Bir referandumu daha geride bırakmanın haklı kıvancını yaşıyoruz sevgili milli irade. Kutlu olsun.

Bir referandumu daha geride bırakmanın haklı kıvancını yaşıyoruz sevgili milli irade.  Kutlu olsun.  Gerçi, seçim sonuçları artık çok hızlı alındığı için, ilk defa oy kullanan genç kuşaklar sabaha kadar ekran başında sonuç bekleme ve sonucu ertesi gün öğle saatlerinde öğrenme gibi demokrasi geleneklerimizden faydalanamadılar. Olsun, başka ve görece yeni bir geleneğe şahitlik ettiler. Başbakan “balkon konuşması”nın ikinci sürümü gerçekleştirdi ve kendisine destek olan herkesi teker teker tebrik etti. Böylelikle 2012 başkanlık seçimlerindeki muhtemel müttefiklerini de bize tanıtmış oldu. Konser sonunda grup üyelerini tanıtan bir rock yıldızının sahip olabileceği bir sahne hakimiyeti vardı.

Ben seçim sonuçları açıklandığında, oy kullandığım 1995 yılından beri (muhtarlık seçimleri hariç) mutad olduğu üzere yenilmiş taraftaydım. Yani yine milli iradeye dahil olamamış, yine tecelliye yabancı... Boynu bükük ve kimilerinin yazıp söylediklerine bakılırsa statükocu, darbeci, vesayetçi, beyaz bir Güney Afrikalı olarak kaldım. Milli irade bu, başka şeye benzetmeyeceksin.

Reaksiyon Reformu

Anayasa değişikliklerinin içeriği hakkında çok yazılıp çizildi. Seçimden kim galip, kim mağlup çıktı meselesi de bol bol incelendi. İşte kumsalların Hayır’ı, milletin Evet’ine karşı, MHP’nin nihai olarak kime kayacağı belirsiz tabanı, Kılıçdaroğlu’nun seçmen kartı vs vs.

AKP hükümeti 367 sebebiyle Anayasa Mahkemesi’nin getirdiği bunalımı bir seçim zaferiyle ve bir sonraki Cumhurbaşkanı’nı halka seçtirmek yoluyla aştı. Ancak üniversitelerdeki türban yasağı konusundaki Anayasa Mahkemesi’nin kararını aşmayı olanaksız görmesi üzerine mahkemenin kompozisyonunu değiştirmeye karar verdi. Bu beklenmeyen bir sonuç değildi. Anayasa Mahkemesi’nin türban kararından sonra 2008 Şubatı’nda “Üyelerini tamamen ya da büyük ağırlıkla meclisin seçeceği bir Anayasa Mahkemesine yönelik bir değişikliğin bir ara gündeme gelmesi kimseyi şaşırtmasın.” diye yazdığımı hatırlıyorum. Bu işlerden çok iyi anladığımdan ya da kahin olduğumdan değil. Türbanın büyük bir siyasi kavganın en önemli sembolü olduğu açık olduğu için. Bu tespitin türban yasağına taraftar olmakla bir ilgisi olmadığı da umarım bu kadar açıktır. Laikçi dedektörlerinizi kapatabilirsiniz.

Erzincan-Erzurum hattında kopan fırtınada HSYK’nın savcı İlhan Cihaner’e kuşatma düzenleyen Erzurum savcılarının yetkilerini alması ise HSYK’nın yeniden tanzimini AKP açısından gerekli kıldı. Özellikle Cihaner’in yürüttüğü soruşturmadaki kimi dinlemelere bazı bakanların takılması ve ayrıca Cihaner’in Gülen cemaatine yönelik soruşturma başlatmasının önemi de, HSYK’nın Erzincan lehine tavır almasının bardağı taşıran son damlalardan biri olduğu kanısını güçlendiriyor.

Yeter Yetmez Bilemem

367 ve türban kararlarında Anayasa Mahkemesi’nin içtihatı çok eleştirilebilecek noktalar barındırıyor. HSYK’nın yapı ve işleyişi hakkında ise bugüne kadar olumlu bir şey söyleyene rastlamak pek mümkün olmadı.

Ancak AKP’nin getirdiği yargı reformu, daha özgürlükçü ve demokrat bir yargıya ulaşmak amacından uzak. Daha çok yargının canını sıkan kısmını dizginleme arzusu ön plana çıkıyor.

Böylelikle yargının demokratikleşmesi için iyi bir fırsat heba edildi. AKP kimsenin memnun olmadığı bir düzeni daha özgürlükçü hale getirmek yerine yargı üzerinde yürütmeye daha fazla söz hakkı tanımaya karar verdi. Hem kolayına geldi, hem de  ilerideki olası soruşturmaların ucunun kendisine dokunmasını ancak böyle engelleyebileceğini ve türban konusunu böyle çözümleyebileceğini düşündü.

Bunu yaparken de yargıda atamaları yapan dedelerden, kendilerini mahkum eden Alevi Yargıtay dairelerinden bahis açarak ve soy sop tartışmalarına göz kırparak yürütmenin yargı üzerinde nasıl bir tasarım gücünü elde edeceğinin de işaretlerini verdi.

Buna başkanlık sistemi tartışmalarını da eklersek ileri demokrasiden çok zaten otoriter olan rejimin yeni tarz otoriterliğini tartışacağız gibi görünüyor.

Elbette dünyanın sonu değildir ve tartışıyor olmak iyidir. Fakat Milli Şeflerden hazzetmeyenlerin Milli İrade Şefi’nin başkanlığının nelere gebe olduğunu düşünmesinde fayda var. Acelesi yok, zafer turlarından, teriniz kuruduktan sonra.

Tüm bunların askeri bürokratik vesayette açılan bir gedik olduğunu düşünmek mümkün olabilirdi şayet girilen yol başkancı çoğunluk blokunun geri kalana sadece göstermelik meclis sandalyesi vereceği bir müsamere olmasaydı. Hadi ben teşbihin şehvetine kapılıp abartıyorum diyelim. Bu risk hiç yok diyebilen var mı?