Bugün 193 üyesi bulunan BM Genel Kurulu’nda yapılacak Kudüs oylamasının sonucunu, Genel Kurul kararlarının bağlayıcılığı olmamasına karşın heyecanla bekliyorum. Kudüs açısından yakın zamanda durumu değiştirecek somut bir gelişmeye yol açacak olmasa da, dünyanın ABD’ye bir kez daha “hakaret” edip etmeyeceğini görmemizi sağlayacak!

Hakaret de nereden çıktı diyorsanız, ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley’in Güvenlik Konseyi kararı sonrası yaptığı açıklamayı anımsayın. Pazartesi günkü oylamada “Tüm devletleri kutsal Kudüs kentinde diplomatik misyon kurmaktan imtina etmeye” çağıran karar tasarısı, 14 ülkenin olumlu oyuna karşın tek kalan ABD’nin vetosu yüzünden geçmemişti. Haley, 14 ülkenin kendilerine karşı oy kullanmasını değil, tasarının kendisini bile “ABD’ye karşı bir hakaret” saydıklarını söyleyip, “Bunu unutmayacağız” diye aba altından sopa da göstermişti.

Pazartesi reddedilen tasarı, Türkiye ve Yemen’in girişimiyle şimdi Genel Kurul’da ve 193 BM üyesini Haley’in “Bunu unutmayacağız” tehdidi üzerinden de pek zaman geçmedi!

Bakalım, geçmişte ABD tehdit ve rüşveti ile insanlık vicdanının at dediği adımları atamamış ülkeler bu kez ABD’nin “daha büyük hakaret” sayacağı ve “daha zor unutacağı” bir karara cesaret edebilecekler mi?

Ederlerse, bu, “ABD çağının sonu” anlamına gelen verilere bir yenisinin eklenmesi olacak. Bir bağlayıcılığı olmasa da, dünya ülkeleri dünya kabadayılığı rolüne alışmış ABD’ye “Artık seni iplemiyoruz” demiş olacak.

Ekonomik, siyasi ve kültürel olarak ABD hegemonyasının sonu geldi ve ABD’nin başkanı Trump’la attığı her adım o sona işaret ediyor. Bu, ABD’yi daha tehlikeli yapıyor. Hızla yere çakılırken, çakılma psikolojisi ve can havliyle her türlü çılgınlığı yapabilecek bir ülke ve liderle karşı karşıyayız!

Trump’ın çılgın adımları en yakınlarını bile kendisinden uzaklaştırıyor. Geçen ay Britanya’nın aşırı sağcı partisi Britain First’in (Önce Britanya) başkan yardımcısı J. Fransen’in nefret söylemi yüklü İslam düşmanı iğrenç videolarını paylaşmasını İngiliz politikacılar ve Başbakan May de protesto etti. Twitter geçen gün Fransen’in hesabını kapattı. Bir Hollandalı çocuğun Müslüman bir mülteci tarafından dövüldüğü iddia edilen videoda, Hollanda hükümeti saldırganın mülteci olmadığını açıkladı.

Britain First, son videosunda, doğurganlık oranlarından hareketle birkaç yıl içerisinde Müslümanların Avrupa ve ABD’de çoğunluk olacağı, ülkelerine terörle birlikte her türlü kötülüğü getireceği şeklindeki Yahudileri hızla çoğalan sıçanlara benzeten Nazivari propagandasıyla nefret saçıyor. Söyledikleri, göçmenlerin var ettiği ülke ABD’nin başkanına ters gelen şeyler değil.
Youtube’un, Twitter’ın kaldırdığı videoları, yalan ve nefret söylemi saçıyor diye kapattığı hesapları yayan bir ABD Başkanı var!
Pazartesi günü Jerusalem Post’ta E. Z. Sivan, “Bir zorba sizden yanaysa ne yaparsınız?” diye soruyordu. Kastettiği Trump’ın Kudüs kararı değil; Yahudiler Kudüs’ün 3000 yıllık tarihine sahip çıkıyorlar. Ancak, bu mide bulandırıcı videoları paylaşan ve dünyaya zorbalıkla hükmetmeye çalışan birinin kendilerinden yana çıkmasından utanan Yahudilerin sayısı hiç az değil.

Sivan, gerçeği ifade edebilecek birinin, Trump gibi gerçek ve edep için tehlike teşkil eden bir yalancı demagoga dayanması ahlaki ve stratejik hatadır diyor ve ekliyordu; “Bir zorba başkalarına saldırırken seni koruyor diye ona sarılmak yalnızca hata değil, stratejik bir yanlıştır.”

Önce ben diyen Britain First’lerin, onlarla aynı kafadaki Trumpların karşısına iyi insanların gücü dikilemezse, ABD çağı sona ererken daha iyi bir dünya doğmayacak. “Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey!”
Bugün, BM Genel Kurulu’ndaki 193 ülke, “Bunu unutmayacağız” diyen bir zorbanın değil de vicdanlarının sesini dinlerlerse, zorbanın onlardan yana olmasından utanan Yahudiler de, zorbalıktan hazzetmeyen ABD vatandaşları da iyi hissedecek.