Alp Altınörs’ten mektup var: Kobani davasından tutuklu bulunan 21 siyasetçiden biri, aynı zamanda yazar ve çevirmen. 25 Eylül 2020’den beri Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde. 20 aydır bulunduğu cezaevinde BirGün abonesi.

Geçen haftaki yazımla ilgili bana ulaşan Altınörs, mektubunda, hem yargılandıkları davadaki hukuksuzluklara ilgisiz kalındığını anlattı hem de bu hukuksuzluklarla ilgili detaylardan bahsetti. Kendi deyimiyle, “içinde aylardır biriken adaletsizliğe olan isyanından”.

Yani, davadaki temel suçlama konusu olan tweet’lerle (evet, sosyal medya paylaşımlarından yargılanıyorlar) ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği “ifade özgürlüğü” kararından.

Ya da “tek bir tweet’ten hareketle yöneltilen binlerce ‘suça azmettirme’ iddiasının temelsizliğinden”.

Ve siyasi erk sahiplerince medya önünde nasıl linç edindiklerinden.

Bunun bir cinayet davası değil bir siyasi ifade özgürlüğü davası olduğundan…

Alp Altınörs, örneklerini sık gördüğümüz fabrikasyon kararların, bu dava için de verilmek üzere olduğunu, hatta yaklaşan seçim öncesi propagandaya yetiştirileceğini hatırlatıyor. Haksız da değil. Mahkemenin tavrı, yargılamanın gidişatı o yönde. Üstelik ceza yargılamasının mantığına aykırı şekilde, savunmalarına da kısıtlama getirildi.

Medya yoluyla örülen korku duvarlarının dayanışmanın önüne geçtiğini söyleyen Altınörs, Gezi davasında örneğine şahit olduğumuz bu tür bir dayanışmaya “ekmek gibi, su gibi” ihtiyaç duydukları bir dönemden geçtiklerini de yazdı. Sesinin duyulması dileğiyle…

Alp AltınörsAlp Altınörs

SESSİZ SEDASIZ GÖRÜLEN DAVA

Ankara’da 108 kişinin yargılandığı, ama duruşmaları aralıksız devam etmesine rağmen sessiz sedasız görülen bir dava var: Kobani davası.

Bu kadar önemli bir davada mahkeme heyeti başkanı çok ciddi, daha da önemlisi bu davayı etkileme ihtimali bulunan bir suçlamayla karşı karşıya. Ama sanık avukatları, hâkim ile ilgili bilgilere ulaşamıyor.

Acaba, bu evraklara ulaşanlar dosyayı Kobani davasındaki adil yargılama hakkı çerçevesinde de inceleyecek mi?

Yoksa avukatların, “iktidarın, Atadedeler çetesi ve Bahtiyar Çolak üzerinden Kobani davasındaki ajandasını uygulamak için müdahale ettiği” yönündeki açıklaması duymazdan mı gelinecek?

Peki ya Selahattin Demirtaş’ın “Bahtiyar Çolak gerçekten Süleyman Soylu ve Bahçeli himayesinde bu örgütü kurmuşsa bu davayla alakası yok diyebilir misiniz?” sorusu cevapsız mı kalacak?*

*31 Mayıs’ta BirGün’de yayımlanan ‘Dava’ adlı yazıdan.