Onur Bütün: Öncelikle kadınım ve bu kimliğimle yazıyorum. Bu ifadeyi kullanmam bile erkeklere oranla dezavantajlı olduğumuzun bir göstergesidir. Bizim görünür olma mücadelemiz hayatın her alanında sürüyor

Bir yazar iki kitap

FERYAL ŞENER

Onur Bütün, peş peşe iki kitapla okuyucularıyla buluştu: “Marx’ın İşçi Anketi” ve ‘Gülümsemeler.’ Biri araştırma/inceleme diğeriyse kısa öykülerinizden oluşan ilk edebiyat metni. Biz de Onur Bütün ile iki kitabını ve yazım süreçlerini konuştuk.

»Son bir ay içinde peş peşe iki kitabınız yayınlandı. Birbirinden farklı alanlarda metin üreten bir yazar olarak sizi; maden işçilerinin örgütlenmesi ve tarihi, işgal/özyönetim ve arkeoloji metinlerinizle tanımıştık. Şimdiyse “Marx’ın İşçi Anketi” ve ‘Gülümsemeler’ isimli iki kitabınızla tanışıyoruz. Kitaplarınızın yazım sürecinden söz ederek başlayalım mı?

Ağırlıkla sosyal bilimler, felsefe ve politika üzerine çalıştım. ‘Gülümsemeler’ ilk edebiyat metnim ve acemiliğimin sözü… ‘Gülümsemeler’ için acemiliğimi anlatan kelimeler ağzımdan döküldüğünde arkadaşlarım genellikle uyarıyor, “öyle deme!” diyorlar. Bense edebiyat metinlerini üretmenin meşakkatli bir süreç olduğunu ve öncelikle nitelikli bir okur olmanın kendim için en önemli sorunsal olduğunu düşünüyorum. Yöntemli öğrenmeyi, okumayı ve yazmayı seviyorum. Zamanımın çok önemli bir kısmını okumak üzerine gerçekleşen ritüellere ayırıyorum. Sosyal bilimlerde yöntem üzerine çalışmak, edebiyata geçişte mekanik bir zorluk olarak karşıma çıksa da son üç yılda neredeyse her gün bir öykü kitabını çalışarak okudum. O nedenle öykülerim, acemi ve çekingen bir yazarın kalemidir.

“Marx’ın İşçi Anketi” ise üç yıl önce Soma’da maden işçileriyle anket çalışması yaparken dostum Nadir Sevinç’in bana fark ettirdiği bir metindir. Unutulmuş, üzerine düşünülmemiş bir Marx metnini de çalışmak ve yazmak benim gibi bir kadına kaldı. Allahtan Marksistim… (Gülüşmeler!) İki yayınevim de yakın zamanlarda iki dosyamı kabul ettiler ve titiz bir çalışmayla bastılar.

» Kısa öykülerinizi kitapta üç bölümde toplamışsınız. Gülümsemeler, Yeldeğirmeni Öyküleri ve Tedirginlikler. Kitap hoş bir açılışla başlıyor ve kadınlar; güçlü, cesaretli, yalnız, hüzünlü, neşeli, kâğıt toplayıcısı, akademisyen, sevgili, anne olarak erkek egemen aklı sorgularken karşımıza çıkıyorlar. Bu yüzyılda kadın olarak yazmak sizin için ne anlam ifade ediyor?

Aslında birden fazla anlamı içeriyor. Öncelikle kadınım ve bu kimliğimle yazıyorum. Bu ifadeyi kullanmam bile erkeklere oranla dezavantajlı olduğumuzun bir göstergesidir. Bizim görünür olma mücadelemiz hayatın her alanında sürüyor. Yayınevi emekçileri içinde çevirmen, editör vb gibi pek çok kadın görürsünüz ama genel yayın yönetmeni kadın sayısı dikkat çekici biçimde azdır. Özgürleşen, politikleşen kadınların yaşadıkları, düşündükleri ve hissettikleri öykülerimin de temalarını oluşturuyor. Ayrıca yazı yazmak, aynı çağı yaşadığım ve tanımadığım insanlarla bağ kurma şansı veriyor. Bir anlam dizisini, akıl yürütme zincirini oluştururken okumayı ve yazmayı kullanmak, konuşmanın da etkisini artırıyor. Eğer çalışma nesneniz (yazmak) üzerinde düşünürken yöntem sorununuz yoksa ve disiplinler arası okumayı önemsiyorsanız, ürettiğiniz metinler de birbirini destekleyen yol arkadaşları haline gelebiliyor. Öykülerim de bu bağlamın birer tedirgin, neşeli ve umutlu yolcusudur.

