MEHMET ÖZÇATALOĞLU Yazı işçiliği zordur. Sözcükleri özenle seçmek, onları belli bir düzende dizmek yorar insanı. Hele bazen o bir sözcüğü arayıp bulmak, bulunca doğru yerine koymak… Uykusuz geceler, mahmur sabahlar hep bunun için işte. Bir de yazılanı değerlendirip yazmak var. Dikkatli bir şekilde okuyabilmek, okuduğunu yorumlayıp yazıya dökebilmek… Bu da farklı bir emek… Tufan Erbarıştıran’ın […]

Bir yazar yüzlerce öykü ve bir kitap!

MEHMET ÖZÇATALOĞLU

Yazı işçiliği zordur. Sözcükleri özenle seçmek, onları belli bir düzende dizmek yorar insanı. Hele bazen o bir sözcüğü arayıp bulmak, bulunca doğru yerine koymak… Uykusuz geceler, mahmur sabahlar hep bunun için işte. Bir de yazılanı değerlendirip yazmak var. Dikkatli bir şekilde okuyabilmek, okuduğunu yorumlayıp yazıya dökebilmek… Bu da farklı bir emek…

Tufan Erbarıştıran’ın Dorlion Yayınları tarafından yayımlanan “Suzan Samancı’nın Öyküleri Üzerine Bir Deneme” adlı kitabı da böylesi bir örnek. Kitabı yazma nedenini açıklama niyetiyle şunları söylüyor yazar: “Kitabı hazırlarken yazarın öyküleri üzerine düşünsel anlamda değerlendirme yapmaya çalıştım.”

Erbarıştıran, Suzan Samancı kitaplarının iliklerine dek girmiş. Yazdıklarında bunu görebiliyoruz. Bir noktada, Samancı’yı Aytmatov’la da benzeştiriyor. Samancı’nın öykü kahramanlarının da Aytmatov’unkiler gibi öne çıkmadığını, okurun belleğinde yer edecek karakterler olmadığını söylüyor. Ve ikisinin de ortak noktasının doğa sevgisi olduğunu belirtiyor. Yine öykülerin bir diğer ortak yanının da yalın, akıcı ve duru bir dille yazılmış olduklarını ekliyor.

Eleştirmen, yazarın öykülerini toplumcu-gerçekçi öyküler olarak niteliyor ve bu tür öykülerde renk-ses-koku-korku duyarlığının bilinçli kullanılması gerektiğini ifade ediyor. Ardından da ele aldığı öyküleri bu başlıklar altında değerlendiriyor. Kitabın geneline bakınca incelikli bir çalışmanın ürünü olduğu söylenebilir. Onlarca hatta belki de yüzlerce öyküyü okuyup içerisinden ele alınacak örnekleri belirleyip onların da içerisinden tümceleri cımbızlayıp göstermek hafifsenecek bir emek olmamalı.

Kitap nesnel bir değerlendirme amacıyla yazılmış olsa da öznellikten de kurtulamamış. Suzan Samancı adını öne çıkarmak için gayret gösterilmiş havasını sezdim. Özellikle İnci Aral’la yapılan kıyaslamada bunu görebiliyoruz: “Suzan Samancı, bir kadın/yazar olarak inat ve ısrarla, toplumcu gerçekçi çizgisini, bozmadan, bu alanda kendisini sürekli yenileyerek sürdürmektedir. Onun kitaplarında kadını yılgın, ezik, kimsesiz görürsünüz ama merceğinizi biraz daha inceltirseniz ortaya farklı bir tablo çıkacaktır. İnci Aral ise bütün kitaplarında kadını bir yılkı atı gibi başıboş dolaşan, ayakları yere bas(a)mayan, zavallı, elinden hiçbir şey gelmeyen bir yaratık olarak gösterir…” İnci Aral’a nasıl geldi söz anlayamadım burada! Sadece örnekleme yapılmak istendiyse başka yazarların adı da anılmalıydı.

Erbarıştıran, kitabın sonunda ‘Eleştiriler/Öneriler’ başlığı altında yazara öneriler de sunmuş. Eksik gördüğü yanları ortaya çıkarıp bırakmamış. Siyaset dünyamızdan alışageldiğimiz bir muhalefet anlayışı gibi değil yani. Olması gerekeni de söylemiş: “Kendisinin bundan böyle dikkat etmesi gereken temel nokta şudur. Bir yazar olarak ülkenin belirli bir bölgesini değil, ülkenin tamamının geleneklerini, çeşitli inançlarını, sorunlarını ve yaşam biçimlerini de öyküleştirmelidir. (…) Yerel kültürü evrensel değerlere taşımalıdır…”

“Suzan Samancı’nın Öyküleri Üzerine Bir Deneme” adlı kitap çokça karşılaştığımız bir tür değil. Temennim bu tür örneklerin çoğalması ve okura, eleştiri/inceleme yazmak isteyene yol göstermeleridir.