Ülkenin değişik yerlerinde görev yaparken elden geldiğince yerel basını da izlemeye çalışırdım.

Kimi, kamudan basılı evrak işi almak için kurulmuş matbaaların iki sayfalık eki gibi basılırdı.

Bazıları seçim dönemlerinde sadece propaganda amaçlı ya da bayramlarda kutlama ilanı almak için çıkardı.

“Finansmanı” sağlayan kişinin yazdığı yazının doğrudan sayfaya yerleştirildiği de olurdu, “sahibinin ticaretine” göre haber yapan da vardı. O kadar ki sırf özel bir gündeme göre kurulup misyonu bitince kapatılan “gazeteler” olurdu.

Bu “yazılı evrakın” hemen hepsinin ortak özelliği şuydu; bunlara göre her gelen kaymakam en yetenekli kaymakam, atanan her yeni vali bürokrasinin yıldızıydı.

Her gelen hâkim en adil, her gelen savcı en cevval savcıydı.

Atanan her komutan müstakbel Genelkurmay Başkanı’ydı!

Yeni gelen her emniyet müdürü şefkatli olduğu kadar külyutmazdı da.

Tabii ki bu sevgi saygı karşılıksız kalmazdı. Çıkan “haberlere” göre her gelen kamu görevlisi o yörenin havasına, suyuna, tarihine hayrandı. Hele o yörenin insanları… Her biri adeta birer melekti.

Bu yayınlara göre yörenin sınırlarına taşmış işadamları “medarı iftiharımızdı.”  Üstelik spor kulübüne yardımda bulunuyorlarsa başarılı olduğu kadar da hayırseverdi bu işadamlarımız. Ne vergi kaçırması yazılırdı ne de skandalları.

Yerel koşullar gözetilince kolay değildi valiyi eleştirmek, kamu görevlilerinin hatalarını yazmak. Ayakta kalmanın ve “matbaanın” devamının yolu kamudan ya da işadamlarından gelen ilanlar/yardımlar olunca, kolay değildi doğruları yazmak. Belki de görevden ayrılanlar hakkında utangaç bir iki eleştirel yazı çıkardı. Ya da muktedirlerin arasında çıkan “maraza” nedeniyle eleştirel bir tutum alırlardı.

Gazeteler böyle çıkardı ama çoğu insan bilirdi kimin hırsız, kimin katil olduğunu. Kimin ihale takip ettiğini, kimin akrabayı taallukatını zenginleştirdiğini… Daha geçen yıl yenilenmiş vali konağının yıkılıp yeniden yapılmasını, makam araçlarının kötüye kullanımını bilirdi çoğu kişi. Açılan davalar, yapılan soruşturmalar bilinirdi ama bu gazeteler yaz(a)mazdı.

Muktedire kafa tutan, doğruları yazan, halktan yana tavır alan az sayıda gazete de çıkardı. Kimi kapanıp açılırdı, kimi yıllarca direnirdi. Davalarla, tehditlerle boğuşurdu çalışanları. İlanları, satışları az olurdu belki ama; her daim öncelikle o gazetelere bakılırdı. Şimdi dönüp bakınca küçücük bir kasaba medyasının, ülkenin ulusal medyasının bir kesiti olduğunu görüyorum.

Sadece bir manşetle karmaşık süreçleri anlatabilen, hırsıza hırsız, katile katil diyebilen çok az sayıda gazetemiz var. Geriye kalanın 12. kuruluş yıldönümü bugün.

Akışın hep cesaretle özgürlüğe, barışa ve adalete olsun…

Nice yıllara…