Bir süredir üzerinde kara bulutlar dolaşan milli takım bugün Brezilya ile buluşuyor. Fatih Terim’in talebelerinin son Dünya Kupası’nın onuru çiğnenmiş ev sahibi karşısında ne yapacağı merak ediledursun, müsaadenizle biraz geçmişe dönmeli...

Tarihimizdeki ilk Brezilya randevusu 1956 yılının 1 Mayısı’nda oynanmıştı. Tarihi Macaristan zaferinin üstünden birkaç ay geçmişti. Bir önceki Dünya Kupası’nda final oynayan Puskas ve şürekâsının yenilmezlik serisini bozan milliler pek afiliydi. Mithatpaşa Stadyumu dolmuş taşmış, Didi ve arkadaşlarını beklemeye koyulmuştu. O hazırlık maçını alsak herhalde dünya şampiyonu ilan edecektik kendimizi...

Brezilya hiç de hafife alınmayacak bir kadroyla gelmişti Türkiye’ye. 1950 Dünya Kupası’nı Uruguay’a kaybeden uğursuz takımın teknik direktörü Flavio Costa yine kulübedeydi. Sonradan Fenerbahçe’yi çalıştıracak Didi’nin dışında Gilmar, Nilton Santos ve Djalma Santos sahada yerini almıştı. Hemen heyecanlanmayın, 15 yaşındaki Pele o gün Dolmabahçe’de sahne almamıştı. Onunla insanlık iki sene sonra tanışacaktı...

Ay-yıldızlılarda Lefter, Şükrü Ersoy, Mehmetçik Basri, İsfendiyar Açıksız, Kadri Aytaç gibi yıldızlar dikkat çekiyordu. Kısır geçen mücadelede son sözü Djalma Santos söylüyordu. O takımın bazı oyuncuları 1958’de Dünya Kupası kaldıracaktı...

O tek farklı mağlubiyetin alnımıza yazıldığını yıllar sonra anlayacaktık.

2002 Dünya Kupası’nda aynı gruba düşmüştük. Kimsenin unutamadığı açılış maçında Sambacılara 2-1 boyun eğmiştik. Yıldıray Baştürk’ün muhteşem pasına voleyi yapıştıran Hasan Şaş milyonları havaya uçurmuştu. Her ne kadar o gün rakibin usta ayakları Rivaldo ile Ronaldo’ya teslim olduysak da sonrası asla uyanmak istediğimiz bir rüya gibiydi. Kazanılan üçüncülük pastanın üstündeki çilekti...

Tabii yeri gelmişken maçın Koreli hakemi Kim Young-joo’nun da kulaklarını çınlatmalı. Mücadelenin son dakikalarında Alpay’a çıkan kırmızı doğruydu da ceza sahası dışında yapılan faul penaltı doğurmuştu. Kim bilir bugün olsa sadece o pozisyonu konuşurduk oysa o gün önümüzdeki maçlara bakmış, yarı finale çıkmıştık.

Rakip yine Brezilya’ydı. Ronaldo’nun pis burnu, 5. Dünya Kupası zaferinin arifesindeki Sambacıları finale, bizi üçüncülük maçına yollamıştı. O gün sahada olanlardan Kleberson ile Ricardinho’nun Beşiktaş, Roberto Carlos’un da Fenerbahçe’ye bir gün imza atacağını söyleseler kimse inanmazdı.

Dördüncü buluşma 2003’te Konfederasyon Kupası’ndaydı. Gruptan çıkmak için Brezilya mutlak kazanmak zorundaydı, bizeyse beraberlik yetiyordu. Adriano açılışı yapıyor, Gökdeniz Karadeniz ikinci yarı beraberliği getiriyordu. Okan Yılmaz’la öne geçiyor, uzatmalarda maçın sonucunu ilan eden futbolcunun yıllar sonra heykelini dikiyorduk... O gün pek tanımadığımız maestro, ertesi sene Fenerbahçe’ye transfer olmuştu. Alex’in golünden sonra ortalık karışmış, Ronaldinho ikinci sarıdan atılmıştı. Onu dışarıya yollayan hakemi de yıllar sonra ekranlara transfer edecektik: Markus Merk!

2-2’lik skordan sonra Türkiye yarı final vizesi almış, dünya şampiyonu apoletli Brezilya Fransa’daki turnuvaya erken veda etmişti. Ev sahibine 3-2’lik skorla boyun eğen ay-yıldızlılar Kolombiya’yı devirerek yine üçüncü olmuştu. Bizi yenen yine taçlanmıştı.

Son kapışma 2007’de Almanya’daydı. Tugay’ın milli takıma veda ettiği günde gol sesi çıkmamış, sonradan Elano ve Jo Galatasaray’ın yolunu tutmuştu.

Bakalım Neymar ve arkadaşları bugün Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda ne yapacak... Seri devam ederse maç kafa kafaya geçecek ve birileri Türkiye’ye gelecek.

Kulağa garip geldi değil mi bir an...