»Bir yazar olarak ‘okumak üzerine’ yaptığınız vurgulara dergi ve gazetelerde yazdığınız yazılarda da rastlıyoruz. Biraz da bu konu üzerine konuşmak ister misiniz?

Benim için nitelikli okur her zaman ayrıcalıklıdır. Levi Strauss, Brezilya Kızılderilileri arasındayken, onu yazarken izleyen ev sahibi, kâğıdını kalemini alıp harflere benzeyen bir şeyler çiziktirip, bunları Strauss’un ‘okumasını’ ister. Brezilya Kızılderilisi için, O’nun harfleri kadar anlamlıdır çiziktirdikleri. Okumak ve yazmak, okur ve yazar bu bağlamda eşitlikçidir. Türkiye’de ‘okur araştırmaları’ yalnızca kitap satış oranları üzerinden değerlendirilerek yapılıyor. Yazarların önemli kısmı da okumuyor. Düzenli okuyanlarınsa yazacakları tema/konu üzerine çalışırken olanakları çok kısıtlı. Nitelikli kitaba ulaşmanın tek yolu nitelikli okurun varlığıdır. Eleştirinin durumuysa yok olmaya yüz tutmuş bir canlı varlığın yalnızlığına benziyor. Bir kitabın üretim süreci, insanın yeniden üretim sürecinin önemli veçhelerinden biridir. Bunların dışında tefekkür, hayal kurma, oyun oynama vb becerilerimizin desteklenmesini sağladığı için okumayı seviyorum, okumak üzerine de sık sık düşünüyorum.

»Biraz da “Marx’ın İşçi Anketi” üzerine konuşalım mı?

Hiç sormayacaksınız sandım. Bir söyleşide iki kitap konuşmak ve bunu sizin yazmanız da zor ama ne yapalım. (Gülüşmeler!) Kitabımın tam adı; “Marx’ın İşçi Anketi Üzerine Bir İnceleme”. Marx’ın 101 soruluk İşçi Anketi, 1880 yılında Fransa’da yaklaşan genel seçimler için bizatihi kendisi tarafından hazırlanmış. 1970 yılında Genç Sinema Dergisi anketi broşür olarak basmış. Biz de 1970 yılında basıldığı gibi, kitabın sonuna soruları boşluklu olarak koyduk, okuyanların soruları çözebilmesini sağlamak istedik. Bu sorular niçin hazırlanmış, Marx kimlerle çalışmış, soruların yöntemi nedir, 1880 konjonktüründe neler oluyordu ve Marx işçi sınıfının nasıl bir özne olduğunu araştırırken bize ne anlatıyordu, gibi sorular üzerinden çalışmamı hazırladım. Soruların güncelliği bizim açımızdan en önemli sorunsalı oluşturuyordu. O nedenle kitabı sendikalar, siyasi örgütler, iş güvenliği uzmanları ve iş hukukçuları ilgiyle okuyorlar. Aslında ben Marx’a sadece aracılık ettim, umudum onun metninin okunması, üzerine düşünülmesi ve soruların güncellenerek pek çok işkolunda uygulanabilmesidir.

1880 yılında Fransa’da İş Yasaları, çalışma ilişkileri daha yeni yeni düzenlenirken Marx fabrikayı çok iyi incelemiş. Sorular dört bölümden oluşuyor. Sırasıyla; işçi sınıfının nicel özelliklerini (sayı, yaş, cinsiyet ve istihdam şartları bakımından) anlamaya dönük soruların ardından, işyerinin coğrafi konumundan işin örgütlenişine ve işyerindeki fiziki şartlara kadar emek sürecinin temel özellikleri anlamaya çalışmıştır. Marx, Fransız sosyalistlerini sınıf içerisinde günlük çalışma yapmaya yönlendirmek üzere, öncelikle işçi sınıfının çalışma koşullarının bilgisine sahip olmalarını sağlayacak sorular hazırlamıştır. İkinci bölümde çalışma saatleri, mesailer, ulaşım gibi kapitalist sömürünün o dönem için önemli olan mutlak artı değer üretiminin koşullarını sergilemeye çalıştığı sorulardan oluşmaktadır. Üçüncü bölüm ağırlıklı olarak sözleşme koşulları ve ücretlerle ilgili soruları içeriyor. Dördüncü bölümdeyse, işçilerin yüz yüze bulundukları koşulların iyileştirilmesi için yürüttükleri mücadeleyle ilgili sorular yer alıyor. Türkiye’de ve Dünyada işçi sınıfı üzerine düşünen herkesin Marx’ın ‘İşçi Anketi’yle karşılaşmasını bu nedenlerle çok önemsiyorum.