BirGün'de yazmaya başlayalı yaklaşık bir buçuk sene olmuş. İlk yazım bir "merhaba" yazısı olmamıştı.

BirGün’de yazmaya başlayalı yaklaşık bir buçuk sene olmuş. İlk yazım bir “merhaba” yazısı olmamıştı. Kendi kendime ne yazacağımı anlatmak yerine yazdığım yazılarla zaman içerisinde bunun oturmasını tercih ettim. Bu köşede cuma günleri çıkan yazıları biraz takip edenler sanırım bu konuda bir fikre sahip olmuştur. Fikirlerinin çoğunu paylaştığı bir gazetede yazmak insana nefes aldıran bir uğraş. Hele algıların bunca çarpıklaştığı ve bir kör döğüşüne dönmüş bu zamanlarda. Bunun için BirGün’de yazmama vesile olan ve yazdıkça beni yüreklendiren herkese çok teşekkür borçluyum.

Aklıma bir gazetede yazma fikrini sokan Koray Çalışkan ile sağladığı özgürlük alanı ve her daim inceliğiyle İlker Yaşar’a ise bu borç daha fazla. Bazı yazılardan sonra yaptıkları yorumlarla yazma konusunda kararlılığımı arttıran Doğan Tılıç ile sevgili Nazım Alpman’a da öyle. Cüneyt Cebenoyan ve Adnan Bostancıoğlu ise tanışıyor olmaktan çok mutlu olduğum iki kişi. Daha beraber çok vakit geçireceğimizi umuyorum. Ümit Alan’ı ise yazmazdan evvel de tanıyordum. Yani kimini şahsen de tanıdığım ve fikirlerini kendime yakın bulduğum insanlarla aynı gazetede yazıyorum bir buçuk senedir.

Zaman verip bu köşede yazılanları okuyan herkese ise en büyük teşekkürü borçluyum. BirGün okurunun nezaket ve bilgisini tahmin ederdim ama bu kadarını beklemiyordum doğrusu. Gelen mesajlardan çok şey öğrendim.

Anlamışsınızdır bu bir “hoşçakalın” yazısı.

İnsanın bu kadar kendini iyi hissettiği bir yerde yazmayı bırakması zor. Bu nedenle bu yazı belki de en uzun zamanda yazdığım yazı oldu.

Aynı şeyleri daha zor bir şekilde ve zeminde anlatmayı tercih ettim.

Kuruluşundan bu yana olduğu gibi iyi bir BirGün okuru olmaya devam edeceğim.

Hoşçakalın.