Bir Ege kasabasında yakıcı kış güneşine yüzümüzü dönerek yeni bir yılın gelişini bekliyoruz. Yazları tatilcilerin doldurduğu sokaklar...

Bir Ege kasabasında yakıcı kış güneşine yüzümüzü dönerek yeni bir yılın gelişini bekliyoruz. Yazları tatilcilerin doldurduğu sokaklar bomboş uzayıp gidiyor. Doğa başka bir mevsimde tanık olamayacağımız değişik bitkilerin önümüze çıkarttığı sürprizlerle dolu. Donmuş yeşillikler arasından çıkıveren rengârenk çiçekler, limon ve mandalina ağaçlarının yalnız ve davetkar kokuları ve üşüme duygusunu kışkırtan koyu mavi bir deniz geride bıraktığımız yılın dekoru gibi göz alabildiğince uzanıyor. Bir kış bahçesinin sessizliğinde geçmişi ve geleceği düşünüyoruz.

2007 Dünya için de ülkemiz içinde pek parlak bir yıl olmadı. Klişe bir saptama olarak görülse de eşitsizlikler, savaşlar, yoksulluklar devam etti. Yılın son günlerinde bir suikasta kurban giden Benazir Butto"nun ölümü Pakistan"a bir "iç savaş" ve yeni acılar vadediyor. Irak yine ölümler ve insani dramlarla anılacak gibi görünüyor. İsrail bitmek bilmeyen bir savaşın öznesi olmayı sürdürecek. Özetle Orta Doğu için değişen pek bir şey olmayacak.

Afrika açlık ve yoksullukla; Asya sınırsız emek sömürüsüyle yoluna devam edecek. Gelişmiş batı ülkelerinde ise emeğin sosyal haklarındaki kısıtlamalar; etnik ve cinsel ayrımcılık devam edecek. Bütün bu, insan olmak için karşı çıkılması gereken olmazsa olmaz kötülükler devam ederken, dünyanın küresel bir köye dönüştüğü, kapitalizmin büyük bir değişime öncülük ettiğini söyleyen teoriler ortalıkta dolaşmaya devam edecek. Üstelik insanlığın ortak sorunları olan çevre kirlenmesi, küresel ısınma, doğal afetler, AİDS gibi salgın hastalıklar küreselleşirken yeni bir dünya hayalini bastırmanın düşünsel silahı olarak "neo-liberalizme övgü" devrede olmaya devam edecek.

Bizim ülkemiz açısından da değişen bir şey yok aslında; "dünyanın hali gibi halimiz." Yüzyıldır kesintilerle devam eden bir sorunu ve onun yarattığı "savaş halini" hâlâ çözebilmiş değiliz. Sınır içi operasyonlara bir de sınır dışı operasyonları ekleyerek toplumsal ve etnik kökleri olan bir sorunu çözmeye çalışıyoruz. Kandil Dağı"na düşen her bomba İstanbul"un varoşlarında bir arabayı yakıyor. Sorunun bütün ülke sathına yayılmış olduğunu anlamıyoruz.

İktidarı inançlarından daha fazla seven; imanları yerinde sayarken servetleri artan "yeni bir sınıfın" yükselişini ve nedenlerini anlamak yerine başların daha sıkı sıkıya bağlanmasından bir "korku" türetmeye devam ediyoruz. Bir yüzyıllık çözemediğimiz problem daha. Bu kez araçlar biraz daha "demokratik" davetleri protesto, törenleri boykot, bol bol demeç.

Barışı, insan haklarını, özgürlüğü, demokrasiyi "teröristlere" kaptırmış bir ülke olarak insanlara "hayatlarında tatmamış oldukları acıları tattırmak için" ekran başında teknolojinin son harikası gözleme uçaklarının belirlediği hedeflere düşen bombaların yaşattığı acılardan gurur duyuyoruz.

Operasyon yapmak için "onay" aldığımız, istihbarat paylaştığımız emperyalistlerin hemen yanı başımızda uzanan topraklarda yaratmış olduğu yıkımın hiçbir vicdani utancını yaşamamanın onursuzluğu, sorumlu olmadıkları bir utanç olarak ezilenlere kalıyor.

Elbette her şey bu kadar kapkaranlık değil; sadece Gramsci"nin dediği gibi "aklın kötümserliği iradenin iyimserliği" ihtiyacımız olan. Barış, demokrasi, özgürlük, insan hakları, sömürüşüz bir dünya gibi kavramları "terörist" olarak itham edilme riskine karşın sıkı sıkıya savunan insanlar da var dünyada ve bu ülkede. Üstelik inançlarını iktidar nimetlerinden daha fazla severek yapıyorlar bunu, bedelini ödeyerek yalnızlaşarak yapıyorlar.

Bir Ege kasabasında kış güneşi, dil, din, ırk ayrımı yapmadan herkesi ısıtıyor. "Bu güneş bütün insanlığın üstüne doğsun" isteyen, bunu yürekten isteyen herkes için hoş geldin yeni yıl.