Geçen hafta Estonya'nın başkenti Tallinn’de gerçekleştirilen bir referandumun sonucu, sadece Türkiye’de değil bütün Avrupa’da hak ettiği ilgiyi bulamadı. Oysa Tallinn’de oldukça önemli bir karar alındı. Tallinn’de gelecek yıldan itibaren tüm toplutaşıma sistemi ücretsiz hale getiriliyor. Oy kullanan halkın dörtte üçü tramvay ve otobüslerin bedava olmasını onayladı. Halka bedava su veren Belediye Başkanına dava açılmasını normal bulan Türkiye’de beklenildiği gibi konuyla ilgili hemen hiçbir tartışma olmadı. Avrupa’da da, sesi az çıkan sol-çevreciler dışındakiler, “uygulanması mümkün olmayan çok ütopik bir karar” ya da “Oy avcısı popülist Belediye Başkanının gerçekçi olmayan macerası” gibi değerlendirmelerle olayı geçiştirdi.

Evet, Tallinn Belediye Başkanı’na “Halka ‘toplu taşıma bedava olsun mu’ diye sorarsanız elbette sonuç ‘olsun’ çıkar. Peki, bu sistemi kalıcı bir biçimde yarım milyonluk kentte nasıl uygulayacaksınız? Siz asıl bu soruya cevap verin” diye soranlar ilk bakışta çok haklı gibi görülüyor ve gerçekten de Belediye Başkanı ‘oy avcısı bir hayalperest’ olabilir.
Ama topl taşıma araçlarının ücretsiz taşımasını savunmak, bunu planlamak, ne zamandan beri gerçekleşmesi mümkün olamayacak bir ütopya haline geldi? Hele ‘çılgın projelerin’ bini bir para olduğu bir dönemde bu denli somut bir proje nasıl ütopik olur ki? Yakından bakıldığında bu projenin ütopik hiçbir yanı yok ve zaten Avrupa’nın başka bir ülkesinde başka bir kentinde tam 15 yıldır uygulanıyor ve üstelik sistem tıkır tıkır işliyor.

DELİRMİŞ YA DA KOMÜNİST
Belçika’nın Hasselt kentinde 1997 yılı Haziran ayından beri otobüsler ücretsiz yolcu taşıyor. Ütopya falan değil, bu kentte toplu ulaşım tam anlamıyla bedava. Evet, gerçekten de biraz şaşırtıcı bir uygulama. Zaten uygulamayı başlatan Belediye Başkanı Steve Stevaert, sistemin oturmasından kısa bir süre sonra gazetecilere yaptığı açıklamada zamanında herkesin şaşırmaktan da ileri gittiğini anlatıyor:

“Belediye Başkanlığını kazandığımda kasa tamtakırdı. Belediye iflasın eşiğindeydi. Madem para yok, halka önce bunu anlatmalıydım ve birlikte yeni bir çıkış bulmalıydık. Halka, ‘sizin paranız olmadığı için belediyenin parası yok, öyleyse size bundan sonra otobüsleri bedava yapıyorum’ dedim. Toplu ulaşımın bedava olacağı ama çok çeşitli başka değişiklikleri de hedeflediğimiz yeni bir kent ve ulaşım politikası uygulayacağımızı ilan ettik. Bölge parlamentosunda, belediye meclisinde ve orada burada gerçekten delirmiş olabileceğimi ya da akılsız bir komünist olabileceğimi konuşmuşlar ciddi ciddi…”

75 bin nüfuslu, idare ve endüstri kenti olan Hasselt, çevre illerin de ulaşımın sağlandığı bir otoyol üzerinde olduğu için her zaman ciddi trafik sorunu yaşamış.   Hasselt kentinin 1996 yılında iki hatta taşımacılık yapan 8 otobüsü ve günlük bin yolcusu varmış. Belediye Başkanı önce otobüs sayısını 51’e hat sayısını da 11’e çıkartmış. Bugün otobüs sayısında ciddi bir değişiklik olmazken, günlük yolcu sayısı 12 bine, yıllık 4.5 milyona çıkmış ve belediye bedava taşımacılık yaptığı halde, 1996’da kazandığı paradan daha çok kazanmaya başlamış. Ayrıca kentte başka bir siyasal kültür ve bir yaşam anlayışı yerleşmiş.

