Bugüne kadar ‘Hayır’cıların ortaya koyduğu mücadele son derece sağlıklı, önemli ve değerli bir niteliktedir. Kuşkusuz AKP bunu  dağıtmak, moral üstünlüğü ele geçirmek için çabalayacaktır. Buradaki mesele AKP'yi görmezden gelerek yola devam etmektir

Bir yurttaşlık hareketi olarak #Hayır

Ali Haydar Fırat - Dr., Politikyol Genel Yayın Yönetmeni


Seçim süreçlerinin öncesi ve sonrasında oluşan atmosfer bazen sonuçtan bağımsız durumlara ve süreçlere neden olabilir. Kişisel fikrim; bugün itibariyle moral üstünlüğünü elinde tutan Hayır’ın zaten kazanmış olduğudur. Elbetteki sonuç önemlidir ancak sonuç ne çıkarsa çıksın bundan sonra ülkeyi şekillendiren/biçimlendiren hareket ‘Hayır’ın içinden çıkacaktır. Dolayısıyla ‘Hayır’ salt referanduma dönük spesifik bir durum değildir. Bu referanduma ‘Hayır’ demek, ülkede yurttaşlık bilincini derinden hisseden farklı kesimlerin demokrasi, cumhuriyet, parlamenter rejim, insan hak ve özgürlüklerini sahiplenen duruşunun birlikteliğidir.

Bugün ‘Evet’i savunanların anayasa değişikliğinin hiçbir maddesine referans vermemesi metnin savunulacak bir nitelikte olmamasından kaynaklanmaktadır.

Hayır oyu verecek olanların buluştukları zemin ise olumlu ve tarihseldir. Milliyetçi, muhafazakar, demokrat, devrimci, ulusalcı, Kemalist kesimlerden, farklı inançlardan oluşan bu heterojenlik, çoğulcu bir siyasetin ve anlayışın yerleşmesi açısından çok değerli ve anlamlıdır.

Bugün bu zemin sağlanmış görünüyor. Türkiye sosyolojisi özellikle 90’lardan sonra çatışma süreçleri yaşamış AKP ile bu süreç derin bir kriz halini almış ancak bugün referandum ile birlikte yeni bir evreye girmiştir. Bu evre farklılıkların birbirlerini kabul ettikleri demokratik bir evredir. Eğer bu referandumdan ‘Hayır’ çıkarsa, bu ülkede etnik ve mezhepsel siyaset de geri çekilmek durumunda kalacaktır. Bugün oluşan bu yurttaşlık dalgası, bilinci ve akımı herkesin kendisini ifade edeceği bir zemini yaratmak için mücadele etmektedir.

Bunun sonucunda, kadının başörtüsü, Kürdün dili, Alevi’nin inanç meselesi bir devlet krizine dönüşmeden yurttaşlık hukuku içinde halledilecektir. Bu nedenlerle referandumda ‘Hayır’ kampanyası yürütecek olanların, AKP’nin ‘Hayır’ oyu verenler için kullandığı söyleme karşı “eşit yurttaşlık” söylemini kullanmaları büyük önem taşımaktadır. Çünkü bu ülke yeniden inşa edilecekse -ki bu “tarihin zorunlu rolüdür”- bunu ancak ve ancak yurttaşlık bilinci ile hareket edenler yapabilir.

Bugüne kadar ‘Hayır’cıların ortaya koyduğu mücadele son derece sağlıklı, önemli ve değerli bir niteliktedir. Kuşkusuz AKP bunu dağıtmak, moral üstünlüğü ele geçirmek için çabalayacaktır. Buradaki mesele AKP›yi görmezden gelerek yola devam etmektir. Yani bugüne kadar nasıl gelindiyse bundan sonra da öyle gidilmelidir. Kuşkusuz AKP devlet aygıtını ve propaganda makinesini devreye sokarak bu iklimi bozmaya çalışacaktır. Ancak geniş toplum kesimleri bu tür hamlelere tanıklık ettiği için gayri nizami hareketleri çok da dikkate almayacaktır.

Öte yandan ‘Hayır’ın çok farklı siyaset ve bileşenleri kapsaması, AKP›nin bütün bu kesimleri negatif tanımlama çabasına ket vurmaktadır. Kendiliğinden gelişen bu yurttaşlık hareketi herhangi bir zorlama ya da dayatmayla değil tamamen yurttaşların özgür iradesiyle geliştiği için engellenmesi mümkün olmayan bir enerji ortaya çıkacaktır. Hele söyleyecek sözü olmayan/kalmayan AKP›nin bu sürece karşı koyacak bir manevra geliştirmesi de olası görünmemektedir. Zira haklı, meşru ve gerekli bir durum üzerinden kendi söylemini inşa edememekte ve mevcut anayasa değişikliği de buna cevap vermemektedir. Bunun böyle olduğunu da en güzel Burhan Kuzu anlatmaktadır: “Zaten böyle değil mi, biz fiili duruma yasal meşruiyet kazandırıyoruz”. Karşı tez olarak da şu söylenmektedir: «İki yıldır bu fiili durum ülkeyi derin krizlere sürükledi. Dolayısıyla bunun ülkeye sağlayacağı hiçbir fayda yok”.

Buradan yola çıkarak AKP’nin tarihinin en zorlu sınavına girdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Referandumun sonucu ne olur bilinmez ama uzun vadede ‘Hayır’ diyenler kazanacaktır çünkü ‘Hayır’ bir yurttaş hareketi olarak sağlam, tutarlı ve kapsayıcı bir nitelikle inşa edilmekte ve örgütlenmektedir. Bu örgütlenme aynı zamanda siyasetin gerçek mecrası olan sınıfsal temele halkın yönlendirilmesi için de büyük bir fırsat sunmaktadır. Sınıfsal temelde yapılacak bir siyaset ise ülkenin bugün içinde bulunduğu siyaset krizinin aşılmasına imkan sunacaktır. Yaşamın bütün alanlarını etnik ve dinsel temelde ayıran siyasetlerin ülkeyi taşıdığı bu kriz ortamı çatışma üretmekten ve çoğunluğun iktidarını tahkim etmekten başka bir şey üretmemiştir. Sanıldığının aksine bu durum çoğunluk olan kimliğe de bir şey kazandırmamıştır. Bütün bu gerçeklikten yola çıkarak solun bu referandum sürecinde yurttaşlık hareketini doğru ve karşılığı olan bir siyaset platformuna taşıması daha doğrusu böyle bir öneri ile halkın karşısına çıkması çok büyük bir gereklilik ve imkandır. Bu durum aynı zamanda solun iktidarı için de bir ön hazırlıktır. Şimdiden Hayır’lı olması dileğiyle...