iyiydi. Konuşmalarına Teksas ve Arizona gibi eyaletlerde bile on binlerce kişi katılıyordu. Bu defa diğer demokrat parti adaylarını bile kervana katmayı becerdi; zenginlere yönelik vergiler ve herkes için sağlık sigortası gibi sosyal demokrat politikalar diğer adayların da ağzında.

Son anketlere göre ‘millenial’ kuşağın yüzde 70’i ve Z kuşağının yüzde 64’ü sosyalist bir adaya oy verebileceğini söylüyor. Gelecek (ya da geleceksizlik) kaygısı, iklimi yiyip bitiren kapitalizm gibi olgular Amerikan Demokratik Sosyalistleri gibi oluşumlara olan desteği arttırdı. Bu sayede gerek Demokrat Parti içinden, gerek dışından daha radikal adaylar seçilebiliyor. Bronx’tan seçilen Alexandria Ocasio-Cortez de bunlardan birine örnek.

SOSYALİST DEVLET BAŞKANI NE YAPARDI?

Sanders bu soruyu hep çevirip karşı tarafa soruyor; siz ne yapardınız? Bu yalnızca laf cambazlığı değil. Tüm yönetim seviyelerinde sosyalist alternatiflere şekil verecek bir hareketin yokluğunda ABD fabrika ayarları olan ‘devlet karşıtı muhafazakârlığa’ dönecektir. Şirketler cenneti ABD’de sosyalizmi inşa edeceksek, bunun için el ve zihin birliğine ihtiyacımız var. Ayrıca ABD popüler kültüründe yer almış bazı hurafelerle aramıza mesafe konması şart. Muhafazakâr milliyetçiliği bir tür bireycilikle süsleyen hurafeler yerine, kararları bürokratların değil sıradan insanların aldığı demokratik bir topluma yönelmek mümkün.

Sosyalist devlet başkanının programı bir tür bürokratik ‘beş yıllık planda’ değil, Roosevelt’in Yeni Düzen programından ilham alarak daha radikal bir Yeşil Yeni Düzen’in hazırlanmasıyla günümüzün ekolojik krizine cevap olacak. Mahkûmiyet oranlarını dünyanın en yükseği haline getiren ırkçı hapishane sistemini ve dünyadaki diğer tüm ülkelerin savunma bütçesini aşmaya yaklaşan askeriye bütçesini göz önünde bulundurursak, güç bir mücadele olacağına şüphe yok. Bu israf yuvalarının finansmanı için ayrılan kaynaklar Yeşil Yeni Düzen’i finanse etmeye kolaylıkla yetecektir.

YENİ POLİTİKALARIN ÖNÜNÜ AÇMAK VE UYGULAMAK

ABD’ye başkanlık edecek bir sosyalistin, işyerlerinin ve yerel toplulukların gücünü aşağıdan yukarı taşımayı bilmesi gerekecek. Tepeden inme kararnameler hoş karşılanmayacaktır ve muhtemelen radikal değişimi önlemek için tasarlanan sistemde Kongre’den ya da Yüce Divan’dan dönecektir.

Yeni politikaların önünü açan düzenlemeler öncelikle işçilerin iş yerlerinin sahibi olmasını sağlamalı, otoriter patronları bir kenara koyup kısa vadeli kazanç peşinde koşan yatırımlar yerine sürdürülebilir yatırımları desteklemeli. Yeni politikaların önünü açan düzenlemeler aynı zamanda gücü merkezden yerel yönetimlere ve topluluklara paylaştırmalı. Başkanın merkezi gücünün en etkili olduğu zaman, yerelde şekillenen hareketlere gerçek fırsatlar tanıdığı zamandır.

DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK

Belki de sosyalist devlet başkanı en çok dünyanın geri kalanına yarayacaktır. Bilhassa ‘sorunların odağı’ Orta Doğu ya da Latin Amerika gibi bölgelerde daha fazla rejim değişikliği çatışmaları yaşanmayacaktır. Görevini hakkını vererek yaptığı takdirde Beyaz Saray’daki herhangi bir sosyalist iklim değişikliği, kontrolden çıkmış silah ticareti ve mülteci krizi gibi konularda lider rolü üstlenecektir. Başkanlık koltuğu, bu meseleleri ve şu anki hazin dünyamızı felaketin eşiğine getiren diğer meseleleri çözmek için çok taraflı ortaklıklar inşa etmek adına kullanılabilir.

Çeviren: Fatih Kıyman

Kaynak: New Internationalist