Bir yemin verdim ki dönemem!

Gerçeğin ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.

Bendenizin sizlerce malum olmayan bir ¨hakikati¨ bulunuyor.

Değil mi ki, bu dünyada bütün gerçekler önünde sonunda ortaya çıkıyor, o hâlde artık sizden saklayamam: Ben Kraldan Çok Kralcı’yım.

Bunu bilhassa solcu dostlarıma söyleyince, güreşe alışmış horoz gibi ibiğini derhal düşürüp kaş çatarak efelenmiyorlar mı, artık bıktım.

Siz öyle yapmayın, rica ederim, hele lafın istikametine dikkat ediniz.

Kanada vatandaşı olmak için çıkılan o uzun yolculuğun sonunda, eğer bir eliniz yağda ötekisi balda değilse binbir zahmetle türlü sıkıntıları aşıp nihayet vatandaşlık belgesinin verileceği gün bir törene davet edilirsiniz.

Orada bir hakimin karşısında, eğer inancınız varsa kutsal kitap üstüne el basıp, yoksa sağ elinizi yüreğinizin üstüne koyup yani sizi vicdanınızla baş başa bırakacak biçimde, bu ülkenin 487 yıldır monarkı olan İngiliz Kraliyet ailesine, tabii en başta şimdiki Kraliçe II. Elizabeth’e bağlılık ve hayatınız boyunca hizmet sözü vereceksiniz; bu mecburidir.

Ben uzun yıllar önce verdim; sözümü de tutarım.

Latincesiyle, Pacta Sunt Servanda, yani ahde vefa diye bir şey var.

Madem söz verdin, söz vermek hiçbir şeye benzemez.

Dahası, Çerkes asıllı olduğumdan, ¨Haynape¨ diye bir terbiye ve âdab örfüne bağlı olarak, sözümü tutmazsam pek fazla haynape olur…

37 milyonluk bu göçmen ülkesine gelip vatandaşlık almak ve cebine pasaportu koyup sonra kendi ülkesinde hava atmak için Kraliçe’ye yalandan sadakat yemini edenlerin çoğu ne dediğini bilmiyor.

Bu yemin meselesini de sanırım ¨formaliteden bir şey işte canım, söyle, geç git¨ zannediyorlar. Sonra ¨cehennemlerde diliniz yanacak!¨ demedi demeyin...

Yemin verip pasaportu alınca binanın kapısında unutuyorlar.

Ben unutamam, bir yemin verdim ki dönemem

Rahmetli besteci Kayahan’ın şarkı sözleri aklıma gelir!

İşte o yüzden Kanada’da İngiliz monarşisinin her şeyi beni ilgilendiriyor; bir emir mi verecekler diye alesta bekliyorum.

Sanırsınız ki 007 James Bond Kraliçe’den talimat alacak!

Hoş, şimdiye kadar Kraliçe beni arayıp, ¨Evladım, bir bardak çay verir misin?¨ bile demedi, olsun belki bir gün der.

Bunlar benim her şeyle hasbi geçen, uslu durmayı bir türlü becerememiş aklıma ait fuzuli senaryolar; siz aldırmayın.

Ben size asıl İngiliz Monarşisinin Kanada’daki temsilcisi, Kraliçemizi temsil eden Genel Validen bahsedecektim; kulağı tersinden gösterdik.

Kraliçe’nin buradaki temsilcisi Genel Vali adını alır. Kanada’nın 10 eyaleti ve 3 özerk bölgesinde devleti temsil eder. Anayasal monarşik bir federal devlet olan Kanada’nın parlamentosu, başbakanı, kabinesi ve ayrıca her eyaletin başkan seçilmiş yöneticisi, mini hükümet kabineleri bulunur; biraz karışık, fakat sakın telaş etmeyin, tıkır tıkır işliyor.

Genel Vali, eğer Kraliçe burada olsaydı ne yapacaktı ise, işte onları yapar.

Başkent Ottawa’daki Genel Vali ikâmeti, Rideau Hall adıyla bir bina, mütevazi bir yerdir; şaşalı saray gibi değil.