ULAŞIM, DEVRİM GİBİ CİDDİ BİR İŞ
Belediye Başkanı Stevaert, bedava yolcu taşıyarak kentte ‘ulaşım devrimi’ yapmayı her zaman ciddiye almış. Seçim çalışması döneminde verdiği tek söz de bu. Söyledikleri, demeçleri incelendiğinde öncelikle projesine canla başla halkı da inandırmaya çalıştığı görülüyor. Bir gazeteye başlangıç günlerini anlatan Stevaert diyor ki, “Paramız olmadığı için bedava taşımaya başladık. Bu paradoks gibi görünüyor ama bizim devrimimiz bedava taşımayla başladı. Kısa süre sonra kent bütün borçlarını ödedi, yeni işyerleri oluştu, parası olan ve dünya çapında tanınır hale geldi. Kentimiz Avrupa’nın en kaliteli kentlerinden biri. Hem de bunu kendi kendine başardı. ”

Her şey 1995’te başlamış. 150 yıl boyunca hep Hıristiyan demokratlarca yönetilen Hasselt, iflasın eşiğine gelince, halk tarihinde ilk kez sosyal demokratlara oy atmış  ve sol-sosyal demokrat-çevreci Steve Stevaert, 1995 yılbaşından itibaren Belediye Başkanlığı koltuğuna oturmuş. Stevaert’ten bir ‘kahraman’ gibi söz ettiğimin farkındayım ama büyük olasılıkla o seçimi onun yerine başkası kazanmış olsaydı bu yazı zaten yazılmayacaktı.

Stevaert, öncelikli hedefinin ‘150 yıllık anlayış değişikliği yaratmak’ olması gerektiğini görüyor ve bunun zorluklarını da anlıyor. Stevaert ilk günlerde sosyal demokratlar, liberaller, Yeşiller ve halk birliği temsilcilerinden oluşan belediye meclisinde önceliklerini sıralamayla işe başlıyor: “Maliyeyi düzeltmekle yetinmeyeceğiz. Mali politikalar, ekoloji ve toplumsal politikalarla iç içe yürüyecek. Her üçünü birlikte yapacağız. Zaten birlikte yürürse bir şansımız var. Kazandığımız her kuruşu üçe böleceğiz. ”

BÜYÜK DÜŞÜNMEK PARADAN DAHA BÜYÜK
Peki, parası olmayan bir kent, sırf parası yok diye bedava yolcu taşımaya başlayarak nasıl para kazanır? Bu soru zor bir soru gibi görülüyor ama Hasselt’in nasıl başardığı incelendiğinde cevabın çok basit olduğu anlaşılıyor. Steve Stevaert, kentin trafik sorununu çözmek için daha önceki yönetimin planladığı, kentin çevresine üçüncü bir ‘çember çevre yolu’ inşa etme projesini ‘parasızlık’ nedeniyle durdurmayı kafasının bir yerine koymuş. Oysa şehir merkezinin trafikten boğulduğu, iki çevre çember yolunun yetmediği ve tek kurtuluş olarak planlanan bu çemberin herkes için kurtuluş olarak görüldüğü ve iptali karşısında herkesin isyan edeceği kesin.

