BirGün’den dört gazeteci, hapis cezası 10 yılı bulan ceza maddelerinden yargılanacak. Yani toplam 40 yıla kadar ceza alabilirler, o da ceza artırımı uygulanmazsa.

Neden?

Zamanın Fuat Avni’sinin tweetlerini haberleştirdikleri için.

(Aslında ceza istenen suçlama, “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek isteyerek yardım etme” ama sonuç değişmiyor.)

O dönem bu tweetleri neredeyse tüm basın kuruluşları haberleştirdi ama piyango BirGün’e çıktı.

Zaten iddianameyi hazırlayan savcı Murat Çağlak da gazetecilerin “FETÖ üyesi” olduğuna inanmadığından, yıllardır cemaat karşıtı haber yaptıklarını iddianameye eklemiş:

“Şüphelilerin örgüt ile hiyerarşik bağlarının olmadığı, geçmişte örgüt aleyhine çok sayıda haber yaptıkları anlaşılmıştır. Toplanan deliller uyarınca kast unsurunun takdiri mahkemeye aittir.”

Yani, ‘en yenisi üç yıllık sosyal medya paylaşımlarını içeren dosyayı raftan bugün indirmem gerekti ama yine de sorumlu mahkemedir’ diyor. Mahkemenin bu suçlamayı içeren bir iddianameyi reddetme lüksü varmış gibi…

İddianamede ayrıca, dört gazetecinin “Açık kaynak taraması ve havuz sorgulaması sonucunda herhangi bir FETÖ üyesi ile bağları olmadığı, ByLock kullanmadıkları, FETÖ bankalarıyla para alışverişlerinin olmadığı, MASAK incelemesine göre de maddi bağlarının bulunmadığının tespit edildiği” yer alıyor.

Ama yine de İbrahim Aydın, Barış İnce, Can Uğur ve Bülent Yılmaz İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde alt sınırı 5 yıldan başlayan hapis cezasıyla yargılanacak.

Aleyhlerindeki delil şöyle: “Örgütün algı faaliyetini yoğun yapmak.”

Savunmalarında da bahsi geçen örgüte karşı yapılmış birçok haber var, tahmin edileceği üzere.

Ancak somut deliller, ‘algı yönetimi’ gibi soyut bir iddiayı çürütemediğinden mantıklı argümanlarla bu iddianameye cevap vermek mümkün değil. Kaldı ki siyasi davaların hukuka veya Ceza Muhakemesi Kanunu’na uymak gibi bir derdi de yok, hiç olmadı.

Herkesin kanunu ve kavramı kendine.

Cumhurbaşkanının dün adli yıl açılışında bahsettiği adalet kavramının da bizim anladığımızla ilgisi yok: “…Zulüm ve haksızlık ile adaletsizlik eş anlamlıdır. Şayet insan adalet yerine zulüm yolunu seçiyorsa bunu kendi iradesiyle yapıyor demektir. Dolayısıyla bu iradeyi kontrol altında tutacak zihni ve fiili bir düzene ihtiyaç vardır. Nitekim toplumsal ilişkiler ve devlet uygulamalarıyla ilgili tartışmalarda hep adalet kavramının yattığını görüyoruz.”

Adeta yeni adli yıldan adalet bekleyenlere seslenmiş: Heveslenmeyin.