2019 yerel seçimlerine, normal şartlar altında, beş ay kaldı. Ancak hâlâ, siyaseten en fazla tartışılması gerekenler, bir kez daha arka plana atılmış görünüyor. Saray’ın giderek daha da otoriterleşen baskıcı rejimi ve yıkılan Cumhuriyet, var olmadığı sınanarak kanıtlanmış adil ve güvenli seçim, seçim sonrası seçilmiş belediyelerde bile sonucu tanımayacağını ve beğenmezse kayyım atayacağını ilan eden iktidarın açıklamaları… Sanki hiçbiri yokmuş gibi… Oysa hepsi ve daha da fazlası önümüzde duruyor.

İşte bu koşullarda bir kez daha Türkiye’de demokratik yaşamın geleceği için çok belirleyici olacak bir sürece giriyoruz. Yerel seçimlerden, yeniden demokrasiye dönüş için bir umut çıkarabilmemiz yaşamsal önemde. Bunun da yolu, bu seçimi salt oy aritmetiğinin ötesine geçen yeni bir siyasi yaklaşımın ve toplumsal kararlılığın işaret fişeği yapabilmekten geçiyor. Hal böyleyken, yerel seçim tartışmalarının hala bir aday ve iletişim meselesi olmanın ötesine taşınamayan alışageldik bir siyasi tutumla ele alınması önemli bir sorun.

O halde ne yapmalı, biz nerede durmalıyız?
Her şeyden önce stratejimizi doğru belirleyebilmek için hedefimizi doğru koymalı, o hedefe ulaşmak için kullanacağımız araçları ve uygulayacağımız siyasetin öznelerini doğru tanımlamalıyız.

Türkiye genelinde başka bir geleceği inşa etme hedefinin bir parçası olmalı yerel seçimler. Yalnızca daha fazla belediye kazanmanın değil, otoriter rejimin kendini var ettiği ekonomik ve siyasi bütün ilişkilere doğrudan kendi değerlerimizle karşı çıkışın, alternatif bir Türkiye hayalini kentlerden başlatmanın aracı…

Bu seçim, “biz daha iyi hizmet veririz” iddiasıyla sonuç alınabilecek, normal dönemlerin normal mahalli idareler seçimlerinden bir tanesi olmadığı gibi, herkesin seveceği aday mottosuyla başlayacak bir halkla ilişkiler faaliyeti olarak görülemez, görülmemelidir. Aksine Türkiye’de değişimi örgütlü toplumun mücadelesiyle getirme kararlılığında olan yeni bir siyasi yaklaşımın adımı olmalıdır.

Bunun için;

Kentleri mevcut otoriter iktidarı sarsacak bir demokratik mevzi, yerel seçimleri de kurduğumuz Türkiye hayalini gerçekleştirmenin bir adımı olarak görmeliyiz.

Yerel seçimlerden başlayacak; dayanışma ağları ile örülmüş bir kent hareketini yaratmalıyız. Bu hareketi Türkiye’yi eşitlik, özgürlük, laiklik, adalet, barış gibi değerler etrafında yeniden birleştirecek bir dönüşüm mücadelesinin ana unsuru yapmalıyız.

Bugünkü otoriter rejimi var eden rant ilişkilerini yıkmanın ilk büyük adımını yerelden atmalıyız. Bunun içindir ki, sermaye paylaşımını ve dağıtımını merkeze alan kent yönetimi anlayışını temelden sarsacak eşitlikçi bir yerel yönetim anlayışını örgütlemeyi hedeflemeliyiz.

Üretimi, tüketimi, ekonomik ve sosyal ilişkileri bu halkçı anlayışla yeniden şekillendireceğimiz bir gelecek hayalini toplumun hedefine dönüştürecek siyaseti kurmalıyız. Bugünün ekonomi krizine karşı yereli dayanışmanın merkezi kılarak başlamalıyız.

Öte yandan, eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden, laiklikten, barıştan yana adaylarımızla, kendi siyasi dilimizle ve ilkelerimizle yola çıkmalıyız. Toplumun yok sayılan yüzde 99’unu kapsamalı bu siyaset; “karşı mahalleye seslenerek’’ değil, her yeri bizim mahallemiz görerek yürümeliyiz.

Otoriter iktidarın irademizi gasp etmeye, yerel yönetimleri vesayet altına almaya kalkan her girişimine karşı koyarak, yerel seçim sürecini demokratik siyaset alanını genişletecek bir fırsat olarak kullanmalıyız.

Yerel yönetim adaylarımızı parti içi iktidar hesaplarıyla değil, toplumun tüm kesimlerinin görüşünü ortaya koyacağı, mümkün olan en katılımcı biçimde belirlemeliyiz.

Çünkü açık ki, yerelde gerçekten demokratik, katılımcı, şeffaf bir yönetim anlayışını egemen kılmak, Türkiye’de aktif yurttaşa dayalı bir demokrasiyi yeniden var etmenin de ön koşulu.

Bu ilkeler ışığında, birlikte yaşayacağımız demokratik bir ülke, dayanışma içinde özgürce var olacağımız bir kent hayal ediyorsak, toplumun tüm bileşenlerinin, kentte yaşayan herkesin, hepimizin sesini duymadan ortaya konacak bir anlayış eksik olacak.

Birbirimizin sesini duymak zorundayız. Nasıl bir yerel yönetim istediğimize dair birlikte akıl yürütmek, tartışmak ve hemen harekete geçmek zorundayız.

Otoriter bir rejim altında demokrasi mücadelesi veriyorsak eğer; yerel seçimin sadece Belediye yönetimlerini belirlemekten ibaret bir yarış değil, bir siyasi mücadele platformu olduğunu hatırlamak zorundayız.

Aksi halde, birbirimize sağır bir inatla, aynı hatalarda ısrar edersek, yerel seçimi “siyasileştirmekten” ısrarla kaçarsak, bu dönemeçten sonrasının sessizliği ağır ve derin olabilir.