Önce en yakınlarıyla konuşan Başkan diyor ki, “daha büyük düşünün!” Başkanın mantığı çok basit: “Milyonlar harcayarak bu yolu yapmak ne trafik problemini ne de maddi problemleri çözer. Bu yolu yaparak daha da borçlanırız ve kent daha da bunalır. Bu yolu yapmayarak bütün sorunlarımızı çözeriz. Ben şimdi bu yolun gereksiz olduğunu, boşuna masraf olduğunu göstermek için öncelikle belediye otobüslerini bedava hale getiriyorum. Bakın, çok kısa süre sonra hem o yolu yapmayacağız, hem de kentin trafik sorunu tamamen çözülecek. Hatta diğer iki çembere de ihtiyaç kalmayacak. Şehir merkezinin trafik sorunu da çözülecek…”

ÇEVRE YOLU ORMAN HALİNE GELİYOR
Başkan Steve Stevaert, trafikte yeni düzenlemeler yaptıktan sonra hemen otobüslere bedava taşıma talimatı veriyor. Daha önce saatte bir kalkan otobüsler 10 dakikada bir kalkıyor. Ek seferler vs derken sistem çalışmaya başlıyor. Daha önce yarı dolu yarı boş giden otobüsler tıklım tıklım doluyor, caddeler boşalıyor, şehir merkezi ve çevre yolları rahatlıyor. İnsanlar “tıkır tıkır işleyen otobüslere bedava binmek varken, neden arabalarımızı kullanalım ki” diye düşündüğü için kentin trafik sorunu çözülüyor. Yapılan araştırmalar, araç kullanımının büyük çoğunluğunun kent içinde olduğunu göstermiş.

Başkan bununla da yetinmiyor. Yakınlarına söylediklerini tek tek yapmaya başlıyor. Planlanan 3. Çevre yolu iptal ediliyor. Bu parayla yeni trafik sistemi büyük oranda finanse ediliyor. Kentin içindeki geniş caddeleri de daraltmaya başlıyorlar. Dört şeritler ikiye indiriliyor ve iptal edilen bütün şeritlere ağaçlar dikiliyor. Planlanan üçüncü çevre yolunun tamamına ağaç dikilerek, yol olması gereken bu şerit bir ormana dönüştürülüyor ve kent bir yeşil kuşağa kavuşturuluyor. Kenti çembere alan bu alan piknik ve mesire alanı olarak kullanılıyor.

Kent merkezindeki otoparklar yeşil alana, çocuk yuvasına, çocuk oyun alanına, okula çevriliyor. Bazı otoparklar da bisiklet parkına dönüştürülüyor. Elbette kenti otoparksız bir kente dönüşmüyor ama bedava otobüs varken araç kullanımını caydırmak için otopark ücretleri artırılıyor. Bazı otoparklar otobüslere gelir olsun diye başka kullanımlar için esnafa kiralanıyor.

KOMÜNİST OLMAK GEREKMİYOR
Başkan Steve Stevaert,”hayır” diyor. “Asla komünist falan değiliz. Aksine orta sınıfın haklarını savunuyoruz. Ama öncelikle herkesin insan olduğunu tekrar hatırlamasına yardımcı oluyoruz…” Bu projelerin orta sınıfa katkısı ne diye merak edenler için de bir gazeteciye verdiği cevap şöyle: “Her patron işe bedava gidip gelen işçinin daha iyi çalışacağını, biraz parasının cebinde kaldığına sevineceğini bilir. Hem gerçekten de işe bedava gidip gelen biri daha iyi çalışıyor. Biz belediyeden biliyoruz…”

Hasselt kentindeki bu uygulamalara bir tek aşırı sağcı Vlaams Blok karşı çıkmış. Onların karşı çıkma nedeni de anlaşılacağı üzere “İlticacılar, yabancılar, hatta Valonlar bedava taşınmasın” gibi sıradan ırkçı gerekçelere dayanıyor. Steve Stevaert, “Bilirsiniz, bu tür aptallar her yerde vardır. Biz işimize baktık” demiş bir gazeteciye.

Gerçekten de iyi iş yapmışlar. Hasselt modeli sayesinde kentte taşınan yolcu sayısı bugün itibariyle yılda 5 milyona yaklaşmış. Belediye Başkanı Stevaert, başarılarının yankısı Belçika’da duyulunca önce Flamen Bölgesi Ulaştırma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olmuş. Bir süre sonra Flaman Sosyalist Parti Genel Başkanlığı’na seçilmiş. (Socialistische Partij Anders-SPA) En son görevi ise, Hasselt’in de içinde bulunduğu Limburg bölgesinde bir tür valilik.

