Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Ülkemizin hukuk çınarlarından Av. Veli Devecioğlu’nu 9 Haziran’da 87 yaşında yitirdik. “Veli Abi”mizdi o bizim! Dünyayı güzelleştiren eşsiz insanlardan biriydi…

Eski bir Cumhuriyet Savcısı idi. Mesleğini tanımlayan “Cumhuriyet” vurgusunu çok önemserdi. 1979’da Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü yapmıştı. Görevi sırasında cezaevi koşullarının iyileştirilmesi ve tutuklulara insanca davranılması için çok çaba gösterdi. Zaten dönemin Adalet Bakanı’yla ters düşmesinin nedeni de buydu. Özellikle Yılmaz Güney’e cezaevinde sağladığı rahat çalışma ortamı yüzünden Bakan’la arası açılmış ve görevini bırakmak zorunda kalmıştı…
Hümanist ve idealist bir hukukçuydu. İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) gibi önemli örgütlerin kurucularındandı. Yaşamı boyunca demokrasi ve insan hakları savunucusu olarak ülkemize büyük hizmetlerde bulunmuştu…

• • •

Veli Devecioğlu ile, 1965 yılında Trabzon’da Türkiye İşçi Partisi’ni kurduğumuz günlerde tanışmıştık. İlginç bir tanışmaydı doğrusu! Gümüşhane C. Savcı Yardımcısı olarak İl Merkezi’mize gelmesini hayra yormamış ve hayli tedirgin olmuştuk. Şaşkınlığımızı görünce, “Merak etmeyin çocuklar, sizi tutuklamaya değil kutlamaya geldim!” diyerek yüreğimizi serinletmişti. O da 1960’ların “Sosyalist Kaymakam”ı Yaşar Cankoçak gibi değişik bir kamu görevlisiydi. Bu görüşmede kendisinin “eski tüfek”lerden Şadi Baba’nın (Şadi Alkılıç) damadı olduğunu öğrenince çok sevinmiştik…

Aziz Nesin, 1967 yılında ziyaret ettiği Bakû ve Moskova’dan döner dönmez, Türkiye Komünist Partisi’ne kuryelik yaptığı suçlamasıyla gözaltına alınmış, İstanbul Emniyeti’nde sekiz saat sorgulanarak ağır hakaretlere uğramıştı. Veli Devecioğlu bu olayı duyunca, Gümüşhane’den hemen harekete geçmiş ve Aziz Nesin’i sorgulayan polisler hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu. Bu alışılmadık hukukçu duyarlılığı, Aziz Nesin ile Veli Devecioğlu’nun ölümsüz dostluğunun da başlangıcı olmuştu. İkili arasındaki dayanışma, daha sonra avukat-müvekkil ilişkisi biçiminde ölünceye değin sürdü…

Kapısı herkese açıktı. O yüzden de Gökdelen’in (Ankara Emek İşhanı) 11. katındaki bürosu, haksızlığa uğramış her kesimden insanın uğrak yeriydi. Sürgüne gönderilen öğretmenlerden Bismil’de ağalara direnen topraksız köylülere; hapse girmiş komünistlerden işten atılmış gazetecilere değin herkesin yardımcısıydı. Bir ceza avukatı olarak, belli başlı siyasal davaların da demirbaş emekçisiydi. TKP’den TBKP’ye, Nihat Sargın’dan Nabi Yağcı’ya, Aziz Nesin’den Doğu Perinçek’e uzanan çok geniş bir yelpazede müvekkilleri vardı.
“Kumpas davaları” başladığında rahatsızlığı ilerlemişti. Yine de kendini iyi hissettiği zamanlar, zahmetli bir yolculuğu göze alarak, Bozüyük’ten kalkıp Silivri’deki duruşmalara katılmaktan geri durmamıştı.

“Kontrgerilla”nın izini sürdüğü için 24 Mart 1978’de öldürülen Ankara C. Savcı Yardımcısı Doğan Öz’ün de avukatıydı. “Savcılık mesleğinin Kutupyıldızı” olarak gördüğü meslektaşından söz ederken duygulanır, nemlenen gözlerini kaçırmaya çalışırdı. Suçlu olduğuna kesinlikle inandığı bir “Ülkücü” tetikçinin -üstelik dört kez idam cezası almışken- Askeri Yargıtay’ca aklanmasını içine sindirememişti…


Olağanüstü vefalı ve özverili bir insandı. 12 Eylül döneminde eşimle birlikte Mamak’ta tutukluyken bizim de gönüllü savunmanlığımızı üstlenmişti. Davamızı Halit Çelenk izliyordu. Ama Veli Bey, tutuklandığımızı öğrenince, hemen Mamak Cezaevi’ne gelip eşimle bana vekâletname imzalatmıştı. Her hafta ziyaretimize geliyordu. Cezaevi görüşleri, avukatlar için bile çok yorucu ve katlanılması güç koşullarda gerçekleşiyordu. Avukat görüşüne gidip gelirken coplanıyorduk. Hele de cezaevi aleyhine bir şey söylediğimiz duyulursa, akşam sayımında bedelini ağır ödüyorduk. Veli Bey, onca itirazıma karşın, salıverildiğim güne değin hiç aksatmadan sürdürdü ziyaretlerini…
Uzun zamandır Bozüyük’te yatağa bağlı olarak yaşıyordu. Tüm hizmetini ise, ona gözü gibi bakan özverili yeğeni Fatma Güner görüyordu. Geçen yıl eşim Dr. Özen Aşut ve ortak dostumuz Remzi İnanç’la ziyaretine gitmiştik. Bir tür vedalaşmaydı bu. Son görüşmemiz olduğunu biliyorduk. Kıpırtısız oturduğu koltuğunda, bütün gün adeta gözleriyle konuşmuştu bizimle…
Şimdi Bozüyük’ün Kızılcapınar köyündeki gömütünde sonsuz uykusunu uyuyor.
Unutulmaz dostluğuna saygıyla...