Almanya’nın Halle kentinde 14 ay önce yaşanan sağ terör saldırısıyla ilgili mahkeme, beş ayda sona erdi.

Önce hedeflediği sinagogda, ardından da saldırdığı döner büfesindeki insanları katletmeyi hedefleyen, yaptıklarını başındaki miğfere taktığı kamera aracılığıyla kayda alıp internetten naklen yayınlayan ve tüm beceriksizliğine rağmen iki kişiyi öldürüp, iki kişiyi de ağır yaralayan “bireysel terörist” Stephan Balliet, yasaların öngördüğü en ağır cezaya çarptırıldı.

Mahkeme, öldürme, yaralama, öldürmeye teşebbüs, halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçlarından yargılanan 28 yaşındaki faşist caniye ömür boyu hapis cezası verdi. Mahkeme başkanı kararı, sanığın yaptıklarını “iğrenç, korkakça ve insanlık dışı” diye tanımlayarak açıkladı. Almanya’da müebbetle cezalandırılanların 15 yıl yattıktan sonra, “iyi hal” gerekçesiyle serbest kalma şansı var. Ancak Balliet “insanlık için tehlikeli” görüldüğü için bu olanaktan yararlanmayacak.

Bilirkişi tarafından şizoid ve paranoid kişilik bozukluğu, otizm gibi psikiyatrik sorunları olduğu tespit edilen; bunlara rağmen “ceza ehliyeti tam” raporu verilen terörist, hem internette yaptığı açıklamalarda hem de dava boyunca hiçbir pişmanlık göstermeden eylemini savunmuştu.

NORVEÇ’TEN YENİ ZELANDA’YA

Norveç’te (2011) ve Yeni Zelanda’da (2019) büyük katliamlar gerçekleştiren aşırı sağcı teröristler gibi internet ortamında radikalleşen bir “bireysel terörist” olarak kabul edilen Balliet, planladığı gibi çok kurbanlı bir katliam gerçekleştirememişti. Çünkü “Yom Kippur” bayramını kutlamak için sinagogda toplanan Yahudi cemaatine ulaşamamıştı. Kurşun yağmuruna tuttuğu kapıyı açamayınca, sinagogun içindeki 51 kişi hayatta kaldı. İçeri girebilseydi “ileride onların da düşman olacağı” gerekçesiyle çocukları da öldüreceğini açıklayan cani, daha sonra da Türkler tarafından işletilen bir döner büfesini hedef almıştı. Yolda kendisine neler olduğunu soran bir kadını, döner büfesinde de öğle yemeğini yiyen engelli bir boyacı çırağını acımasızca öldürmüş, ancak tehlikenin farkına varan büfe işletmecisinin uyarısıyla kaçan diğer müşterilere zarar verememişti. Yaptığı naklen yayında defalarca kendisini “beceriksiz” olarak tanımlayan cani, olay yerinden kaçarken de sokaktaki insanları kurşun yağmuruna tutmuş, polislerle çatışmaya girmiş ve sonunda yakalanmıştı.

İnternette bıraktığı izler ve verdiği ifadelere bakılırsa “beyaz ırkı” kurtarmak üzere Müslüman göçmenlerle savaşmayı hedefleyen, ancak eyleme tüm sorunların asıl nedeni olarak gördüğü Yahudileri katlederek başlamaya karar veren; o olmayınca da içinde Müslümanların bulunduğunu düşündüğü Türklere ait bir büfeyi kana bulayan faşist terörist sonuçta iki de Alman öldürmüştü.

HALLE SALDIRISININ FARKI

II. Dünya Savaşı sırasında ve öncesinde gerçekleştirilen soykırımdan sonra Almanya’da Yahudilere karşı bilinen ilk katliam girişimi olduğu için Halle’deki eylemin ayrı bir önemi var. Çünkü eylem milyonlarca insanın yok edildiği soykırıma rağmen bu ülkede halen var olmaya devam eden Yahudi düşmanlığının ne boyuta ulaşabileceğini gösteriyor. Kimi araştırmalara göre bu olaydan sonra çok sayıda Yahudi, Almanya’yı terk etmeyi düşünmeye başladı. O nedenle, bu davada alınan karar Almanya’nın Yahudi düşmanlığından kaynaklanan suçlarla mücadeledeki kararlılığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Ancak bu saldırının “bireysel bir terör” eylemi olarak görülmesi ya da gösterilmesi yanlışı halen devam ediyor.

