2010 yılın son yazısını BirGün’e ayırdım. Benim için 2010 yılının son yazısı, ama yayınlanma günü düşünüldüğünde 2011 yılının ilk yazısı olacak

2010 yılın son yazısını BirGün’e ayırdım. Benim için 2010 yılının son yazısı, ama yayınlanma günü düşünüldüğünde 2011 yılının ilk yazısı olacak. Yeni yılda gazetemize övgüler yazarak girelim.
Övdüğümüz, üzerinde yazılar olan selülozik madde değil elbet. Gazeteyi var eden insan emeği, insan düşüncesi. Dahası, zor koşullarda  yaratılanım dayanışma duygusu.
Başta ana akım medya olmak üzere “husumeti” olanlar en küçük bir “aksama” saptadıkları anda nasıl da çullanıveriyorlar. Ama, iş övgüye gelince nedense pek cimri oluyorlar.
Yıllar önce, Hilmi Bulunmaz’ın çıkardığı “Sevi” şiir dergisinde kendi şiirimle ilgili kendimle görüşme yazıları yazmıştım. Öyle ya, kimse benim yazdığım şiirleri dikkate almayıp, olumlu ya da olumsuz bir değerlendirme de bulunmadığına göre, bu işi kendim yapmalıydım. Espri gibi başladığım yazılarda, kendime sorduğum soruları yanıtlamakta çok zorlanmıştım doğrusu! BirGün için yapılacak övgüde bir zorlukla karşılaşmamız söz konusu değil.
Bir arkadaşım da ne yaptığımı tam olarak anlayamamış, “Sorular ve yanıtlar güzel, ama yanıtlayan kim?” diye sormuştu. Kendimi bu soru nedeniyle başarısız bulup, kendimle görüşmekten vazgeçmiştim.
Belki abartılı gelebilir. Ben BirGün’ü Fatsa örneğiyle karşılaştırıyorum. Kendi koşulları içinde Fatsa deneyimi neyse, medya dünyası içinde BirGün deneyimi de odur. Hatta şunu da söylemek olası. O günlerde dönemin başbakanı Süleyman Demirel, “Çorum’u bırak, Fatsa’ya bak” demişti. İktidar doğrudan Demirel ağzından Fatsa’yı hedef almıştı. Başka bir deyişle Fatsa hedef gösterilmişti. Örneklemeyi iddialı bulan dostlar için de “teşbihde hata olmaz” diyelim.
Şimdiki zamanda, iktidar iradesini/niyetini bu kadar kaba ve doğrudan göstermiyor. Daha incelikli ve farklı söylem paketleri içinde açığa çıkıyor niyet. Başta, sol değerler, demokrasi anlayışı ve algılar üzerinden yoğun bir “Çorumu’u bırak Fatsa’ya bak” yaklaşımına uygun bir çaba gösteriliyor. İktidar, siyasal İslam motifli yeni konseptinde, niyetini ve iradesini yine medyadaki “ağızları” ile dile getiriyor. Olsun. Yine de, BirGün yeni bir Fatsa, diyorum.
Aslında, bol keseden övmenin yanında, BirGün’ün bana verdiği sıkıntıları da dile getirmek gerek. Öncelikli yakınmam, BirGün yüzünden daha az gazete okuyor olmam. Daha doğrusu, gazeteleri biraz hızlı okuyorum. Çoğu zaman bizim gazetedeki yazılar öylesine bilgilendirici ki, başka gazeteye az zaman kalıyor. Genellikle, okumadığım bir yazı kalmıştır diye, gazeteyi hemen atmıyorum. Evde diz boyu biriken bir yığına dönüştüğünde, karımın cebir ve tehditleri ile “biriktirme” bahsinde başarılı olduğum tek nesne olan eski gazetelerden ayrılmak zorunda kalıyorum. Ama çoğu yazı benden makas yemiş oluyor. Olumlu anlamda bir makas; pek çok yazıyı kesip saklıyorum.. Yazılar internette varken, niye mi kesiyorum? İnternete değil, elimin altındakine güveniyorum da ondan. Yine de bu iş pek kolay olmuyor;  kes, dosyala, ayır, bir sürü iş çıkıyor. Ekleri ise kesmeden, olduğu gibi saklamak, kütüphanenin balkona taşması demek.
Fatsa deneyimini her alanda çoğaltmak çok önemli. Derdine mihnetine eyvallahımız var vesselam.

Haftanın dizesi; “ölen kelimeler duruyor elimizde/ kanı dökecek toprağımız yok/ avucumuzda kaldı onca kan”