‘TÜRK İŞİ’ ORTA SINIF KALİTESİ
Her şey bu kadar kolay mı olmuş? Tabii ki hayır. Otomobil ve benzin lobisini bir yana bırakalım, Avrupa çapındaki büyük büyük uzmanlar, biliminsanları hemen demeçler vermeye başlamış: “Bu sıradan bir ütopya. Böyle bir uygulama, kentlerin hiçbir problemini çözmez. Uygulanması mümkün değil. Bir süre sonra daha büyük problemler doğurduğu görülecektir. Zaten kamu finansmanı çok zorken bedava taşımak mümkün değil” Bir süre sonra ne olmuş peki?

Kentte, dayanışmacı, katılımcı yeni toplumsal-siyasal kültür oluşmuş. Hava kirliği olmayan, trafiği sıkışmayan, yaşam kalitesiyle çevrede yaşayanların gıptayla baktığı bir kent kurulmuş.  Başkan Stevaert “Çevre ve yaşam kalitesi kavramlarını siyasal-toplumsal bağlamdan koparmadan düşündüğümüz için başarıya ulaştık“ diyor. Stevaert, olayın püf noktasının bireysel kâr hırsına teslim olmamakta ve toplumun ortak refahına hizmet etmekte yattığına inanıyor.

Tabii ‘yaşam kalitesi’ diye bağırıp duran orta üst sınıfın, duvarların arkasına saklandığı evlerinde, insandan ve doğadan arındırılmış hijyenik hayat peşinde koşmasını da ‘yaşam kalitesi’ olarak görebiliriz ama bu sadece Türk işi yaşam kalitesi olurdu. Zaten bu arkadaşlar, İstanbul’daki 3. Köprüyü “yaşam kalitesini artıracak bir şey” olarak görmüyor mu?

İşsizlik azalmış
Belçika’da ve çevre ülkelerde ‘Hasselt çözümü’ diye övgü alan bu projenin başarılı olmasının en önemli yanı anlayış değişikliği yaratması ve toplumsal bağlantılarının olması. Son 15 yılda, proje uygulanmaya başladıktan sonra Belediye Başkanının beklediği gibi kent canlanmış. Belediyenin elinde kent ekonomisinin canlandığına dair somut rakamlar var.

1. Bu sistemin uygulanmaya başlamasından sonra yüzde 30 oranında daha fazla insan şehir merkezine inmeye başlamış. Daha önce park sorunu ya da trafik sıkışıklığı gibi nedenlerle şehir merkezine gelmeyen insanlar, kent merkezine geldikçe merkezdeki esnafın cirosu da aynı oranda artmış. Yani daha önce araçlarıyla kent dışındaki büyük ve anonim alışveriş merkezlerine giden insanlar şehir merkezlerine gelmeye başlamış.

2. Çevre küçük merkezde yaşayanlar, okul, hastane, iş arama gibi durumlarda Hasselt’i tercih etmeye başlamış ve kentin hem sosyal hayatı hem de ekonomisi canlanmış.Üniversite popüler olmuş. İşsizlik azalmış.

3. Yaşlı insanlar sokağa çıkmaya başlamış. Daha önce araba süremediği için evde kalan yaşlılar sık ve bedava geçen otobüsler sayesinde alışverişe ve eş dost ziyaretine başlamış. Yaşlıların mezarlık, hastane ve huzurevi ziyaretleri artmış. Yaşlılar para harcamaya başlamış.

4. Belediye kendi kurumlarının otopark sorunundan kurtulmuş. Kentte irili ufaklı toplam 800 otopark kapatılmış. Hastane, okul,devlet daireleri gibi yerlerde daha önce yetersiz olan otoparklar bu sistemden sonra başka işler için kullanılmaya başlanmış. 

