Bir ve Herkesin Tarihi*

İsyancı Yardımcı Komutan Marcos: Aralık'ta bir seher vaktiydi. Aralık ayında dağlar bu vakitlerde soğuk ve yağmurlu olur. Sis ağaçları sarar ve onlara yeni biçimler ve gölgeler verir. Ben orada öylece pipomdan çıkan dumanın yalnız başına yükselişini izliyordum. Sisin daha sonra gelip dudaklarımın arasından çıkan buluta bir sığınak olacağını, bu sırada yarı sis, yarı gölge bir şeklin oracıktaki ağacın arkasından belirip yorgun adımlarla yanıma geleceğini ve şöyle söyleyeceğini belki tahmin ediyordum: Bilgelik bir sürü şey bilmek ya da bir şey hakkında çok şey bilmek değildir. Ürperiyorum. Biraz soğuktan biraz sisten, ama en çok duyduklarımdan ve biraz da sarma sigarasını yaktığı kibritin bir anlık ışığında yaşlı Antonio'yu fark etmiş olmaktan. Böyle durumlarda her zaman yaptığım şeyi yaptım: Dizlerimi ovaladım, pipomu tüttürüp bilir bir edayla "mmmh" dedim. Yaşlı Antonio yanıma oturdu, sigarasını ağzının sol tarafına aldı ve mırıldanarak biçim, renk ve sıcaklık verdi... Bir ve herkesin tarihine.

İçinde zamanın olmadığı bir zaman vardı. Başlangıcın zamanıydı bu. Seher vakti gibiydi. Ne gece ne de gündüzdü. Zaman tam bunun gibi bir şeydi, ne bu ya da şu yana gidiyor ne bu ya da şu yandan geliyordu. Hiç ışık yoktu, ama karanlık da değildi. Bu, içinde dünyayı meydana getiren en büyük, ilk tanrıların yaşadığı zamandı. Yaşlılarımızın en yaşlısı der ki bu ilk tanrılar yedi tanedir ve her biri ikidir. Kadim olanlarımızın en kadimi "yedi"nin nasıl sayıların en kadimi olduğunu, yürüyebilmek için birin, daima iki olduğunu anlatır. İşte ilk tanrıların her birinin iki olduğunu ve yedi kat daha çok olduklarını söylemelerinin nedeni budur. Ve bu en büyük tanrılar bilgelik ve azametle yaratılmamışlardı. Aksine tanrılar küçüktü ve çok az şey biliyorlardı. Ama hem çok konuşuyor hem de birbirleriyle çok konuşuyorlardı. Bu ilk tanrılar sözcüklerden başka bir şey değildi. Hepsi aynı anda çok konuşuyordu ve hiçbiri diğerlerinden bir şey anlamıyordu.

Bu tanrılar çok konuşmalarına rağmen, çok az anlıyorlardı. Ama, nasıl ve nedendir bilinmez (!), hepsinin aynı anda sessiz kaldığı bir an geldi. Sonra içlerinden biri konuştu ve kendi kendine dedi ki biri konuşurken diğerlerinin konuşmaması iyidir, böylece konuşmakta olan duyulabilir ve konuşmayan diğerleri onu duyabilir, onların yapması gereken sırayla konuşmaktır. Birin içinde iki olan yedinin hepsi bunda anlaştı. Yaşlılarımızın en yaşlısı, bunun tarihimizdeki ilk anlaşma olduğunu ve yalnızca konuşma değil aynı zamanda dinleme üzerine bir anlaşma olduğunu söyler.

Tanrılar, hâlâ içinde gecenin, gündüzün, dünyanın, erkeklerin, kadınların, hayvanların ve eşyaların olmadığı bu seherin kuytularına bakınıyorlardı. Baktıklarında, bu seherin her yanının gerçekleri konuştuğunu ve tek başına hiçbirinin tüm kuytuları dinleyemediğini gördüler. Bu yüzden seheri dinleme işini bölüştürdüler, böylelikle o zamanki dünyanın, henüz dünya olmayan dünyanın onlara öğretmek zorunda olduğu her şeyi öğrenebileceklerdi.

Ve böylece ilk tanrılar birin gerekli olduğunu; onun öğrenmek, çalışmak, yaşamak ve sevmek için gerekli olduğunu gördüler. Ama onlar, birin evreni harekete geçirmeye yetmediğini de gördüler. İşte dünyayı meydana getiren ilk tanrılar, en büyük tanrılar böylece büyük ve bilge tanrılar haline geldiler. Bu tanrılar konuşmayı ve dinlemeyi biliyordu. Onlar bilgeydi. Ama bir sürü şey bildikleri veya bir şey hakkında çok şey bildikleri için değil, bir ve herkesin gerekli ve yeterli olduğunu anladıkları için.

Yaşlı Antonio gitti. Ben beklemeye devam ettim, deniz ve buğdayı bekler gibi bekledim, geleceklerini, çünkü zaten gitmemiş olduklarını bilerek bekledim...

Hoşçakalın

Acteal'i** unutmayın...

Bilgeliğin kökeni bellektir.

*Yardımcı Komutan Marcos'un Kasım 98'de gerçekleştirilen sivil toplum EZLN buluşmasının katılımcılarına hitaben kaleme aldığı bildiri.

**22 Aralık 97'de Chiapas Eyaleti'nin küçük bir köyü olan Acteal'de, Katolik yerlilerin duası sırasında, aralarında çocukların ve hamile kadınların da bulunduğu 45 kişi Kızıl Maskeliler adlı paramiliter bir örgüt tarafından katledildi. Öldürülenler, EZLN'nin davasına destek veren Las Abejas (Arılar) adlı barışçıl grubun üyeleriydi.

Not: Gezi'nin Yeryüzü Kardeşleri - Direnişin Arzu Coğrafyaları (Otonom Yayıncılık) kitabından alıntıdır. Okudum, etkilendim, paylaşmak istedim.