Sabahın köründe girebilirler evinizin içine.

Sabahın köründe girebilirler evinizin içine. Mahrem hayatınızın üzerine basıp darmadağın edebilirler hayatın soğuğundan ve zulmünden kaçıp kurtulduğunuz köşeleri. Sizi çekip alabilirler kuytusundan eşinizin ve çocuğunuzun. Arkadaşlarınızı öldüren polislerin, ukala valilerin, sizi sokak ortasında, çocuğunuzu ana karnında, eşinizi karnı burnunda tehdit edenlerin karşısında, sırf bir çalışan olarak hakkınızı aradınız diye “sana hiçbir yerde iş yok” diye yüzünüze sırıtan utanmaz müdürlerin medya patronlarının karşısında, ölüm tehditleri karşısında copların karşısında parmak sallamaların karşısında eğmediğiniz başınıza bir el uzanır. El uzanır sizin başınızı eğip, sizi bir polis otosunun içine sokmaya kalkar. Güya başınızı arabanın kapısına vurmayasınız diyeymiş. Öyle düşünmekteler esenliğinizi ama son söz sana aittir yine de. “Dokunmayın arkadaşlar” dersin “yanarsınız.” Anlamsızca gerekçe ararsınız. Gerekçe size bile gösterilmeyen gizli delillerdir. “tutuklandım abi” “neden tutuklandın?” “gizli delil abi” “evet anlıyorum!” Bir nevi “Zaytung” haberi.

Ergenekoncu olmamız muhtemeldir.
 
“yargı bağımsızdır….gazetecilik değil başka nedenlerle..bekleyelim yargı işini yapsın” .diyor hikmeti kendinden menkul siyasi ağızlar. Hepsi teker teker çıkıp böyle diyor ekranlardan yüzümüze. Onlar böyle dedikçe, hepsi bir ağızdan bir koro halinde böyle dedikçe daha az inanılır hale geliyor söyledikleri. Yapışkan bir yüzsüzlükle tekrarlıyorlar ama durmadan. Hiiiç kondurmuyorlar. Darbeyle hesaplaştığını iddia eden iktidara faili meçhullerin hesabı diyorsunuz bir tıss sesi çıkarıyor yalnız. Onlar bizden önceydi! İnsanın gözünü belertip “yok yaa!” diyesi geliyor. Ne sendikalaştığı için işten atılan, iş kazalarında(!) katledilen işçinin hesabı, ne açlıktan ölen bebeklerin hesabı, ne durmadan, durmadan öldürülen kadınların hesabı sorulabilir onlardan. Onlar sütten çıkmış ak kaşıktır zira. Her biri için bir cevapları vardır. Ama bir tek şeyden öyle emindirler. Onlar sorumlu değildir. Bir sorumlu varsa ondan öncekilerdir. İki dönemdir iktidarda olsunlar ya da olmasınlar, onlar terrrrtemizdir!. Varsa yoksa medyanın suçudur bu. Böyle trajediler öne çıkarılıp iktidarları yıpratılmak isteniyordur zira. Ahh bu gazetecilerin bir de kitap yazanları var: İmamın ordusu diye. İşte o iktidarlarına daha da büyük tehdittir. Öyleyse o kitabı yazan gazeteci Ergenekoncudur. İnsanlar ikiye ayrılır. Onlardan olanlar ve onlardan olmayanlar. Olmayanların Ergenekoncu olması kuvvetle muhtemeldir.

Ahmet Şık’a Gazetecilik Dersi!

Aslında ne iyi gazeteciler var memlekette. At işte başlığı “gazetecilikten tutuklanmadılar” diye. Çal davulunu iktidarın. Gözünü kapa. Görmez ol gözüne girenleri Evet de evet de. Olmadı yetmez ama evet de. Tahkim et sağdan soldan iktidarı. Otur köşenden yaz. Her devrin adamı ol. Öyle iyi öyle incelikli yap ki bu işi- yalakalık dediğimizi halk arasında- şaşırsın iktidar sahipleri bile. Bu kadarını da beklemiyorduk bu adamdan desinler. Okuyanlar solcu sansınlar hala seni. Onların bile aklına gelmeyecek “demokratlıklarını” keşfet iktidar sahiplerinin. Cilala cilala sun. Böyle yaparsan işte gazetelerin köşelerinden ekranlara da fırlarsın hem. Hem bir zamanlar aynı gazetenin sütunlarını paylaştığın arkadaşına öyle olmadığını bile bile ta içinde “gazetecilikten alınmadılar” da diyebilirsen bir de. İşte o an sen tam olmuşsundur. Tam oldun mu iyi olur. Gelsin programlar paralar, evler, arabalar.

