Bir varmış bir yokmuş: Birileri bir ülke halkına 6 ay uyuyun demiş!..
75 yaşındaki dünyaca ünlü sanatçı Laurie Anderson.

Ve gökten düşen elmalar bilin bakalım nereye düşmüş?

Gençliğimizde bir Laurie Anderson vardı. Müthiş bir hikâye anlatıcısı, müzisyen. Aslında O’na tek bir tanımlama tam uymaz ya da tüm tanımlamalar uyar. Deneysel, elektronik, epik... Derinlerden gelen sesi ile bambaşka dünyalara alır götürür insanı. Alır götürür ve susuz geri getirir! Aklınızda deli sorular, sorgulamalar ve kopuk kopuk sayıklamalar... Ben hala bir insan mıyım dersiniz! Gözleriniz gördüklerinden, kulaklarınız duyduklarından utanır. Hep bir yerlerde bir savaş olmalıdır, hep bir yerlerde kadınlar kapatılmalı, hep bir yerlerde kadınlar bakamayacakları çocukları doğurmak zorundadır. Hep bir yerlerde iki genç birbirlerini sevdikleri için linç edilecektir. Bir yerlere siyanürlü altın, bir yerlere nükleer santral yerleştirilecektir. Her şey bir yana birileri sürekli silah yapacak, satacak, birileri de hep silah alacak ve ölecektir.


Bu hafta bir seyahat sırasında arabada müzik dinlerken birden Air (1982) şarkısı ile Laurie Anderson (75) karşıma çıktı. Gene aklımı başımdan aldı. Sanki yıllar öncesinden dile getirdiği kehanetlerinin gerçekleştiğini hatırlatıyordu. Yüksek sesle tekrarladım sözlerini “We are about to crash landing / Zorunlu iniş ile yere çakılmak üzereyiz” diyordu, “We are going down / Batıyoruz! / “Hep birlikte batıyoruz!”

Amerikalı performans sanatçısı, besteci, müzisyen, yönetmen, avangart sanatçı Laurie Anderson; hep çok katmanlı, çok enstrümanlı ve hep çok dolu. Müthiş bir hikâye anlatıcısı. Hep bir meselesi ve söyleyecek çok şeyi var. Bu yüzden de dinleyici için zorlu bir sanatçı.

Irak’ın Kuveyt’i işgali ile başlayan Birinci Körfez Savaşında (1991) tüm dünya ilk defa bir savaşı oturma odalarımızın koltuklarında naklen seyrettik. Hiç de utanmadık. Bağdat üzerinde, altı hafta süren hava saldırılarında 100 bin sorti yapılmış, 300 cruise füzesi kullanılmıştı. Laurie Anderson; Night in Baghdad/ Bağdat’ta Gece (1994) parçasında televizyonların başında izleyenleri hedef alarak “Hello Kaliforniya, orada havalar nasıl?” diyerek selamlamış, gökyüzünde havai fişek gibi kayan, siviller de dahil insanları öldüren binlerce sortiyi bir şov programı izler gibi izleyenlere bunun bir savaş olduğunu hatırlatmıştı:
Bağdat’ta gece/ Çok güzel/ 4 Temmuz kutlamaları gibi/ Bir Noel ağacı/ Bir yaz gecesinde ateş böcekleri gibi/ Size tam anlatamıyorum/ Çünkü yüzümde bu lanet olası gaz maskesi var.

Adil savaş var mı?

Anderson, bir dönem de FBI tarafından “milli güvenliğe tehdit” olarak ilan edildi. Bazıları Anderson’u bazen çok ileri gitmekle eleştirir, Anderson ise tam aksine yeterince ileri gitmediğini söyler.

Depresif ama sakin, kararlı ve mesafeli bir sesle, bazen fısıltılı, bazen bangır bangır şarkılarında, konuşur da konuşur Laurie Anderson. Dinlemeyi reddedemezsiniz! Her kelimesi, dopdolu bir beynin anaforundan, mangal gibi bir yüreğin içinden geçerek gelir. Tüylerim diken diken olur, soğuk su gibi çarpar yüzüme yüzüme. Hep kendimden utanırım onu dinlerken. O akar gibi seslendirilen lirik sözlerle öyle bir sorgulatır ki şaşarım hep… Nasıl bir dünyada yaşıyorumdur? Nasıl, neden ve neye uyum sağlıyorumdur?

İşte herkes gibi yaşayıp gidiyorumdur...

Bir yandan da sesi ve sözleri ile “ ... anne sözü dinler gibi sakin...” bir kapı açar içimde. Söze dökülüyorsa gerçeğe de dökülebilir! Her şey mümkün görünür. Kayıp giderim daha güzel dünyaların özlem ve hayaline, iyi kalpli, duyarlı insanlar ülkesine.

2021 yılında 74 yaşında verdiği bir Zoom röportajında sanatçı olarak insanların beynine yüreğine sızmaya çalışırız diyor. Beyninize girmeye kalkışan çok olmuştur da şu telaş içindeki dünyamızda kaç kişi yüreğinize girmeye çalışmıştır ki? Al yüreğim senin olsun Laurie Anderson...