İnternet ortamının sağladığı olanakları kullanan bu yeni tip “yalnız kurt”lar asla “bireysel” değiller.

Sanal dünyada kendileri gibi düşünen milyonlarca faşistle kolaylıkla buluşuyor, görüş alışverişinde bulunuyor, deneyimlerini paylaşıp, planladıkları katliamlar için tavsiyeler alabiliyor, birbirlerini teşvik ediyor ve yaptıklarını savunan propaganda metinlerini kolaylıkla yayabiliyorlar.

Ve bunların birbirinden kopya çekerek gerçekleştirdiği eylemler giderek sıklaşıyor. Halle’den üç ay sonra Hanau’da gerçekleştirilen katliamda görüldüğü gibi…

Orada da bir “yalnız kurt” kenti kana bulamış, Türkiye ve başka ülkelerden işçi olarak gelmiş göçmenlerin çoğu Almanya doğumlu çocuğu olan dokuz genç insanın canına kıymıştı.

Katliamdan sonra öz annesini ve kendisini öldüren faşist caninin, tıpkı Halle’deki gibi internet ortamında radikalleşen bir terörist olduğu, eylem hazırlıklarına ilişkin açıklamalarının olaydan çok önce yayınladığı ortaya çıkmıştı.

İleri yaşlarına rağmen halen ebeveynler evlerindeki “çocuk odaları”nda yaşayan bu teröristlerin yakınlarının da onların ırkçı, faşist, anti-semitist, yabancı düşmanı düşüncelerini paylaştıkları biliniyor.

Aşırı sağ terör eylemi olduğu çok sonra kabul edilse de dört yıl önce Münih’te gerçekleştirilen ve hepsi göçmen kökenli dokuz gencin katledildiği eylem de bunlarla büyük benzerlik gösteriyor.

‘BİREYSEL TERÖRİST’ MASALI

Almanya, 1980 yılında Münih’te gerçekleştirilen, 13 kişinin yaşamını yitirdiği, 221 kişinin yaralandığı “Oktober Şenliği Katliamı”nın da bir “bireysel terörist”in eylemi olduğu masalıyla oyalanmıştı yıllarca.

Bu katliamın bir “aşırı sağ terör eylemi” olduğu 40 yıl sonra, bu yıl resmen kabul edilmiş ve devlet kurbanlardan özür dilemişti.

Ama bu “bireysel terör” dayatması yüzünden katliam hiçbir zaman tam olarak soruşturulmamış, bu yöndeki ipuçları takip edilmemiş ve böylece saldırının ardındaki güçlere ulaşılamamıştı.

NSU soruşturmalarında da aynı şeyler yaşanmış, polis ve istihbarat uzun yıllar cinayetlerin ardındaki “aşırı sağcı terör örgütü”yle değil, başka şeylerle meşgul olmuştu.

Halle ve Hanau katliamlarının ilk günden itibaren, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm resmi ağızlardan “aşırı sağ terör eylemi” olarak nitelenmesi, geçmişten alınan önemli bir ders ama yetmez!

Eylem sırasında “bireysel” hareket eden bu caniler “bireysel terörist” olarak görülemez. Onlarla mücadele ve soruşturmalar ancak bu yapılara yönelirse sonuç verebilir.

Tam da bu sırada Frankfurt’ta yargılanan bir diğer “bireysel terörizm”in davasında sona yaklaşıldı. Federal Almanya tarihinde ilk kez bir devlet temsilcisini öldüren aşırı sağcı terörist ile, ona yardım ettiği ileri sürülen arkadaşının yargılandığı davada esas hakkında mütaalasını veren Federal Başsavcılık, baş sanık hakkında, Halle sanığı gibi en ağır cezayı, diğer sanık hakkında da dokuz yıl hapis cezası istedi. Ve Frankfurt’taki davada da iddia makamı sanıkların, eyleme “örgüt bağlantısı” olmadan, bağımsız karar verdiklerini açıklarken, “ancak hem ‘online’ hem de ‘offline’ destek ortamı vardı” diyerek soruşturmanın halen “karanlık noktalar” içerdiğini kabul ediyor. Bir dava daha polis ve istihbaratın olay öncesi ve sonrası ihmalleri, sanık ve yardımcısının çevresindeki diğer aşırı sağ kişi ve örgütler aydınlanmadan sona ermek üzere.