İsveç’te, sol azınlık hükümeti göçmen politikalarını dört maddede toparladı. Sosyal Demokrat Parti’yle Çevre Partisi’nin altı aydır birlikte yürüttükleri iktidar, üzerinde çalıştıkları bu politikaları, bir gazetenin tartışma köşesine gönderdi. Tartışma sayfasının editörleri uygun gördükleri bir zamanda, uygun gördükleri başlık ve ara başlıklarla oradan buradan kutu çıkartarak bu politikaları yayımladılar. Şimdi gazetenin tartışma köşesine ve diğer gazetelere değerlendirme yazıları geliyor. Muhalefet konuyla ilgili olarak görüşlerini açıklıyor.

İktidarsın ve fikrin geliyor. Gelen fikirle öyle mi yapsak böyle mi yapsak diye kıvranıp politika üretiyorsun sonra da bunu tartışmaya açıyorsun. Beşinci güç olan basını kullanıp acaba başkaları ne diyecek diye merakla bekliyorsun. Söylenenlere kızmıyorsun. “Güç bende” deyip politikanı hiç paylaşmadan yürürlüğe sokayım demiyorsun. Basınla ilişkini de “Herkes ve her kurum gibi sana ulaşmak için tartışma sayfasına yazı göndermeyi seçiyorum” diye yürütmüyorsun. Genel Yayın Yönetmeni arayıp gazete patronunu devreye sokup “Manşetten işi, şu başlıkla vereceksin” demiyorsun. Böyle naiflik olur mu?

Dagens Nyheter gazetesine gönderilen ve tartışmaya açılan hükümet politikalarına, sağ muhalefetten en sert eleştiri Merkez Parti’den geldi. Parti sözcüsü, hükümeti altı aydır bu konularla ilgili olarak bir politika üretsinler diye beklediklerini söyledi. Bu eleştirinin sert diye yorumlanmasının sebebi, açıklamadaki, sol iktidara “çalışmıyor, işini yapmıyor” göndermeleri oldu. Merkez Parti’nin basın sözcüsü “Biz, bu hükümetin altı aydır herhangi bir öneri sunmamasına şoke olduk. Şimdi de taraflarla oturup ‘Çay saatinde konuşalım’ deniyor” diye saldırdı.

Hükümetin açtığı tartışmaya, Malmö Üniversitesi Uluslararası Göç ve Etnik İlişkiler Fakültesi’nden Profesör Pieter Bevelander da yine Dagens Nyheter gazetesi aracılığıyla dahil oldu. Bevelander, yeni herhangi bir şey söylenmiyor dediği politikalar için İsveç’in Balkan Savaşı’ndan sonra yaşadığı büyük göç dalgasına benzer bir duruma hazırlanması gerektiğini hatırlattı. Profesör Pieter Bevelander, gazeteye “Suriye’deki çatışmalar sonrası beklenen en güçsüz grupları karışılamadık bile, gelmiş olanların eğitim seviyesi oldukça yüksek. Böyle olunca tutunmak için olanakları çok uygun. Benim görüşüm yeni gelenlerin çocuklarına yatırım için politika üretilmeli” açıklamasını yaptı.

Başbakan Stefan Löfven’in azınlık hükümeti de benzer şeylerin peşinde koşuyor. İsveç’e göçmen olarak son dönemde girmiş sığınmacılar için sol hükümet, öncelikle dil eğitimine yönelecek. Hükümetin önerisine göre İsveççe eğitimi şart ve bu eğitim staj imkânlarıyla desteklenecek. Aynı zamanda iş hayatında aktif olarak ayrımcılığa karşı önlemler alınacak. İkinci başlık göçmen ailelerin çocukları için getirilmiş. “İsveç’e göç etmiş çocuklara ve gençlere okullarda iyi eğitim almaları için destek verilecek. Çocuklar ve gençler İsveççe öğrenecek. Aynı zamanda anadillerini geliştirmeye devam ederken diğer temel derslerle bu gelişim paralel gidecek” deniyor.

Hükümet, üçüncü maddede her belediyenin yaşanan göçü karşılamada yardımcı olmasını istedi ve belediyelere planlama yapabilmeleri için olanaklar sağlanacağını taahhüt etti. Son maddede sivil toplumun anahtar bir rolü olduğu söylendi. Tartışma köşesinden “Sivil toplum bugün ülkenin çeşitli yerlerinde göçmenlerin tutunması için büyük girişimler yapıyor. Birçok insan göç edenleri iyi karşılamak adına yardımcı oluyor. Bizim ülkemiz en iyi bu şekilde çalışıyor ve derneklerin girişimlerine destek vererek göç karşılamasına daha uygun olmak için çaba göstereceğiz” diye duyuruldu.