Meclis yine açıldı. Yazık ki her geçen gün kalitesi düşen bir kitle yönetiyor memleketi. Saptamam yanlış… Keşke Meclis’in böyle bir işlevi olabilseydi. Eğer Meclis, halktan aldığı yetkiyi kullanacak birikime, cesarete sahip olsaydı, Haziran seçimlerinden sonra padişahı bir kenara iter ve görevini yapardı. Demokrasiye ilk ihanet vekillerden geldi. Tek adam düzenine boyun eğdiler. Bir kez bile kendi iradeleriyle davranamadılar. O gün vekil olup, şimdi dışarıda kalanlar dövünüyordur muhtemelen. Eh birinin adamı olursan, durum bu olur…

Meclis ülkenin en büyük yalan ortamını hazırlıyor. Hukuksal, anayasal gerekçelerle insanları yalancılığa teşvik ediyor. 12 Eylül faşizminin içerikten yoksun, anlamdan uzak, sığ yemin metnine zorla iman ettiriliyor vekiller. Vekil olmak için ilk koşul ‘yalancılık’! Adam ne Atatürkçü, ne demokrat, ne devrimci… Zorla yemin ettiriyorsunuz… Kadın ne Türk, ne milliyetçi zorla yemin ettiriyorsunuz ona… Bir sosyalist için o metin faşizmin belgesidir…

İnsanları kendi gibi olmak yerine, tornadan çıkmış biçimde üretmeye çabalamanın anlamı ne? Ya da bugüne dek bu yöntem ne sonuç verdi de hâlâ ısrar ediyorsunuz? Bu dayatma yarın yobaz, siyasal İslamcıların elinde bir koz olacak. Evren, Türk-İslam sentezini Özalizm olarak dayattı topluma. Sonuç; toplum ne doğru dürüst ‘Türk’ oldu, ne doğru dürüst ‘İslam’ oldu! Ama elbirliğiyle yalancı ve hırsız yaratmayı başardılar… Bugün eserleri ortada… Hanedan oluştu, Saray kuruldu… Sıra, düzenin adının değişmesinde…

Olaylar arasında ince bir bağ vardır ve bunu görmezseniz toplumu anlayamazsınız. Özel harekâtçıların duvar yazısı olarak Kürt bölgesinde kullandığı dil, Meclis’te yemin olarak yazılı dille aynıdır. Buradan barış çıkmaz, dostluk çıkmaz, kardeşlik çıkmaz… Kürtler öldürülerek tükenmez, bir halk yok edilemez… Türk olmayan kişilere zorla ‘Türk’ dedirtmenin anlamı ne! 90’larda olduğu gibi, yine yüreklerde kopuş hızlanıyor. Artık birbirinin acısına üzülmeyen insanlar yaratıldı…

Zana’nın yemindeki tutumuna gelince… Benim gençliğimde risk alarak Meclis kürsüsünde edilen o yemin, uzun yıllar konuşuldu ve tarihsel bir not olarak belleğe kazındı. Doğru muydu, ayrı bir tartışma. Faşizme bir başkaldırıydı. Ama hâlâ o günlerin acısı sürmekte ve belki o gün ilk kez bir fırsat yakalanmışken, çok uzun zaman solda bir buluşma olanağı kaçtı. SHP ortadan kalktı ve koyu milliyetçi Baykal CHP’si yaratıldı. Aynı Baykal ve Zana yine karşılaştı…

Bu kez durum çok başka! Artık Zana öyle demiş ya da dememiş, Baykal dışında kimse pek takmıyor. Toplumda herkes ‘öteki’, esas bugün laik ve sosyalistim demek beceri işi. Ya da RTE saltanatına karşı durmak. Oysa yemin metninde ‘Büyük Türkiye halkı’ diyen Zana da, bunu beğenmeyen Baykal da RTE ile hiç uzak değil. Zana’ya sorulması gereken şudur: “RTE’nin Kürt sorununu çözeceğine hâlâ inancınız var mı? Varsa bunun delili nedir?” Bir soru da Baykal’a: “Her koşulda yardımına koştuğunuz RTE’nin Anayasa’ya bağlı kaldığına inanıyor musunuz? Yoksa gücünüzün yettiğine mi kabadayılık yapıyorsunuz?”
Yemin nedir? Söz vermektir. Bunun için bir kutsala gereksinim duymaz gelişkin insan. Eğer, kişi kendi değerlerini yaratmış, bir ölçü edinmişse; takındığı her tutumun, söylediği her sözün ardında durur ve bunun bedelini öder. Madem yemin bir söz vermedir ve kişinin kimliğini belirler, o halde şunu sormak hakkımız: “İnanmadığı metni okumayan ya da inandığı biçimde değiştiren Zana mı daha dürüst, yoksa laik, demokratik ve Kemalist düzene inanmadığı halde, amacını gizleyerek, kişiliğini ayaklar altına alarak bu yemini edenler mi daha dürüst?”

Artık ikiyüzlülüğü bırakma zamanı değil mi?
Yasakların, baskının insanları dize getirmediği, tersine büyük tepkilere neden olduğu ve bu dikta düzenini doğurduğunu görmüyor muyuz? Artık dünya değişti, her yanda terör var. Nedeni sadece terörü uygulayanlar mıdır? Bu korkunç kapitalizmin, insanlara hiçbir yaşam olanağı sağlamayan bu tüketim çılgınlığının; giderek meczuplar yarattığı ve insanları ilkelliğe, milliyetçi/dinci savrulmalara taşıdığını göremiyor muyuz? Sığ kimlik tartışmaları, insan onurunu ayaklar altına alıyor… Hoş, toplumlar böyle bir arayış içinde mi ondan da emin değilim!
Asıl ardına düşülmesi gereken soru şu;
“Hangi yemin namussuz birini namuslu kılar? Hangi yemin hırsızı, katili, yalancıyı aklar? Hangi yemin gerçeğin yerini alır?”
Gelin gerçeği konuşmaya başlayalım…
Zana, Baykal, RTE…
Zana’yı yemindeki tutumundan dolayı eleştirmek ahmaklık. İnanmıyor ve yemin etmiyor. Ama siyaseten çok ağır eleştirileri hak ediyor. Padişaha hâlâ güveniyor. Aylardır süren savaşın nedeni ne acaba?
Baykal, tüm siyasi hayatı boyunca geçici Meclis başkanı olmak dışında hiçbir ödül edinemedi. Bin yaşında, hâlâ bu görevden mutluysa diyeceğim yok. Oysa ortada ne laiklik var, ne devrimler, ne milletin bölünmez bütünlüğü… Acaba payını düşündüğü oluyor mu hiç?
Ve RTE…
Yazık ki içlerinde en başarılı olan o… Hepimize kıs kıs gülüyor…
Müstahak demek istemiyorum ama…
Kabahatin büyüğü de senin be kardeşim!