Bir zinciri yitirenler bir dünya kazanacak
Avrupa’daki protestoların kıtada bir kırılma yarattığına dikkat çeken IndustriALL’un Genel Sekreter Yardımcısı Özkan, “Ezberleri bozmanın ve emek hareketini güçlendirmenin vakti” dedi ve örgütlü mücadeleye çağırdı
Hazırlayan: Yaren ÇOLAK
Avrupa’da, kıtanın her köşesinden milyonlarca işçinin sokağa indiği kitlesel grev ve protestolar yaşanıyor. Covid-19’da çarklar dönsün diye işçilerin yaşamlarından vazgeçen iktidarlar şimdi de Ukrayna Savaşı’nın faturasını emekçilere ödetmek istiyor. Ancak yeter! Sınıf uyandı. Sokaklar hakları ve yaşamları için mücadele eden emekçilerin gür sesiyle inliyor. Fransa başta olmak üzere Almanya, Yunanistan, İngiltere, İtalya, Avrupa’nın dört bir yanında işçiler benzer taleplerle sokakta. Düşük ücretleri, kötü çalışma koşullarını, savaşı ve işçi düşmanı iktidarları kabul etmiyorlar.
Avrupa’yı kasıp kavuran emek hareketine mercek tuttuk. Küresel Sanayi İşçileri Sendikası IndustriALL’un Genel Sekreter Yardımcısı Kemal Özkan, İsviçre’den BirGün’ün sorularını yanıtladı.
Avrupa’da kitlesel işçi eylemleri düzenliyor. Bu uyanış ve öfkeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kitlesel eylemler dünyanın her yerinde var. Coğrafi yakınlık nedeniyle Avrupa’daki eylemler daha çok görünür olabilir, ancak dünya işçi sınıfı, eşitsizliğe, adaletsizliğe, faşizme karşı ayakta. Öfkemiz, kızgınlığımız çok büyük. Bu ayağa kalkışın son derece haklı ve objektif nedenleri var. Dünyada kabul edilemez düzeyde eşitsizlik, sosyal güvence eksikliği, insana yaraşır yaşam ve çalışma koşullarının bulunmaması insanları, özellikle çalışanları adeta isyan noktasına getirdi. İşçi sınıfının “gırtlağına geldi” ve “yeter artık” diyoruz.
Yalnızca cebimizdekini değil, canlarımızı da kaybediyoruz. Covid’den milyonlarca insanı yaşamını kaybetti. Piyasanın her şeye en doğru karar vereceği ideolojik masalını bize onlarca yıldır satmaya çalışanların hikâyesi bitti, tükendi, iflas etti. Bitmeyen krizlerin bedelinin bir kez daha işçilere ödetilmesine izin veremeyiz ve vermeyeceğiz. Statüko sanki bir şey yokmuşçasına basitçe devam edemez. İçinde bulunduğumuz ekonomik, sosyal ve politik mevcut model sürdürülemez ve dönüştürülmelidir.
Dünyanın pek çok ülkesinde demokrasi bir kriz içerisinde. Demokrasi bizim yaşamımız için vazgeçilmez. Halkın özgür iradesine ve oylarına karşı yapılan tüm girişimlere veya anti-demokratik müdahalelere kesinlikle karşı durmalıyız. Dünyanın emekçi halkları, gelişmiş ekonomilerde bile küreselleşme ve uluslararası normlara saygının azalması, hatta yok olması karşısında, halklar giderek daha fazla hayal kırıklığına ve kızgınlığa uğruyor. Kâr hırsı ve açgözlülük bir araya gelerek muhafazakâr sağcı siyasi partilerin ve popülizmin yeniden canlanmasına ve milliyetçiliğe geri dönülmesine ortam hazırladı.
Demokratik ülkelerde bile yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı savunan, kadın düşmanlığı yoluyla ayrımcılığı, cinsel tacizi ve diğer toplumsal cinsiyete dayalı şiddet biçimlerini meşrulaştıran ve demokratik hak ve özgürlükleri ayaklar altına alan diktatörlüklerin ve otoriter liderlerin ortaya çıkması ve güçlenmesi, korkuyu, bölünmeyi ve dışlanmayı körükledi. Hukukun üstünlüğü ve adil yargı çok ülkede ortadan kalktı ve demokratik güçlere ve sivil topluma karşı kullanılmakta. Mevcut sistem, eskiden bir nebze de var olan rıza aramayı ortadan kaldırdı ve şiddetle, baskıyla, antidemokratik uygulamalarla istediğini dayatıyor. Fransa’da olan bu: sokaklar ayakta, halkın kahir ekseriyeti istemiyor, ancak devlet başkanı, parlamentoyu by-pass ederek emeklilik yasasını çıkartmaya çalışıyor. Bu çok açık bir faşist uygulamadır. Tabii ki Fransız işçi sınıfı, halkı ayağa kalkacak.