5. En önemlisi belediye artık yeni yollar, yeni caddeler açmamış, eskiyen birçok caddeyi tamir etmektense kapatmayı tercih ederek çok büyük miktarda gider tasarrufu yapmış. Belediyenin arsaları artmış. Sonuçta 8 otobüsten 51 otobüse çıkan filonun giderleri çok artsa da, bu rakam cadde yapımına ve bakımına harcanan paradan her zaman daha az kalmış.

6. Bütün sistemin belediyeye maaliyeti yılda 800 bin avroya çıkmış ancak bu rakam yeni şehir bütçesinin sadece yüzde 1’ine denk geliyormuş. Sistem, yeni gelirler de getirdiği için, hiçbir vergi artırımı yapmadan belediye bu parayı bütçeden karşılamış. Yapılan hesaplamalarda bu kişi başına yıllık 18 avroya denk geliyor.

7. Kente gelen turist sayısı artmış. Turist geliri esnafa ciddi bir gelir olmuş.

8. Otobüslere ve otobüs duraklarına alınan reklamlarla önemli oranda gelir elde edilmiş.

Yabancılaşmanın önlenmesi
Hasselt, Avrupa’nın en çevreci ve yeşil kentlerinden biri. Çevrecilik kentin yeni aidiyeti ve toplumsallığı haline gelmiş. Otobüslerin bedava yolcu taşımaya başlamasından beri artık kullanılmayan bütün cadde ve sokaklar yeşile dönüştürülmüş ve planlanan bütün caddelere de ağaç dikilmiş.

Ağaç dikme, kentte Belediye Başkanı Steve Stevaert zamanından beri merasim halinde uygulanıyor ve ağaç dikme şenlikleri yapılıyor. Stevaert bütün planları ve uygulamaları için bir gazeteciye şunları söylemiş: “Ben teorisyenler ve ideologlar gibi akıllı olmadığım için aklıma ne gelirse söylüyorum ve yapıyorum. Halk, benimle birlikte yapınca o işin iyi olduğunu anlıyorum”.

Bazı yeşil-çevreci toplumsal etkinlikler şöyle:

1. Hasselt’te her yeni doğan çocuk için kamu alanına en az bir ağaç dikilir. Çocuğun ağacının karnesi aileye verilir. Ailenin bahçesine diktiği ağaç bunun yerine geçmez.

2. Ağacı toplu dikilecek çocuklar için yılda üç kez ağaç dikme şenliği yapılır. Düzenlenen şenliğe yeni doğmuş çocuk, mutlaka anne-babası ve dedesi- ninesiyle gelir.

3. Her öğrenci 16 yaşına girince yaz tatilinde ücret karşılığında belediye için çalışmaya çağrılır. Çocuk isterse daha sonraki tatillerinde de aynı işi yapabilir. Çocuğun yapabileceği işler ağaç dikme, parkları temizleme, bisiklet parkında gözcülük etme gibi çevreyle ilgili işlerdir. Bu işlerin yapılması sırasında belediyenin amacının çocuğa çevre bilinci ve toplumsallık kazandırmak olduğu belirtiliyor. Örneğin konuyla ilgili bir broşürde şöyle yazılıyor: "Gençliğinde birkaç hafta parklarda köpek pisliği temizleyen biri, yetişkin olup köpek sahibi olduğunda köpeğinin nereye ve nasıl pislemesi gerektiğini çok iyi bilir…”

4. Kentte itfaiyeye bağlı bir gönüllü genç itfaiyeciler grubu bulunuyor. Polis merkezinde de gençlerden oluşan bir gönüllü genç polisler grubu zaman zaman görev yapıyor. Bütün bunların karşılığında gençler ücret alıyor. Kent, her iki tarafın da karşılıklı birbirinden öğrendiğine inanıyor, bu tür uygulamaların mesleki yabancılaşma ve kente yabancılaşma duygusunun kırılmasına hizmet ettiğini düşünüyor.