Air parçasının da içinde bulunduğu sanatçının ilk albümü Big Science 1982 yılında çıkmıştı. Laurie Anderson’ın bu albümü; neredeyse kırk yıla yakın bir aradan sonra 2021 yılında tekrar çıkarıldı. Aynı albümde yer alan bir de O Süperman parçası vardır. Önce single olarak çıkmış, özellikle İngiltere’de çok tutmuş ve 1981 yılının “ilk on” listesine girmişti. O Süperman de aslında sanatçının müzik ve görsel imgelerle hazırladığı iki geceye yayılan sekiz saatlik bir gösterinin -United States- bir parçası idi. Küçük bir plak şirketinin isteği ile National Endowment for the Arts’tan aldığı 500 dolarlık destekle Anderson’un oturduğu loftta kaydedildi. Kaderin cilvesi olarak da 2017 yılında iktidara gelen Başkan Trump’ın bütçe planında ise sözü geçen destek kurumunun tüm bütçesi sıfırlanacaktı. Her şey nasıl da birbirinin içine geçiyor ve ne yaman bir kısır döngü ki, dünyanın dört bir yanında, dönüp dolaşıp aynı durumlar önümüze geliyor.

Anderson müthiş bir hikaye anlatıcısı. Kendi deyimi ile başına dayalı bir silahla anlatıyor hikayelerini. Ve Anderson’un sesini dinlerken, o silah sanki sizin de başınıza dayalı. Superman şarkısını; İran devrimi sırasında (1979) rehin alınan ve bir yıla yakın tutulan 54 Amerikalı diplomatın kurtarılması için yapılan Kartal Pençesi Operasyonundan (1980) esinlenerek yazdığını söylüyor. Tüm askeri operasyonlar, afili isimleri ile sizi coşturur ve sonunda ille de birilerinin öleceğini unutturur. Helikopterin çöle çakılması ile başarısızlıkla sonuçlanan operasyonda da sekiz asker hayatını kaybeder. Sanatçı, bir Süpermen olduğunu sanan Amerika’ya “yenilmez” olmadığını, çok övünülen silah sanayiinin, teknolojinin ve savaş makinalarının bizi kurtaramayacağını söylüyor. O her şeye yetişen, eli her şeye uzanan devletten “hep alan, hep alan el” diye bahsediyor. Sahte bir anne gibi bizi sözde kollayan, “upuzun elektronik petrokimyasal kolları” ile sözde sarıp sarmalayan askeri, silahlı, endüstriyel, mekanik devlet kucağına sesleniyor. Sanatçı bu sekiz dakikalık şarkısını bir dua olarak niteliyor. Jules Massenet’s Le Cid operasının açılış replikleri ile başlayan parça ve tüm albüm dokunduğu her şey ile sizi ikircikli bir labirentin içine çekiyor. Dün, bugün ve yarını da içine alan bir zaman diliminde yaşıyor ve hep değerini koruyor.

Gençlere göre fosil denebilecek yaşta ki bu şarkı (1981) bugün hala çok anlamlı. Dünya ne yazık ki ‘yenilmez’ olma arzusu ve ‘güç’ uğruna, kalkınma gelişme adına doğanın tahribine, silahlanma yarışı adına hala bizleri, tüm dünya mazlumlarını ‘kucaklamaya’ devam ediyor.

Margaret Atwood, 8 Nisan 2021 tarihli TheGuardian web sayfasında yer alan yazısında, 1981 yılında Anderson’ın O Superman şarkısını radyoda ilk duyduğu günleri anlatıyor. Atwood; 2021 yılında Big Science albümü ile tekrar sunulan eserin, tam da bu günlere uygun olduğunu söylüyor: “... hiçbir zaman şu anda olduğundan daha uygun olmamıştı. Bir dinleyin! Acil sorularla yüzleşin! Dondurucu korkuyu hissedin!”

Bir hafta önce, araba ile uzun yoldayız. Diz rahatsızlığım nedeniyle arka koltukta bacağımı uzatmış, dergi karıştırıyorum. Birden Laurie Anderson o hipnotize eden sesi ile konuşuyor. Ben en acil sorularla yüzleşiyorum ve o dondurucu korkuyu hissediyorum:

From The Air
“İyi akşamlar. Kaptanınız konuşuyor
Zorunlu inişle yere çakılmak üzereyiz.
....
Kaptanınız diyor ki: Başınızı dizlerinizin üzerine koyun
Kaptanınız diyor ki: Başınızı ellerinizin üzerine koyun
Kaptanınız diyor ki: Ellerinizi başınızın üzerine koyun
Ellerinizi kalçalarınıza koyun!
Heh heh
Kaptanınız diyor ki: Aşağı doğru iniyoruz, batıyoruz!
Hep birlikte düşüyoruz!
......
Ellerini gözlerinin üzerine koy.
Uçaktan atla!
Pilot falan yok!
.......”
Pilot yok???? Pilot mu yok???
Pilot yok!!!!