Böyle Gazetecilik Olmaz Ahmet Şık!

Hah bak şimdi tam aydınlandım. Ah Ahmet ah, sen bu gazeteciliği becerememişsin. Ondan bu başına gelenler. Sen git Manisa’da işkence gören çocukların davasını izle. Sen git 96’da öldürülen arkadaşın Metin Göktepe’nin davasının peşini bırakma. Gazetecilik yap, tanıklık yap bir de. Cumartesi Anneleri’nin önünden ayrılma. Üstüne bir de çalışma saatlerine falan itiraz et o en büyük medya patronlarının karşısında. Sendika, hak, hukuk gibi laflar et. Baş eğmeyi reddet. Güzelce atıl ve bir daha bu sektörde iş bulamamakla tehdit edil. Bir nevi açlıkla terbiye etmekle tehdit etsinler seni yani gazetecilikten başka yapacak bir işin olmadığından. Sonra çık yine haber yap. Kendin olmakta, kendi kafana göre gazeteci ve insan olmakta ısrar et. Hasan Ocak’ın annesinin yanında dur. Bir de darbe günlükleri felan yayınla. Üstüne kitaplarla tüy dik “kırk satır mı kırk katır mı?.”İş mi şimdi bunlar? Hrant Dink’e kafayı takmış ötekiyle birlikte alınırsın iste. Hooop Metin’in, Hasan’nın, Hrant’ın katilleri ile, katil emrini verenlerle, katillerin sırtlarını yasladıkları ile aynı kefeye. İşte böyle. Elde yok avuçta yok bir ömür. Ekranlardan gördüğümüz mütevazi evinde. Ne en büyük gazetelerde bir köşe ne en büyük ekranlarda bir program ne şatafat iltifat devletli ağızlardan. Birkaç gazetecilik ödülü almışsın gerçi.

“Ananı” ve Bizi de Al da Git!

Ama böyleysen suçun büyüğü annenin. Belli dik başlılığını da ondan almışsın. Annen Fatma Şık konuşuyor dik dik: “son 10 yılda Başbakanın bilgisi olmadan hiçbir emniyet müdürü ve görevlisi veya özel görevlileri tavuk bile kesemez…..Oğullarımı başkalarının paralarıyla Amerika’da okutmadım, başkalarının paralarıyla iş kurmadım. Hediye gemiler almadım. Ben çocuklarımı okutmak için yeri geldi nikah yüzüğümü, yeri geldi çeyizimi sattım, ama onları Türkiye’ye dürüst, onurlu bir miras vererek yetiştirdim. Savcı ilk defa açıklama yaptı. Neymiş, “Devlet sırrıymış söyleyemem.” “Devlet sırrı dediğin belgenin 3-5 gün sonra düzmece olmayacağı ne malum?" diyor. Fadime Göktepe, Emine Ocak da sana oğlum diyorlar. İsyankar annelerden yana zenginsin. Ahmet, sen en iyisi bu kez başbakanın sözünü dinle. Bir yolunu bul “ananı da al git” Fatma Şık’ı, Fadime Göktepe’yi, Emine Ocak’ı Hrant’ın ailesini al, başka bir yere git. Sana, senin gazeteciliğine inanlar, bizler de ardından gelelim. Zira buranın cehennemden farkı kalmadı. Zira senin kalemin kırılmış, sen parmaklıklar ardına konulmuşken mücadele etme iyimserliği bile kayıp gidiyor elimizden. Bir tek “Ahmet Şık olsa peşini bırakmazdı” düşüncesi kalıyor geriye bir umut olarak. Bir de öğrenci eylemlerinde seni fotoğraf makinen ile orada görünce içimizin rahatlamasının sıcak hatırası.