Bireylerin sorumluluğuna bırakılmış pandemi süreci ve toplum sağlığı

Bireylerin sorumluluğuna bırakılmış pandemi süreci ve toplum sağlığı

Raşit Tükel

Salgının seyrine genel bir bakış

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, 18 Haziran 2020 tarihinde tüm dünyada Covid-19 için doğrulanmış vaka sayısı 8 milyon 243 bin iken, doğrulanmış ölüm sayısı 445 bini geçmiş durumdaydı. DSÖ, 8 Haziran 2020 tarihinde salgının seyrini değerlendirirken, Avrupa’daki durumda bir iyileşme gözlenmesine karşın, küresel anlamda genel bir kötüleşmeden söz etti. DSÖ’nün aktardığı veriler, salgının dünyanın geneli için konuşursak hız kesmeden sürdüğünü göstermektedir.

Ülkemizde ise 18 Haziran 2020 tarihinde doğrulanmış vaka sayısı 184 bin 31, doğrulanmış ölüm sayısı 4 bin 882 olarak bildirildi. Mayıs ayında düşme eğilimine giren günlük doğrulanmış vaka sayılarının 2 Haziran 2020’de 786 vakaya kadar gerilediğini, sonraki günlerde vaka sayılarının tekrar bir yükseliş eğilimi içine girmesiyle birlikte, Haziran ortalarında yaklaşık bir ay önceki bin 500’lü vaka sayılarına geri dönüldüğünü gözlemledik. Sağlık Bakanı’nın 17 Haziran tarihinde bazı illere ilişkin verdiği sınırlı bilgilerden, son bir ayda vakaların yüzden 60’ının İstanbul’dan bildirildiğini, dolayısıyla İstanbul’un pandeminin ülkemizdeki yoğunluk merkezi olmayı sürdürdüğünü öğreniyoruz. Yine Bakan’ın verdiği bilgiler, son bir ayda Ankara, Bursa, Kocaeli, Konya ve Diyarbakır’dan, bu illerin Türkiye nüfusu içindeki oranlarından daha yüksek bir oranda vaka bildirildiğini ortaya koyuyor. Bakan’ın açıklamaları 10 il hakkında bilgi içerirken, diğer 71 ilde salgının durumu belirsizliğini koruyor. Bu arada, 50'yi aşkın ilde maske kullanma zorunluluğunun getirildiğini de belirtelim.

Komşu ülkelerle karşılaştırdığımızda, ülkemizdeki milyon kişi başına toplam doğrulanmış vaka sayılarının İran ile benzerlik gösterdiği, Bulgaristan ve Yunanistan’dan yüksek olduğu; milyon kişi başına toplam doğrulanmış ölüm sayısının ise İran’dan düşük, Bulgaristan ve Yunanistan’dan ise yüksek olduğu görülüyor. Sonuçta ülkemizdeki veriler ilk dalganın etkisini sürdürdüğünü, salgının henüz baskılanmaktan uzak olduğunu göstermektedir. Sağlık Bakanı’nın son verdiği sınırlı bilgiler, uzun zamandır dile getirilen bir konuyu, pandemiyle mücadelede bölgesel farklılıkların önemini ortaya koymaktadır.

Yeniden açılırken…

Mayıs ayında azalma eğilimi gösteren vaka sayılarının haziran ayında yeniden bir artış eğilimine girmesi tesadüf olabilir mi? 1 Haziran 2020 tarihi itibarıyla toplumsal hareketliliği kısıtlayıcı önlemlerin büyük oranda kaldırıldığını dikkate aldığımızda, bunun beklenen bir gelişme olduğunu, halk sağlığı uzmanlarının bu konudaki uyarılarını haftalar öncesinden yaptığını görürüz.

1 Haziran 2020’de hayatımızda neler değiştiğini hatırlayalım: Şehirlerarası seyahat sınırlaması kaldırıldı. İdari izinde bulunan veya esnek çalışma sistemine dahil olan kamu çalışanları, 1 Haziran tarihi itibarıyla normal mesaiye başladılar. Kreşler ve gündüz bakım evlerinin tamamı açıldı. O tarihte 65 yaş üstü yurttaşlar için sokağa çıkma yasağı sürerken esnaf ve sanatkâr olarak işletme sahibi 65 yaş üstü yurttaşlar bu yasağın dışında bırakıldılar. Toplu ulaşımda yüzde 50 yolcu kısıtlaması kaldırıldı. Restoran, kafe, pastane vb. işletmeler saat 22.00’ye kadar hizmet vermeye başladılar. Plajlar, milli parklar, bahçeler faaliyete geçtiler. Açık hava konserlerine izin verildi.