Orada en son göreve, Başbakan Trudeau’nun önermesiyle, II.Elizabeth’in atadığı, 4 yüzyıldan beri sıralarsanız 72'inci Vali olarak bir kadın astronot, bilim insanı Julie Payette getirildi.

Payette'in uzay görüp geçirmişliği anlaşılan idareci olmaya yetmiyor ki, kısa sürede Vilayet Binasında çalışanlara taciz, hakaret ve baskı uyguladığı haberleri yayılınca görev süresini tamamlayamadan istifa etti; yerine vekaleten başkası atandı.

Astronotun yaptıkları İngiltere ve kraliyet aleyhtarı olan cumhuriyetçi siyasal kesimlerin eline koz veren bir fırsata kısa sürede dönüşecekti.

En ünlü sloganları, ¨Biz arı mıyız? Kraliçeye ihtiyacımız yok!¨ biçiminde okunan cumhuriyetçiler henüz parlamentoda değil; olsa fena mı olur, bence olsun.

Açıklık iyidir, İttihatçılar gibi gizli gizli dalavere çevirmeye gerek yok.

Cumhuriyetçiler siyasal anlamda, Kraliçeye bağlılık yemini verip vatandaş olan, yani seçme-seçilme hakkı kazanan 3'üncü Dünya ülkelerinden gelenlere yönelmiş bulunuyor. Hint ve Çinli göçmenlerden taraftar toplamak temel stratejileri; yoksa beyaz, AngloSakson Avrupalı seçmenin kolayca anti-monarşist olmayacağını da biliyorlar. Karşılarında ise 1970’de kurulmuş olan Kanada Monarşist Partisi var, parlamentoda doğrudan yer almıyor ama meclise girmiş partilerin içinde, sol-sağ parti demeksizin hepsinden destek görüyor.

Ara sıra, bazı bazı, bu iki keskin taraf birbirlerine giriyor; gazetelerde polemik yazılarıyla tabii.

Şimdilerde, uzay gezgini eski kadın valinin kişisel tavırlarından dolayı, ¨İşte kralcılık böyle bir şeydir¨ diyen karşıtlarıyla destekleyenleri arasında söz düellosu yine başladı.

Ciddi bir yayın organı, Montreal Gazette’nin kadın köşe yazarlarından Lise Ravary, geçen gün, sıkı bir yazı döşendi; apaçık ilan etti: Kraliçe ve Monarşimizi, kişisel hataları olan genel valiye rağmen savunuyorum, diyordu.

Ravary dünyadaki en iyi parlamenter demokratik siyasal sistemlerin başında kraliyetle temsil edilen ülkeler olduğunu savlayarak, Danimarka’yı, Norveç, İsveç, Belçika, Hollanda, Japonya, İspanya ve tabii Avustralya-Yeni Zelanda ile birlikte Kanada’yı örnek devletler diye göstermekteydi.

İspanya hariç bu devletlerde asla askerî darbe olmadığına dair verdiği örnek biraz cılızd��, herhangi bir siyasal bilgiler fakültesinde olsa sınıfta çakardı; ayrı mevzu…

Tabii merceğini AngloSakson ve gelişmiş Batı ülkelerinden ayırmıyor.

Umman, Katar, Kuveyt, Tayland, Tonga, Brunei, Bahreyn, Malezya, hele hele mazallah Suudi Arabistan gibileri görmezden geliyor.

Avrupa’daki küçük Andorra, Monaco, Liechtenstein gibi kasaba krallıklarını da unutuyor.
Bir de Ürdün Krallığı var ki, şimdi lafımı toparlamanın zamanı geldi:

Arap ülkeleri arasında en İngiliz olanı Ürdün’de, kraliyet muhafızları sarayı ve aileyi koruyan, ta eski Çerkes Memluk Devletinden kalma töre ve törenleriyle bildiğimiz, Çerkes muhafızlar değil midir?

Geldiniz mi şimdi lafıma; ben boşuna yemin etmedim…

Yoksa Kayahan’ın şarkısında dediği gibi ¨Cehennemlerde yansın bu dilim, bir yemin ettim ki dönemem...¨