Bir tarafta tek adam diğer tarafta milyonlarız

Fotoğraf: Derya Kap / csgorselarsiv.org

Türkiye, 20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nden ayrıldığını duyurmuştu. Tek adamın verdiği ‘İstanbul Sözleşmesi’nden imzayı çekiyorum, çektim’ kararının iptali için sivil toplum kuruluşları, barolar, muhalefet partileri ve yüzlerce kadın süreci yargıya taşıdı. Gururla ifade etmek isterim ki ben de o kadınlardan biriyim.

Danıştay’da 28 Nisan’da görülecek duruşmalar için altmış sekiz barodan yaklaşık bin kadın avukat katılım sağlayacak. Rakamı henüz altmış sekiz olan baroların sayısının perşembeye kadar seksen bire ulaşacağını umuyoruz.

Şu ana kadar davalarda ne oldu? Yürütmeyi durdurma taleplerimiz reddedildi. Danıştay savcılarından ‘İstanbul Sözleşmesi’nden imzayı çekiyorum, çektim’ kararının hukuksuz olduğu yönünde beyanlar geldi. Bu konuda herkes sözünü söyledi. Şimdi sıra yargıçlarda!

KARANLIKLA AYDINLIĞIN KAVGASI

Mahkeme salonu içeresindeki onlarca, adliye önündeki yüzlerce, ülke çapında ise milyonlarca kadının meşru talebi karara bağlanacak. Bir tarafta tek adam varsa diğer tarafta biz milyonlarız. Kadınlar imzanın çekildiği günden önce de sonra da ‘İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz’ diyor. Ne yazık ki Gezi’den bu güne kimse sokağa çıkmaya cesaret edemezken, kadınlar her dönem hatta karantina döneminde bile sokağa çıktı, sözünü söyledi, itirazlarını yüksek sesle duyurdu. Ve şimdi sıra ‘ben istedim oldu’ kararına karşı açtığımız davaların duruşmasına katılmaya geldi.

Bu tarihi davaların katılımının yurt çapında örülmesinde gönüllüsü olduğum Eşitlik İçin Kadın Platformu’na (EŞİK) ayrıca teşekkür etmek isterim. Platform gönüllüleri haftalardır işlerini güçlerini bırakıp yetki belgelerinin toplanması, Ankara’ya gidişlerin organize edilmesi, duruşmada sunulacak beyanlar için çabalıyor.

Neden bu kadar emek? Çünkü bu kavga karanlıkla aydınlığın kavgası. Hukukun gücüne, adalete, toplumsal cinsiyet eşitliğine inananların mücadelesi. Bu erdemlere inanan herkesin bu mücadelede olması gerekir. Sessiz kalanlar ise bu zihniyete teslim olanlardır. Tıpkı Gezi’de dostlarımızın bizim iyiliğimiz, nefesimiz için o zindanlara gidişine sessiz kalanlar gibi...

İğneyi kendimize batıralım.

YİNE ADALET ARAYIŞINDAYIZ

“Kadınların eşit yurttaşlık hakkı taleplerine, erkek şiddeti ile mücadelelerine, hayatlarına sahip çıkmalarına saygı duyuyorum, destekliyorum” demek ile olmuyor. Oturduğu yerden ‘Kadınlar ne iyi etmiş de Danıştay’a dava açmış, kadınlar şahane iş yapmış Ankara’ya duruşmaya gitmişler ‘diyen, sosyal medyada etiketleri takip edip tweet atıp rahatlayan, konforundan ödün vermeyerek hayatının yola gireceğini düşünenlere sözüm. Hayır girmiyor, girmeyecek. Emin ol, keyfin de yerine gelmiyor, gelmeyecek.

Hukukun üstünlüğü ilkesini yaşatmak için mücadele etmen gerekiyor. Hukuka sahip çıkmayan memlekete sahip çıkamaz.

25 Nisan’da Gezi direnişi davasında verilen karar ile bir kez daha gördük ki, tuzun koktuğu bir evredeyiz.

Yarın biz yine adalet arayışındayız. Yarın hepimizin iyiliği, çocuklarımızın geleceği için gidiyor kadınlar Danıştay’a. Eşit yurttaşlık hakkımız için mücadeleye olan inancımızı kaybetmeme zamanındayız. Saray’ın imzamı çekiyorum sözünün bir hükmü yoktur ve dilerim ki Danıştay, “hukuk devleti” mücadelemizi kararlılıkla sürdürmemiz yolunda derin bir soluk almamızı sağlayacak o kararı verir.

Son sözüm: İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz.