Yan sütunlarda gördüğünüz mektupları herkesin, tekrar tekrar okuması gerek. "Oradaki eğitim sorunları yeni değil ki, Amerika'yı yeniden mi keşfediyorsun" diyeceksiniz. Gerek yok, bütün dünya onu yeniden keşfetmekle meşgul zaten bugünlerde...

Yan sütunlarda gördüğünüz mektupları herkesin, tekrar tekrar okuması gerek. "Oradaki eğitim sorunları yeni değil ki, Amerika'yı yeniden mi keşfediyorsun" diyeceksiniz.

Gerek yok, bütün dünya onu yeniden keşfetmekle meşgul zaten bugünlerde... Birgün dışında, Doğu ve Güneydoğu'daki eğitim sıkıntılarını doğru düzgün dile getiren yok. Oysa bu tabloyu "bilmek", "yeni" olmadığını iddia ederek üzerine düşeni yapmamak, Bush'u yeniden seçeni sorgularken aynaya bakmamak demek.

 

Ne ABD umurlarında ne de iç politik tartışmalar.. Suları bile akmıyor.

Okumak istiyorlar. Suları yok ama hepsi bilgisayar istiyor. Ağızlarından bal damlayanların tezi, "bir tıkla" dünyanın öbür ucunda bile bilgilere ulaşmanın mümkün olması değil miydi? Sınırlar kalkıyordu ya hani... Neyse, "tık" olmasa bile "fıs" sesi var ya, onunla idare etsinler işte.

Hakkari'den bir öğretmene ulaşıp, oradaki öğrencilerine sorunları yazdırmasını isterken,  "e-posta atın hocam" dedim. Güldü, bulundukları bilgisayar bulmanın zorluklarını anlattı. Haftada bir internete ulaşabiliyorlarmış.

Küçüklerin yazılarını hepsini haberde yansıtmaya çalıştım ama birini bu köşeye ayırdım. Sevcan Buzan'ın mektubunu. Sevcan, "Hakkari Kızlarının Dramı" başlığını koymuş mektubuna. 15 cümleden oluşan mektubunda tam 5 kere "bırakmıyorlar" diyor:

"Aileleri destek vermiyorlar kızlarına, hep erkekleri üstün tutuyorlar. Bırakmıyorlar okusunlar. Yoksa onlar da haklarını arayacaklar ama bırakmıyorlar. Hakkari'nin kızları hayal ediyorlar, avukat, doktor, öğretmen, matematik mühendisi olmak istiyorlar... Ama bırakmıyorlar okusunlar."

 

EVİNİ TAŞLADILAR

Güneydoğu'dan bir başka kadın öğretmenle konuşuyoruz. Tek tek evleri dolaştığını, kızların okutulması için çaba gösterdiğini anlatıyor. Yine de ikna edemeyince jandarmaya ulaşmış. Jandarma gelip birkaç kişiye gözdağı verince; "erkekler" yılmamış; gece, öğretmenin evini taşlamışlar. "Ben de peşlerini bıraktım" diyor öğretmenim.

"Bırakmayın öğretmenim, mücadele edin" diyeceğim ama, "oradan kalem oynatmak kolay, gel kendin uğraş" diyecek. Kolay canım, diğer öğretmenimden internetten mektup istemedim mi... Bu kez de internetten "kızlarınızı okutun" başlıklı

bir mail zinciri oluşturduk muydu, bu sorun da çözülür...

Bir öğretmen, tek başına bir köyde, ne yapabilir ki? Gerekirse dişlerini pek güzel gösteren devlet, kızları okutma konusunda ödünsüz bir mücadele yürütmüyor. "Haydi Kızlar Okula" kampanyası yeterince amacına ulaşmadı. Kızların okutulmamasına "hoşgörü" gösterilmesi, yalnızca "ikna" yönteminin kullanılması yeterli değil.

Sevcan'ın da söylediği gibi, tek sorun yoksulluk değil; kızları göndermiyorlar çünkü onlar "kız." Bu kadar basit. Bu kadar soğuk ve anlamsız. Bunu herkes biliyor da, neden çözüm için daha sert önlemler alınmıyor? Oysa devlet organize olsa, bir tek kız bile okul dışında kalmaz.

Kızlarını okutmayanlar hapse atılmalı. Yasal düzenlemeler yeterli, sorun uygulamada. "Hakkari'nin kızlarına el uzatmanızı istiyorum" diyor Sevcan.

Sonra yine "Bırakmıyorlar" diyor.

Peki, bizim onları kendi hallerine bırakmaya hakkımız var mı? Bırakmayanın peşini bırakırsak, okuyamayan kızlar hepimizi sınıfta bırakacak.