SINIFIN SORUMLULUĞU
Nasıl bir kırılma yaşanacak?
Bence bu kırılma yaşandı. Şimdi mücadelemiz nasıl bir geleceğimiz olacak. Mevcut sömürü düzeni ile mi devam edeceğiz, yoksa demokrasi ve eşitliğe dayalı bir düzen mi kuracağız. Bunu sosyal mücadele belirleyecek.
Küresel ekonominin ürettiği değerin adil bir şekilde dağıtılmasına ihtiyacımız var. Uluslararası çalışma ve çevre standartlarına saygıyı garanti altına almak için bağlayıcı uluslararası uygulama mekanizmaları gerekiyor. Küreselleşmenin kaybetme riski olanlar üzerindeki etkisini en aza indirmek için çok daha fazla destek ve evrensel bir sosyal hak olarak her yaşta herkes için öğrenme ve eğitim fırsatlarına erişim bir zorunluluk. Çalışma hayatı için toplu pazarlık sistemlerinin güçlendirilmesi ve beşikten mezara kadar evrensel sağlık hizmeti ve gelir güvenliğini garanti altına almak için sosyal koruma tabanlarının oluşturulması, sürdürülmesi ve güçlendirilmesi gerekiyor.
Bunun için demokratik bir küresel yönetişimine, küresel sermayenin ve yatırımların demokratik denetime tabi olmasını ve kamusal alan ile insan ihtiyaçlarına öncelik verilmesini talep ediyoruz. Adil ticaret, sürdürülebilir kapsayıcı kalkınma, küresel vergi adaleti ve şeffaflık, küresel ölçekte iyi yönetişim gerekli.
Biraz klasik olabilir, ancak, hiç kimsenin geride bırakılmaması gerekiyor. Bu, emek hareketi için önemli bir sorumluluktur. Zira, yaratılan artıdeğer şimdiye kadar eşit olarak paylaşılmamıştır. Düzenlenmediği takdirde, şirketlerin küreselleşmesi, sosyal ve çevresel standartlar konusunda dibe doğru batış hızlandırarak sürdürecektir.
İşçilerin öfkesini kanalize eden ne oldu?
Ekonomik olarak, emeğin üretilen gelirden aldığı pay sürekli düşüyor. Türkiye’ye bakalım: son iki yolda emeğin milli gelirden aldığı pay inanılmaz düştü, adeta işçi sınıfı soyuldu. Covid ve Ukrayna krizleri öncesinde de dünya bir ücret krizi vardı. Ücret krizine karşı mücadele, artmaya devam eden küresel eşitsizlikle mücadele için elzemdir. Her yıl, az sayıdaki süper zengin tarafından adeta istiflenen servetin payı artmakta ve işçilere kalan pay azalmaktadır. Sermaye ve emek arasındaki güç dengesi büyük ölçüde sermaye lehine değiştirilmiştir. Bu da bir ücret krizine yol açmıştır. Hem emeğin gelir payı hem de ücretlerin değeri düşmeye devam etmektedir. Milyonlarca çalışan insan için, ailelerinin temel ihtiyaçlarını karşılamak ve yaşam kalitesini arttırmak için acilen bir yaşam ücretine ihtiyaç vardır.
Verimlilik ve ücret artışı arasındaki uçurumun büyümesi doğrudan toplu pazarlık kapsamının daralmasından kaynaklanmaktadır. Hükümetlerin işkolu pazarlığını ortadan kaldırarak sendikaların gücünü azaltmak üzere tasarlanmış yasalar çıkardığı ülkelerde toplu sözleşmelerin kapsadığı işçi sayısında büyük düşüşler yaşanmıştır. Dünyanın dört bir yanındaki işçiler, sendikaların üyeleri tarafından üretilen zenginliğin daha adil bir şekilde dağıtılmasını müzakere etmelerini sağlayarak sosyal istikrarı teşvik etmek için açıkça tasarlanmış olan mekanizmaya erişimden mahrum bırakılmaktadır. İngiltere’de de durum bu. Ücretler sürekli düşüyor, alınan ücret çalışanın temel ihtiyaçlarını karşılamaktan son derece uzaklıkta. Bu devam edemez. O nedenle dünyanın her yerinde büyük bir mücadele var. Ve bu devam edecek.
EZBERLERİ BOZMA VAKTİ
Sendikal mücadelede yeni bir dönemden söz edebilir miyiz?
