Hayalperest, son bir kez olsun yakınlarına onu güzel hatırlayacakları bir anı bırakabilmek için geçmişinden gelen suçluluk duygularıyla beraber yola çıkan bir adamın, İstanbul’dan başlayıp Ege’de bir adaya uzanan yol hikâyesini anlatıyor

Bir yol hikâyesi

RIFAT KIRCI

Basri Doğru’nun yeni kitabı Hayalperest, Kibele Yayınları’ndan çıktı. Kurgunun en arka sayfasındaki SON yazısını görene kadar 215 sayfa geçiyor. Konuşulmaya değer olan ise, kitabı yayına hazırlayan Basri Doğru’nun arka kapak yazısında söz ettiği gibi pek çok anlam kapısından geçiyor olması. “Bir yas kitabı olsa da bu sadece alakalı değil, ani bir yakın zamanda ‘ölme’ tanısının üzerine yaşanan ilişkilerin yasını tutmanın (ve/veya tutmamanın) mecrası ve macerası… Hal böyle olunca kültürel antropolog Eva Domaska’nın ‘tarih’ ile ‘mezar’ arasındaki ilişkiyi, ‘Ölüm olmasaydı tarih de olmazdı. Tarih ölümden beslenir. Tarih mezarda başlar’ diye tarif etmesinden önceki halleri dert ediyor Hayalperest.”

BEKLENMEDİK ÖLÜM HABERİ

İsmi, içeriğini ele veren romanlardan Hayalperest. Zeki Bey, hayatında olan biten her şeyi, öleceği haberini alana kadar olmasını istediği gibi yorumlamıştı. Hukuk fakültesini İstanbul’da bitirdikten sonra doğup büyüdüğü Anadolu kentine dönmeyen Zeki Bey, Yıldız Hanım’la evlendikten sonra öğrencilik yıllarından beri çok sevdiği Samatya’ya yerleşti. Mutsuz olsa da yolunda giden evliliğinden bir kızı vardı. Bu arada, yıllar sonra Maria isimli Rum bir öğretmenle de yasak bir aşk yaşamaya başladı. Her şeyin farkına, ölüme yaklaştığı an vardı. Onun ruh halindeki değişimi en yakınları olan eşi ve çocuğu dahi anlayamazken sadece berberin bunu fark etmesine ayrı bir bozulmuştu. Çünkü dünyayı görmek istediği gibi görmüştü Zeki Bey. Artık unutmak istediği geçmişiyle bağlarını kopardığını ve hayatını iyi-kötü bir yola koyduğunu düşünmeye başladı. Ancak, aniden yakalandığı amansız hastalık nedeniyle önünde kısa bir yaşam kaldığını öğrenen Zeki Bey, tesadüfen karıştırdığı kızının günlüğünden onun hakkındaki gerçekleri öğrenince kurduğu tüm hayat bir anda yıkıldı. Ailesine haber bile vermeden evden ayrıldı.

Ölüm haberi de onun duyduğu bazı pişmanlıkların telafisini mümkün kılmaya yönelik çabalamaya teşvik etmemiş, ailesinden uzaklaşarak tekrar kendi macerası için yola koyulmuştu. Üzerindeki tatminsizliği atmanın yolu olarak seçtiği aşka, yolculuklara kaldığı yerden devam edecekti. Tabii ölümü de sorgulayacaktı bir yandan, kendi arzularına doğru koşarken. Zeki Bey biraz daha hayal kırıklığına uğramak istemiyordu. Artık defteri kapatarak bundan sonrası için ne yapacağına karar verme zamanı gelmişti.

bir-yol-hikayesi-652490-1.

AŞK VE ÖLÜM

Kitabın temel meseleleri olarak aşk ve ölümü ele alabiliriz. Edebiyatta insanlığın en temel ve evrensel sorunlarından olan bu kavramlar elbette defalarca işlendi, işleniyor ve işlenecek. Bunu farklı kılansa bizim yaklaşımımız ya da duygunun bize yakınlığıyla alakalı olarak kendimizden bir şeyler bulma isteğine karşılık gelecek şekilde alacağımız haz mı? Hayalperest ne diyor peki, biraz da ona bakalım.

Yazarının psikiyatri uzmanı olduğunu düşünürsek, ölümü ya da ölüm fikrini ona yakın olmayı, ucundan kıyısından geçmeyi, kendini yok etmeyi, korkmayı ne kadar iyi gözlemleyebildiğine dair fikir vermiş oluruz sanırım. Kitapta ölüme yaklaşmanın aynı zamanda varoluşsal sorgulamalara ittirdiğini varsayabiliriz. Az önce söz etiğimiz ‘Tarih mezarda başlar’ kelamı da Zeki Bey’in aradığını bulmak için yola çıkması da buna bir işaret.

Ölüm işin içine girdiği an kontrol artık devreden çıkar, tek gerçek ölümdür Zeki Bey için ve zaten bununla yarışıyor biraz. Hayatına ne kadar müdahale edebiliyorsun? Çevrene, yakınlarına? İşte artık bu soruya bir cevap arıyor ve ‘iz’ bırakmak istiyor. Hayalperest, son bir kez olsun yakınlarına onu güzel hatırlayacakları bir anı bırakabilmek için geçmişinden gelen suçluluk duygularıyla beraber yola çıkan bir adamın, İstanbul’dan başlayıp Ege’de bir adaya uzanan yol hikâyesini anlatıyor.