Futbol yorumculuğu konusunda sürekli ve hızlı bir geçiş dönemi içerisinde yaşıyoruz. Bundan 8-10 yıl önce televizyonsuz çağın futbolcularını

Futbol yorumculuğu konusunda sürekli ve hızlı bir geçiş dönemi içerisinde yaşıyoruz. Bundan 8-10 yıl önce televizyonsuz çağın futbolcularını yorumcu olarak beyaz camda ve “çok satan” gazete sütunlarında görmek mümkündü. Asıl ünlerini radyolardaki maç anlatımları ve siyah beyaz gazete sayfaları zamanında edinmiş bu yorumcular tekaütlük dönemlerinde önce tek kanalda TRT’nin yetiştirdiği futbol adamlarıyla bilirkişi olarak, sonra da çoklu kanal dönemlerindeki futbol şovmenleriyle parodi aktörleri olarak yer aldılar. Şimdilerde pek çoğu öte dünyada dolduruyorlar toto kuponlarını. Efsane kaleci Turgay Şeren ya da Sinyor Can Bartu bu yorumcuların önde gelen örnekleri olarak kabul edilebilir.
Çoklu TV kanal dönemiyle birlikte şovmenler bir hayli gündem belirlediler futbolumuzda. İncir çekirdeğini doldurmayan konuları saatlerce evirip çevirerek birbirlerine saldıran, stüdyoyu kavga meydanına çevirip programdan sonra kol kola, güle eğlene evlerine dağılan, aslında örnekleri hâlâ tek tük devam eden bir dönem cambazları. Asıl ünlerini başarısız futbol geçmişleri ve sıklıkla alengirli ilişkileriyle elde etmiş olan bu yorumcular, hızla sağa kayan ülkenin görece artan refah düzeyinin lümpenliğini temsil ediyorlardı. Ali Samiler, Aybabalar gibi. Bir süre sonra onların tahtına eski hakemler ve eski yöneticiler oturdu. Artık mermerden betona dönüşen bir “vatan” algısının iyice yerleştiği dönemde öncüllerinin şovlarını sürdürseler de futbol adına arada bir kafa açıcı demeçlerine de rastlanıyordu. Bu türün irtifa kaybetmekle birlikte hâlâ yaşatıldığını söylemeye gerek yok. Toroğlu-Çakar ikilisinden söz ediyorum elbette. 2000’li yılların ortalarına doğru daha çok araştıran, futbolun doğrularını işaret etmeye çalışan az sayıda da olsa yeni bir yorumcu türü çıktı karşımıza. Keyfimiz yerine gelmeye başladı. Bilgi toplumu olarak öne çıkarılan tarihsel bir dönemi yansıtıyorlardı. ‘Championship Manager’ oyunlarıyla yetişmiş olmasalar da alttan gelen kuşağın futbol konusundaki donanımlarının farkında olan ve bu donanıma hitap etmek isteyen bu yorumcu tipine örnek olarak Rıdvan Dilmen ve İbrahim Altınsay verilebilir.
‘AĞ TOPLUMU’
Şimdilerde ise öncüllerinden çok daha farklı kaynaklardan beslenen, aidiyetleri hiçbir zaman para alışverişine bulaşmamış, bu işi meslek olarak değil sadece sevdiği için yapan yorumculara rastlıyoruz. Elbette bu yorumcuların en ayırt edici özelliği ‘Ağ Toplumu’ (Network Society) mensubu olmaları. Blog dünyasında binlerce örneklerinden sıyrılıp öne çıkan, yazıları “çok satan” gazeteler tarafından sıkça kaynak gösterilmeden (ç)alıntılan bu yeni yorumcu tipi artık değişen dünyanın futbol alanındaki yerli temsilcileri oluyor. Buradaki “yerli” sözcüğünün sadece Türkçe yazıyor olmakla sınırlı olduğunu söylemekte yarar var. Çünkü dünyanın dört bir köşesinde Türkçe futbol yazan pek çok blogger bulunuyor.
İşte bu yeni yorumcu tipinin en önemli iki örneği BirGün’de yazıyor. Hollanda’da yaşayan Fırat Topal (pek çok futbolsever onu ‘flyingdutchman’ olarak http://vliegendenederlander.blogspot.com’dan tanıyor) ve uzun süredir Almanya’da yaşayan Orhan Uluca (onu da Borges adıyla http://devrimderki.blogspot.com’dan biliyoruz). Fırat Topal neredeyse bir yıldır BirGün’de. Topçuların, hocaların, taraftarın “magazin” değeri olmadığı için pek bilinmedik özelliklerine çekiyor dikkatimizi. Henüz yeni başlamış olsa da Orhan Uluca’nın özellikle Almanya patentli futbolcuların şeceresini çıkartarak çok bilgilendirici analizler yapacağını blogundan biliyoruz zaten.
TEMEL ÖZELLİK: ÖZGÜRLÜK
Sol-sosyalist yayın ilkelerini benimsemiş günlük gazetelerin genel eğilimi, eleştirel siyaset sayfalarını zengin tutmak, alternatif kültür ve sanat haberlerine mutlaka yer vermekken, spor sayfaları genellikle ikinci planda tutulur. Haksız da değillerdir; çünkü çok zor koşullar altında çıkan bu gazeteler için bir spor servisi barındırmak biraz lükstür. BirGün de zor koşullar altında, amatör bir ruhla ve çokça gönüllü çabalarla yayın hayatına devam eden bir gazete. Buna rağmen bir süredir BirGün’ün spor sayfalarında bir canlılık ve çeşitlilik göze çarpıyor. Voleyboldan bisiklete, atletizmden basketbola kadar çok zengin haber ve yorumlar okuyabiliyoruz.
BirGün’ün giderek blogger tarzı spor haberciliği vizyonunu benimseyerek temel özelliği özgürlük olan yeni yükselen eğilimin temsilciliğini üstlendiğine tanık oluyoruz.
Siyahlı-beyazlı tribünlerin söylediği o güzel söze atıf yaparak bitirmek istiyorum, “diğerleri bu tarz yayıncılığı benimsemesin, o ayrıcalık bizde kalsın.”