“Suruç’ta ölen 32 kişiye yas tutanlar şehit polisler ve astsubay için ne hissetmişlerdir?” diye soruyor MHP önderi Devlet Bahçeli. Hani insanlar polisler subaylar için acı duymalılar da başkaları için duymamalılar mı?! Bu solcular insan değildir, onlar duymaz mı?” gibi çıkarımsal, demeçlerde her zaman uygulanan ayrımcı bir yaklaşımla nasıl bu denli hep olageldiğince ucuz oy avcılığına çıkılıyor, inanılmaz! Devamında şöyle diyor Bahçeli: “Eminim vicdanına susturucu takmamış, ahlakına maske geçirmemiş hiçbir vatan evladı bugünkü ülke manzarasından huzur ve mutluluk duymuyordur…” Türkçede ‘vicdana susturucu takmak’, ‘ahlaka maske geçirmek’ gibi deyişlere rastlanmıyor; belki dili başka türlü algılayanlara bildiridir, belki bir şeylerin gizyazısı(şifresi) ya da duygusal, insanın aklını karıştıracak seslenmelerdir bunlar… Aynı yöntemle bozuk, kullanımı olanaksız tümceler sıralanıyor ard arda: “Çöze çöze Türkiye’nin tüm emniyet ve güvenlik kapılarını indirdiler!”, “Türkiye tabuta girdi”, “huzur cellatlığı yapamayacak, maske takıp provokasyona yeltenemeyecekti.” Maskeden ölüm’e, oradan da defile’ye hızlı bir geçiş yapılıyor. “İstanbul Gazi Mahallesi’nde etek giyip maske takarak ellerine aldıkları uzun namlulu silahlarla gezenler sokak defilesine mi çıkmışlardı?” diye sürdürüyor Bahçeli.” Bir anda konumuz “defile” oluyor. “Bazen dil konuşur, söz biter. Bazen söz başlar, gönül kurur…” Yine kafa karıştırıcı deyişler: Dilin sözsüz olması ne demektir? Nasıl sözsüz olur? Söz biterse dil nasıl konuşur? “Yahu önemli şeyler söyleniyor da biz anlayamıyoruz galiba” dedirten biçimde yoksa bizim bilemediğimiz bir dili duyumsayan-düşünen insanlara mı sesleniliyor?…

Gerilere giderek K.Maraş, Çorum, Sivas vd. kırımlara (katliamlarla) girmeden, olaylarla ilgili görüşlere yer vermeden, bu yukarıda denilenlerin içeriğini sorgulamaksızın, yalnızca dil bağlamında sorasım geliyor öndere: “Şu son zamanlarda ne(ler) diyorsunuz; biraz Türkçe lütfen, ki anlayalım sizi…”