AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başbakanlığı sırasında, 28 Mayıs 2013’te, toplumsal fitili ateşleyen bir konuşma yaptı. Gezi Direnişi’nden 3 gün önceydi. İfadeleri alkol üzerineydi. Sağlıkla başladı, din ile bitirdi. Cumhuriyet ile ödeşmeyi aradan çıkardı:

“Yazın bakalım nereye kadar yazacaksınız!”

“Yazın bakalım nereye kadar yazacaksınız. Bilim bunun zararlı olduğunu çok net ortaya koyuyor… Din doğruyu emrediyorsa din emrediyor diye karşısında mı duracaksınız?” Konuşmadaki en kritik nokta Atatürk ve İsmet İnönü’ydü:

İKİ AYYAŞ!

“İki tane ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasa sizin için neden reddedilmesi gerekiyor.” Atatürk’ün aksine İsmet İnönü’nün alkolle arasının pek iyi olmadığı biliniyordu. Erdoğan buna rağmen, bir referanstan yararlandı.

KURNAZCA ALINAN REFERANS

1932’de piyasaya çıkan kulüp rakısının etiketine gönderme yaptı. Etikette, 2 kişi oturmuş rakı içiyor, sohbet ediyordu. Birinin Atatürk, diğerinin İnönü olduğuna ilişkin şehir efsanesi vardı. Bundan yola çıktı. Gerçeği yansıtmıyordu. Etiketteki kişiler ile ilgili 2 muhtemel doğru vardı.

Biri onu tasarlayan, Türkiye’nin ilk grafikerlerinden İhap Hulisi Görey, diğeri yakın arkadaşı Fazıl Ahmet Aykaç’tı. Öteki rivayete göre ise afiyetle içenler, 31 Mart ayaklanmasını bastırmak için Selanik’ten İstanbul’a, Hareket Ordusu’nu ile gelen Muhsin Bey ve Türkiye’nin ilk maç spikeri Sait Çelebi’ydi.

SALGINI YÖNETEMİYOR AMA…

‘Gezi Parkı yerine Topçu Kışlası’ baskısının sürdüğü günlerde, etiket, bu hali ile de referanstı. 8 yıl sonra gündem başlıklarından biri yine alkol. Covid-19’u yönetemeyen iktidar, salgın ile birlikte kendi yönetimini tesis etme fırsatı kolluyor.

BUNLARIN SALGINLA İLGİSİ NE?

Baskıyı artırıyor, kirli işleri görünmez kılmak istiyor ve yaşam tarzına müdahale için alan açmaya uğraşıyor. ‘Kamuoyunun da gördüğü gibi’ salgının ne ‘128 Milyar Dolar Nerede?’ pankartının yasaklanması ne 1 Mayıs afişinin kaldırılması ne de alkol yasağı ile ilgisi var!

BAYİLERİ KAPATMAYA ZORLUYORLAR

17 günlük tam kapanma ile birlikte İçişleri Bakanlığı alkol satışı yasağı getirdi. Marketlere ‘içki satışı yok’ afişi asıldı, tekellerin açılmayacağı duyuruldu. Ancak 24 saat sonra, Türkiye Tekel Bayileri Platformu yasağın kaldırıldığı ilan etti. Ne var ki İçişleri Bakanlığı bunu doğrulamayınca, platform yeni açıklama yaptı: “Bayileri kapatmaya zorluyorlar.”

İktidar ve havuz medyası konuyu istediği yerden kuruyor: “Dünyanın başka yerlerinde de içki yasağı var.” Doğru, Güney Afrika ve Asya’daki gerici ve otoriter ülkeler de salgını fırsata çevirdi. Öte yandan Avrupa’da park ve meydanlarda toplu oturmak ve sosyalleşmeyi önlemek için içki yasak.

SİYASİ BİR ALAN!

Türkiye’de ‘içki’ özellikle 2010 yılından sonra siyasi bir hesaplaşma alanına dönüşü. Sahil şeritleri, mimari ve demografik olarak bozuldu, alkol itildi. Saat 22.00 sonrası satış yasağı getirildi. Reklam yapılması ve eşantiyon verilmesi engellendi. Karayollarında satış yasaklar kapsamına girdi.

VERGİLER ‘YASAK' DEMENİN BİR BAŞKA YOLU

Salgında, uygulamanın genişleyeceği hafta sonu yasakları ile birlikte anlaşılmıştı. Şimdi ‘tamamen yasak’ tartışılıyor. Vergiler ise ‘alkol yasak’ demenin bir başka yolu. Son 10 yılda, Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oranı, rakıda yüzde 443, birada ise yüzde 365 arttı.

Türkiye’de alkol kullanımının öncelikli bir toplumsal sağlık krizi yaratmadığı, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) güncel verilerinden görülüyor. Türkiye kişi başına yıllık 1.4 litre ile en az alkol içen ülkelerden. Verilerden de yasağın siyasi bir iklim ürünü olduğunu anlaşılıyor.

İktidar, topluma karşı kendine yeni bir cephe açtı. Kamuoyu bir ‘Suudi Arabistan modeli kurulması’ konusunda endişeli. Yasak çok tepki çekti. AKP ve Saray rejimi, tepkilerin yoğunluğundan, bu tip dayatma ya da modellerin rahatsızlık yarattığını görmüş olmalı.

Ortada henüz olgunlaşmamış bir meyve var.

Doğrusu, inanç eksikliği artışını gösteren veriler o meyvenin ham kalacağını da ortaya koyuyor. Son düzlükte, siyasal İslam modelinin, kapalı kapılar ardındaki ikiyüzlü tavrı benimsenecek gibi durmuyor. Kamuoyu o ikiyüzlü tutumu tartışmaya da son derece iştahlı.

“GİTTİĞİNİZ YERE KADAR YAZACAĞIZ!”

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Demokrat Parti (DP) başkanlığından ayrılınca, muhasip tarafından “İç çamaşırlarının parasını bile partiye ödettirdi” diye suçlanmış, 15 ayda 12 milyon TL harcadığı öne sürülmüştü. Mahkemeye sunulan faturalardan, kuru temizleme giderleri, iç çamaşırı ve minibarda içki görülmüştü.

Yasağın kamuoyunu rahatsız eden tarafları arasında çifte standart var. İçkiden toplanan verginin, 7 bakanlık bütçesinden fazla olduğunu çelişkilere ekleyelim! AKP çocukları, alkolün, uyuşturucunun gölgesinde yatarken faturalar havada uçuşup yurttaşın sırtına fahiş vergiler binerken, bir yasağa bir onu koyana bakmak lazım. Topluğumun gördüğünü önümüzdeki günlerde, daha çok göz önünde tutacağız.