Bu arada, bulaş riski en yüksek mekanlar olarak kabul edilen alışveriş merkezlerinin çok daha erken bir tarihte, 11 Mayıs’ta açıldığını hatırlamamak olmaz. 1 Haziran sonrası “normalleşme” döneminin erken sinyaliydi bu karar. 15 Haziran’da faaliyete geçen nikah salonlarının yanı sıra, düğün salonlarının da temmuz başından itibaren hizmet vermeye başlayacağını, süper lig karşılaşmalarının 12 Haziran’da başladığını, Liselere Geçiş Sistemi (LGS) sınavı 20 Haziran’da yapılırken Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nın (YKS) 27-28 Haziran’da yapılacağını not olarak düşelim.

Pandemiyle mücadele bilime değilse, neye dayanıyor?

DSÖ’nün “COVID-19 Geçiş Sürecinde Halk Sağlığı Önlemlerinin Güçlendirilmesi ve Uyarlanması” başlığıyla yayımladığı rehberde, halk sağlığı kısıtlayıcı önlemlerini gevşetmek için dikkate alınmasını önerdiği ilk koşul, kanıtların Covid-19 bulaşmasının denetim altına alındığını gösteriyor olmasıdır. Günlük binlerin üzerindeki doğrulanmış vaka sayılarıyla salgının denetim altına alındığından söz etmek mümkün gözükmüyor. Vurgulanan bir diğer nokta, salgınla ilgili halk sağlığı kararlarının epidemiyolojik verilere dayanması ve önlemlerin gevşetilmesinin bu veriler üzerinden kademeli olması gerektiğidir. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın Halk Sağlığı Yönetim Sistemi (HSYS) ile elde ettiği, vakaların ve ölümlerin yaş grupları, cinsiyetleri, yerleşim yerleri, eşlik eden hastalıklar vb. epidemiyolojik veriler, ne meslek örgütleri ne de kamuoyu ile paylaşılıyor. Akademik kurumlarda bilim insanlarının salgın üzerine araştırma yapabilecekleri bir veriye ulaşma olanakları bulunmuyor. Hasta bilgileri Sağlık Bakanlığı’nın denetimi altında, araştırmalar izine tabi!

Salgınla mücadeleye yönelik önlemler verilere dayanmadığında, alınan kararlar keyfilik taşıyabiliyor. Bunun en çarpıcı örneği, geçtiğimiz ay AVM’ler açılırken park ve bahçelerin kapalı tutulmasıydı. Bugünlere ait bir örnek, 65 yaş üstü yurttaşlarımızın evden çıkmalarına izin verilirken sokakta bulunabilecekleri sürenin 10.00-20.00 saatleri ile sınırlandırılması. Bu uygulamaların bilinen, kamuoyuyla paylaşılan bilimsel gerekçeleri var mı? İl hıfzısıhha kurullarının illerde aldığı ya da almadığı maske takma zorunluluğu kararları da bu yönden tartışmaya açık gözüküyor. Tam da bu noktada, Türk Tabipleri Birliği’nin salgının başından bu yana vurguladığı salgın yönetiminde şeffaflığın vazgeçilmez olması gerektiği konusu karşımıza çıkıyor.

Açıklanmayan sadece epidemiyolojik veriler değil, bu arada. Sağlık Bakanlığı, Bilim Kurulu tarafından alınan kararların kamuoyuna açıklanmasından test sonuçlarının ayrıntılı olarak paylaşılmasına, Covid-19 vakalarının ve ölümlerinin DSÖ kodlamalarına uygun olarak yapılmasından sağlık çalışanlarının sağlık durumlarının paylaşılmasına kadar salgınla ilgili birçok konuda şeffaflıktan uzak bir yönetim sergiliyor.

bireylerin-sorumluluguna-birakilmis-pandemi-sureci-ve-toplum-sagligi-746815-1.
Var olan duruma uygun, riskin boyutuyla orantılı bir kaygı düzeyinin yokluğu, yeniden açılma süreci için yapılan “normalleşme” vurgusu, önlemlerin yeterli düzeyde benimsenmesini zorlaştıran toplumsal bir atalete neden olabilmektedir. Bunun bir adım ötesi ise vurdumduymazlık. Halka salgın hakkında bilgilerin açık ve şeffaf olarak verilmesi burada kritik bir öneme sahip.

