Çalışma hayatını daha da esnek ve güvencesiz hale getirecek kiralık işçilik tekrar gündemde. Ana hedeflerinden biri “rekabetçi bir işgücü piyasası” oluşturmak olan ve 2015-2017 dönemini kapsayan Orta Vadeli Programın 239. paragrafına göre “Özel istihdam büroları yaygınlaştırılacak ve faaliyet alanları geçici iş ilişkisini de kapsayacak şekilde genişletilecektir.”

1 Kasım 2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 2015 Programı da benzer hedefler içeriyor. Programa göre işgücü piyasasında etkinliğin artırılması amacıyla özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi kurulması konusunda ilerleme kaydedilmesine ihtiyaç varmış. Programa göre sosyal taraflardan görüş alma sürecinin tamamlanmasını takiben görüşler doğrultusunda mevzuat çalışmaları sürdürülecekmiş.

Onuncu Kalkınma Planının 322. paragrafında da “AB normları çerçevesinde özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi uygulamaları yaygınlaştırılacaktır” ifadesi yer almakta. “Özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi” gibi şatafatlı ifade ile kastedilen bal gibi kiralık işçilik.

Kiralık işçilik yeni bir konu değil. 2009 yılında sendikaların bütün itirazlarına rağmen işveren örgütlerinin ve hükümetin ısrarıyla mecliste kabul edilen kiralık işçilik yasası Cumhurbaşkanı Gül tarafından iade (veto) edilmişti. Gül veto gerekçesinde kiralık işçilikle ilgili düzenlemenin işçilerin emeğinin istismarına ve insan onuruna yakışmayan durumların doğmasına, olumsuz uygulamalara ve çalışma barışının bozulmasına yol açabileceğini belirtmişti.

Ancak o gün bugündür işveren örgütlerinin ve hükümetin kiralık işçilik sevdası bitmek bilmedi. Şimdi de dört bir koldan hazırlıklar sürüyor. Hükümetin her kritik belge ve programında kiralık işçilik hedefi yer alıyor.

Kiralık işçilik ile işçi komisyonculuğu yasal hale gelecek ve özel istihdam büroları işçi kiralama faaliyeti üzerinden para kazanan kurumlar haline dönüşecek. Kiralık işçilik sistemi ile işsizler özel istihdam bürolarına başvuracak ve bu bürolarla iş sözleşmesi yapacak. Özel istihdam büroları ile işçi arasında işçi-işveren ilişkisi kurulacak. Özel istihdam büroları kendi bünyesindeki işçileri talep eden işverenlere ihtiyaç duyduğu sürelerle kiralayabilecek.

Kiralık işçilik sistemi ile bildiğimiz anlamda iş ilişkisi sona ermektedir. İşçiler kiralandıkları işyerinin işçisi olmayacak. İşçilerin işvereni onları kiraya veren özel istihdam bürosu olacak. İşçiler tıpkı kiralanan bir makine gibi, adeta leasing firmasından alınan bir araç gibi işlem görecek. Fiili işveren işçinin haklarından sorumlu olmayacak. Kiralık işçilik uygulaması ile iş güvencesi ve işyeri kavramları da tarihe karışacak.

Kiralık işçilik yoluyla iş bulma hizmeti bir kazanç konusu haline gelecek, işçi simsarlığı hortlayacak. Bu nedenle kiralık işçilik sistemi modern kölelikten başka bir şey değil. İşçiler özel istihdam büroları ile gerçek işveren arasında, ikisinin kâr hırsı arasına sıkışacaktır. İşçilerin emsal işçilerden daha ucuza çalıştırılması söz konusu olacak.

Kiralık işçiliğin geçici olması nedeniyle, çalışılmayan süreler için işçiye ücret ödenmesi söz konusu olmayacak. İşçilerin diğer hakları belirsiz hale gelecek. Dahası on binlerce işçiyle sözleşme yapan özel istihdam bürolarının bu işçilerin haklarını ödemede ciddi sıkıntılar ortaya çıkacak.

Kiralık işçilik uygulaması işçilerin sendika, toplu pazarlık ve grev haklarını kullanmalarını engelleyecek. Çok farklı işkollarında çalıştırılacak işçilerin hangi işkoluna gireceği tartışma yaratacak. Daha da önemlisi kiralık işçilerin grev hakkını kullanmalarının imkânsızlığıdır. Çalıştıkları işyerinin işçisi olmadıkları için oradaki greve katılamayacak işçilerin özel istihdam bürolarında grev yapması ise imkânsız olacak.

İşgücü piyasasının en alttakileri olan kiralık işçilik gündeme gelince Ken Loach’un İşte Özgür Dünya (it’s a free world) filmini hatırlıyor insan. Film, İngiltere’de kiralık işçiliği göçmen işçiler üzerinden anlatıyor. TBMM’de İşte Özgür Dünya için özel bir gösterim yapılsa fena mı olur? Böylece yaklaşan tehlikenin ne anlama geldiğini görmüş olur sayın vekiller.