‘Gezi, beyaz yakalının kendisiyle yüzleşmesiydi. Dış dünyaya ise isyanıydı. Karton bardakların üzerinde adımızı nakşeden kahve zincirleri bize kapılarını kapattı'

‘Biraz yüzleşme, herkese iyi gelir’

ZİHNİ BAŞSARAY zihnibassaray@gmail.com​

î Türkiye’de beyaz yakalılar üzerine yazılmış en samimi kitaplardan biri olan “Mezeleri Güzel”’de beyaz yakalılar ne bulacak? Bu kitap bir yüzleşme mi yoksa twitter jargonuyla beyaz yakalıların ifşası mı?
Mezeleri Güzel içeriden bakınca bir yüzleşme, dışarıdan bakınca da ifşa. Aslında esas amacı beyaz yakalılar ve dış dünya arasında bir tercüman olabilmek. Kendisi dışındaki dünyaya yabancı, onu anlamayan, derdini de anlatamayan bir topluluk beyaz yakalılar. Bu kopukluğu giderme ihtiyacı hissettim. En yakınımdakilere, mesela anneme ve babama ne olduğumuzu anlatmaya çalıştım. Açık konuşmaya gayret ettim, öyle olunca da sırlar ifşa tabii. Kendimizle yüzleşmek ise işin faydası. Sevgili dostum Nermin Yıldırım’a atıfta bulunarak söyleyeceğim: Biraz yüzleşme, herkese iyi gelir.

î “Mezeleri Güzel” ismi özellikle mi seçildi? Instagram’da sürekli paylaşılan yemek fotoğrafları, hayat standartlarının diğer insanlara gösterilmesi beyaz yakalılar için neden bu kadar önemli?
Sıradan olmaktan öcü gibi korkuyoruz. Lisenin, üniversitenin parlak-başarılı çocuklarıyız. Beyaz yakalılar her zaman “diğerlerinden” önde olarak yaşadı hayatını. Ve bir yer geldi bu dünyaya girdik. Ya sıradanlığı Kabul edecektik, ya da “Mezeleri Güzel” restoranlara gidip kendimizi özel sanmayı sürdürecektik. Biz hep restoranların mezelerinin güzelliğine önem verdik. Sandık ki şef bize özel bir haydari, acılı ezme ve atom yapıyor. O mezelerin alelade olduğunu öğrenmeyi hiç istemedik.

î Beyaz yakalılar denince aklımıza plazalar geliyor. Plazalar sizde nasıl bir duygu uyandırıyor? Sizce bir insanın plazada çalışmakla övünmesi nasıl bir toplumsal dönüşümün sonucu?
Plazaların ayna kaplı olması benim için çok önemli bir sembol. Girmeden önce son kez suretine bak, kendinle yüzleş diyor plazalar. Çünkü içeride bunu yapamayacaksın. Plazaları kapitalizmin müthiş bir başarısı olarak görüyorum. Mimarisi ve hayat tarzıyla köleliğinden övünen milyonlar yarattılar. İşverenler inanılmaz bir ilüzyon empoze ettiler. Beyaz yakalılar kendilerinin değil, patronlarının başarısıyla övünüyor. Bir patron daha ne ister bu dünyadan?

î Bugün 1 Mayıs Emek Bayramı. İşçi ya da Memur denildiğinde insanların gözünde canlanan ortalama bir profil var. Ancak beyaz yakalılar sanırım hala yerleşik bir hal almadı. Sizce beyaz yakalıları bu iki profilden ayıran şey nedir?
Gerçekte hiçbir farkları yok. Hatta daha acınacak haldeyiz. Memurlara devlet giyim yardımı verir, işçilere ise iş için gerekli üniformayı işveren temin eder. Bizim üniformamız kravat, takım elbise, topuklu ayakkabı. Bunları en pahalısından almamız icap ediyor. Bırak işverenden bunları talep etmeyi, cebimizden iş kıyafetleri için ne kadar para çıkarsa o kadar mutlu oluyoruz. Gerçek dünyayla bağımız bu kadar kopmamalıydı.