Şeffaflık taşımayan bir pandemi yönetiminin sonuçları

Verilere dayanmayan, şeffaflık taşımayan bir salgın yönetiminin halkın sağlığını olumsuz etkileyen kararlara zemin oluşturması kaçınılmaz. Bu konuda ilk akla gelenlerden biri, bilimsel ölçütlere bağlı olmayan bir karar alma serbestliği. 1 Haziran’daki yeniden açılma sonrasında günlük doğrulanmış vaka sayıları artarken LGS ve YKS’nin yapılması, düğün salonlarının faaliyete geçmesi ile ilgili kararlar, bu durum için verilebilecek örnekler. Bırakalım epidemiyolojik verilerin bilimsel analizinin yol göstericiliğini, doğrulanmış vaka sayıları gibi temel bir gösterge bile, çok önceden programlanmış “normalleşme” sürecini yolundan milim oynatamıyor. İkinci nokta ise bu yönetim şeklinin halktaki karşılığı. Salgınlarda topluma verilen halk sağlığına yönelik mesajlarda, psikolojik güvence verme ile toplumda gereksiz yere panik yaratma arasında hassas bir dengenin kurulmasının önemi vurgulanır. Var olan duruma uygun, riskin boyutuyla orantılı bir kaygı düzeyinin yokluğu, yeniden açılma süreci için yapılan “normalleşme” vurgusu, önlemlerin yeterli düzeyde benimsenmesini zorlaştıran toplumsal bir atalete neden olabilmektedir. Bunun bir adım ötesi ise vurdumduymazlık. Halka salgın hakkında bilgilerin açık ve şeffaf olarak verilmesi burada kritik bir öneme sahip.

Tüm bu koşullarda, önlemleri kaldırırken ortaya çıkan etkiyi ölçme kapasitesi olan bir sürveyans sistemine sahip olduğumuzu söylememiz mümkün gözükmüyor. Dolayısıyla geçiş sürecini, DSÖ tarafından da önerildiği gibi, önlemlerin gevşetilmesinin sonuçlarını ve oluşan etkiyi dikkate alan, ileri geri gidebilme esnekliğine sahip dinamik bir şekilde yürütmekten çok uzağız. Verilere dayanmadan, doğrulanmış vaka sayılarını dahi dikkate almaksızın haftalar öncesinden belirlenen bir tarihte kısıtlayıcı halk sağlığı önlemlerini (okulların kapalı kalması dışında) kaldırarak “normalleşmeye” geçiş, halkın sağlığı pahasına, ekonominin çarklarının sermaye lehine dönmesinin bir payandası adeta.

Bireysel sorumluluklar ve pandemi süreci

Sağlık Bakanlığı tarafından halka sıklıkla maske takılması, mesafe kuralına uyulması ve el hijyeninin sağlanmasına yönelik tavsiyeler veriliyor. Evet, kişisel koruyucu önlemler çok önemli ve uzunca bir süre hayatımızın bir parçası olmak durumunda. Ancak bilgilendirmeye dayanmayan, eğitsel yönden sınırlı ve zayıf bir iletişim yolu kullanılarak insanlardan önlemlere uyması ve bu konularda davranış ve tutum değişikliği oluşturması beklenebilir mi? Ayrıca, birçok durumda bu önerilere uymanın, örneğin yolcu kısıtlamasının olmadığı toplu ulaşımda fizik mesafe kuralını uygulamanın bir koşulu var mı? Ya da örneğin işçilere, fiziki mesafeye göre düzenlenmeyen işyerlerinde dinlenme süresi verilmeden tüm gün çalışma dışında bir seçenek sunuluyor mu? Kişisel koruyucu önlemlere uyulmasını tavsiye etmek dışında, salgına yönelik koruyucu halk sağlığı uygulamalarının devrede olduğundan söz etmek zor. Belirli illerde maske takma zorunluluğu, çok zorda kalınırsa hafta sonu sokağa çıkma yasağına başvurulacak olması dışında, bir başka yol ve yöntem de gözükmüyor ufukta.

Sonuçta, pandemiyle mücadelenin 1 Haziran sonrası döneminde virüsten korunma tek başına kişisel koruyucu önlemlere, yani bireylerin sorumluluklarına bırakılmış durumda. Halk sağlığı önlemleri terk edilip bu sorumlulukların yerine getirilebileceği koşullar ortadan kaldırılarak üstelik. Oysaki, yeniden açılma sürecinde, büyük ölçekli kısıtlayıcı müdahalelerin hafifletilmesi ile bilimsel değerlendirmelere dayanan ve salgını denetim altında tutmaya yönelik temel halk sağlığı uygulamalarının birlikte yürütülmesi esas kabul ediliyor. Önlemlerin uygulandığı bölgelerde halkın söz sahibi, bilgilendirilmiş ve katılımcı olmasının da sağlanması koşuluyla…