Kesinlikle. Dünya değişirken, işçi sınıfı bu kadar saldırıya muhatap olurken, tabii ki yeni bir anlayış olmak zorunda ve biz bunun için çalışıyoruz. Evrensel değerlerimizle yeni bir toplum inşa etmek durumundayız. Demokrasiye ve temel hakların kullanılabileceği bir elverişli ortamın yaratılmasına ihtiyacımız var. Herkesin kendi özgür iradesi ile bir sendikaya üye olabilmesi ve bir toplu iş sözleşmesi korumasından yararlanmasının önündeki engeller mutlaka kaldırılması gerekiyor. Bunun altyapısının ve korumasının politik karar alıcılar tarafından sağlanması gerekiyor. Bu bağlamda, hakları kısıtlayan anti-demokratik uygulamalarını istemiyoruz. Güvenlik güçlerinin bizlere karşı kullanılmasını istemiyoruz. Yargının bize karşı temel haklarımızın kullanırken kullanılmasını istemiyoruz.
Bugün işçi sınıfı, savaşların, küresel salgının, iklim krizinin, ciddi şekilde güçlenmiş sermayenin ve etkisizleştirilmiş ya da risk altında bir sınıf olmanın yükünü taşımak durumunda. Değişimin önemli bir aracı olarak, sendikalar krizlere karşılık verecek politik tartışmalarda, işçilerin önceliklerinin merkezde yer almasını sağlamak görevini taşımaktadır. Bu bağlamda, tabandaki üyelerimizin işyerlerinde ve günlük yaşamlarında gerçek bir etki yaratacak şekilde, sorunların çözümüne odaklanmayı hedefleyen ilerici bir sendikal programın uygulanmasına ihtiyaç var. O nedenle mücadeleci, direngen bir sendikal hareketin öncülüğünü yapmak durumundayız. Bu da bize sendikalar olarak stratejik politik konumlanmamızı gözden geçirmek, tabana daha yakın, etkin, demokratik ve farklı bir dünya talep eden mücadeleci bir çizgiye getirmek zorundayız.
Bu bağlamda, demokrasi ve temel haklar için mücadele eden, sendikal güç inşası ve sendikal hareketin büyümesini hedefleyen ve tedarik zincirlerindeki eşitsizlik ve adaletsizlikleri kavrayacak ve giderecek bir sendikal anlayışı ortaya koymamız gerekiyor. Bir diğer önemli husus da, halen gerçekleşmekte olan büyük dönüşümü yönetebilmek ve işçiler lehinde geleceğimizi şekillendirmek olacak. Sendikal hareketimizin, iklim değişikliği, karbondan arındırma, enerji dönüşümü, dijitalleşme, Sanayi 4.0, değişen uluslararası ticaret ve küresel tedarik zincirleri, elektro-hareketlilik, değişen demografi, insanlar ve diğer unsurların yerinden edilmesi gibi mega trendlerle karakterize olan büyük dönüşümü ele alma ve yönetme konusunda tarihsel bir sorumluluğu bulunmaktadır. Bu nedenle, mevcut işleri dönüştürmek ve çevresel ve sosyal olarak daha sürdürülebilir bir ekonomide yenilerini yaratmak için bir politikalar bütününe ihtiyaç duyulmaktadır.
Ezberleri bozmanın, gerçekleri kavramının ve evrensel değerler çerçevesinde hareketimizi güçlendirmenin vakti. Bunu yapıyoruz ve mücadele ile kazanacağız.
***
DAHA GÜZEL BİR ÜLKE İÇİN...
Bugün Türkiye’de de farklı sektörlerde grev ve eylemler oluyor. Ne söylemek istersiniz?
İçinden geçtiğimiz krizler işçi sınıfına şunu öğretti ki, tek başımıza hakkımızı koruyamıyoruz. O nedenle örgütlenmemiz lazım. Sendikalara katılmamız, üye olmamız lazım. Korona sırasında, sendikalı olan, toplu sözleşme korumasından yararlanan işçiler çok açık bir biçimde kendilerini korumayı başardılar. İşlerini korudular, gelirlerini korudular, sağlıklarını korudular. Birlikte mücadele, birlik, dayanışma, işçi sınıfının, sendikal hareketin evrensel değerleri. Onlara sahip çıkmamız gerekiyor. Demokrasi mücadelesinin önderliğini yapmak ve gelecek kuşaklara daha güzel bir ülke ve dünya bırakmak son derece önemli. Bu sorumluluk bizlere işçilere ait. O nedenle sesimizi yükseltelim, ayağa kalkalım ve mücadele edelim. Türkiye’nin önünde, daha güzel, güvenli, demokratik ve adil bir ülke için büyük bir olanak var. Türkiye işçi sınıfı da, her zamanki gibi, tarihsel rolününün gereğini yerine getirecektir.
YARIN: Fransa’daki eylemler nereye evrilecek?