1 Mayıs’a dair hayalim şu. Oraklı köylü, çekiçli işçinin yanına, klavye kullanan bir beyaz yakalı figürü eklenmeli artık. Biz de emeğimizle var oluyoruz. 1 Mayıs bizim de bayramımız.

î İşçi ayaklanmaları, memur grevleri hepimiz için tanıdık. Peki sizce ileride bir beyaz yaka isyanına şahitlik edecek miyiz?
Ettik! Gezi, beyaz yakalının kendisiyle yüzleşmesiydi. Dış dünyaya ise isyanıydı. Karton bardakların üzerinde adımızı nakşeden kahve zincirleri bize kapılarını kapattı. Size nasıl yardımcı olabilirim sloganını düstur belleyen bankalar bize yardımcı olmadı. O an farkettik ki, biz tükettiğimiz sürece değer görüyoruz. Gezi bizim için çok neşeli, çok acılı ve çok öğreticiydi. Gezi’nin toplumsal bir dönüşümle sonuçlanmaması bir yana; her birimizin içinde derin izler bıraktı.

î Tüm bu beyaz yaka eleştirilerinizden sonra çalıştığınız kurumdaki arkadaşlarınız size bir tepki gösteriyor mu? Davranışları nasıl? Kitabı yazarken çekinceleriniz oldu mu?
Bir gün beyaz yakalılar üzerine sosyal medyada yazdıklarım bir anda yayıldı. Farkında değildim. Ne zamanki yazdıklarımı sakladığım iş arkadaşlarım “Evet yaaaa!” diyerek bu satırları paylaştı, ben bu hikayenin toplumsal bir karşılığı olduğunu fark ettim. Tabii ki de insanın kendisine ve çalışma arkadaşlarına bir ayna tutması kolay bir iş değil. Kimi zaman bana “Yazdığın için başına bir iş gelir mi?” diye soruyorlar. Cevabım değişmez. “Yazmadığım için başımıza bir iş gelmesi daha fena değil mi?”

biraz-yuzlesme-herkese-iyi-gelir-133061-1.

î Beyaz yakalı kalıplarından sıyrılmış bir hayat sürebiliyor musunuz? Beyaz yaka ezberlerinin farkında olan bir beyaz yaka olmak iş hayatınıza nasıl yansıyor?
Sınıfsal farkındalığa eriştiğimi düşünsem de, tamamen dışına çıktığımı iddia edemem. Üretimiyle değil, tüketimiyle var olan bir sınıf olduk. Doğrusu değil belki ama mevcut gerçeğimiz bu. Yine de mümkün olduğunce üretimle, dayanışmayla kendimi var etmeye çalışıyorum. Gittiğim restoranların illa ki Mezelerinin Güzel olması arayışından kaçma çabasındayım genelde. Muhabbeti güzel olsa daha iyi.

î Tüm dünyada rafine kapitalistlerin kapitalizm eleştirisi verdiğini biliyoruz. Son olarak Ali Koç’un Türkiye’de kapitalizmle ilgili açıklamaları olmuştu. Sizin beyaz yaka eleştirileriniz “rafine” bir beyaz yakalı olmanızdan mı kaynaklanıyor yoksa içinde bulunduğunuz ortamı yadırgayan doğal bir durum mu?
Benim kapitalizmle derdim var. Daha doğrusu benim değil tüm çalışanların var. Herkes kendi kimliğini bulmak zorunda. Biz emeğiyle geçinen kimliğimizi yıllardır kaybetmiştik, tüketerek bu düzenin sahibi olduğumuz ilüzyonuna kapılmıştık. Kapitalizmi eleştirerek özümüzü bulduk. İş dünyasının sahiplerinin sistem eleştirisi ize biz çalışanlarınkinden farklıdır. Onlar kimliği gereği sistemi savunmak durumundayken, eleştirmek zorunda kalıyorsa bu kapitalizm karşıtlarının duruşuna gölge düşürmez. Aksine kuvvetlendirir.

î Kitap bir serinin başlangıcı mı? Devamını görecek miyiz?
Bu daha başlangıç. Anlatmaya devam!

biraz-yuzlesme-herkese-iyi-gelir-133062-1.